HDP, üçüncü olağanüstü kongresini Ankara’da Dünya Ticaret Merkezi’nde dün düzenledi. Bu benim için bir ilk. Bugüne kadar SPD, CDU, Yeşiller gibi Alman partilerininkini takip ettim ama, Türkiye’de hiçbir kongre izlememiştim. Açıkça söylemem gerekirse, HDP’nin en az tanıdığım parti olması ve kongrenin eş genel başkanlarından Figen Yüksekdağ’ın parti üyeliği ve milletvekilliğinin düşmesi yüzünden zorunlu olarak düzenlenmiş olmasını düşünürsem benim için pek de iyi bir başlangıç sayılmaz. Zira “Direnerek Kazanacağız” ana sloganı ile yapılan ve oldukça kısa süren kongrede biraz buruk bir atmosfer vardı. Nasıl olmasın? Eş başkanları, çok sayıda milletvekili ve belediye başkanı ile binlerce üyesin tutuklu olan parti bir yandan da hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bu yüzden kongrede yapılan konuşmalar parti ve seçmenleri için cesaret vericiydi.
Beklendiği gibi eş başkan olarak Figen Yüksekdağ’ın yerine, Serpil Kemalbay seçildi. Ve yine beklendiği gibi kongrenin en can alıcı noktası Selahattin Demirtaş’ın hapishaneden gönderdiği mesajdı. Son iki yılda yaşanan üç önemli kırılma noktasını, 7 Haziran sonrası siyasi darbe ve savaş konsepti, 15 Temmuz darbe girişimi ve 16 Nisan referandumu olarak sıralayan Demirtaş, ortada rejim kavgası değil, rejimin el değiştirmesi gerçeğinin bulunduğu görüşünde. Demirtaş, tespitlerden çok HDP’nin bundan sonra ne yapacağının önemli olduğuna vurgu yaparak etnik, sosyal, ekonomik ve kültürel farklar gözetmeksizin kapsayıcı bir parti olmanın yollarının aranması ve daha fazla inisiyatif alınması gerektiğini hatırlatıyor. Demirtaş’a göre somut öneriler yapmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Parti sözcüsü Osman Baydemir tarafından okunan mesajı sırasında birden çok her türlü şiddet yöntemini reddeden Selahattin Demirtaş, bir “Demokrasi ve Barış Mücadelesi Planı” önerdi ve HDP’nin bu misyonu üstlenmeye hazır olduğunu düşünüyor. Planın ayrıntılarından şimdilik söz etmek mümkün değil ama Cumhuriyet’in yanlışlarını düzelterek demokratikleşme ve barış sürecini yeniden canlandırma temelleri üzerine kurulmak istendiği kesin. Ortak vatanda birlikte, eşit ve kardeşçe yaşama koşuluyla.
Selahattin Demirtaş’ın “Demokrasi ve Barış Mücadelesi Planı” önerisini hem AKP hem de muhalefet partilerine demokrasi koşullarını yaratma yönünde bir çağrı olarak algılamak mümkün. Kendisiyle söyleştiğimiz HDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü, söz konusu planı Demirtaş tarafından partinin önüne konulmuş üzerinde çalışılması gereken uzun vadeli bir yönelim olarak görüyor. Kürkçü’ye göre, bu işin gerçekleşmesi söz konusu olduğunda, çatışan tarafların tutumu ve toplumsal kutuplaşmanın giderilmesi aşılması gereken en büyük iki engel. İktidar partisinde barış iradesi olmadığını öne süren Kürkçü, AKP’ye yüzünü dönen seçmenin iradesinin savaş olmadığını dikkate almak gerektiğini vurguluyor. “Tarihte bitmemiş bir savaş, sonu gelmemiş bir diktatör, yıkılmamış bir istibdat rejimi yoktur” diyen HDP milletvekili, buna yaşarken tanık olmak istiyor.
HDP kongresinden önceki en önemli beklentilerden biri de Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş’ın PKK ile partisi arasına daha kesin bir mesafe koymasıydı. Demirtaş bunu PKK’yı dillendirmeden şiddet karşıtı cümleler kurarak yaptı. Ertuğrul Kürkçü, kamuoyunun bir kısmı için bunun yetmeyeceği öngörüsüne “onlar Kürt halkı ile aramıza bir mesafe koymamızı istiyorlar” şeklinde yanıt veriyor. Kürkçü’ye göre, dünkü kongre HDP’nin bütün seçmenlere aynı mesafede durduğunu gösteriyor. Konu CHP ile uzlaşmaya geldiğinde ise Kürkçü, CHP’nin devlet ve millet arasında bir tercih yapmak zorunda kaldığında hep devletten yana tavır aldığını ifade ederek, sözlerine şu uyarıyla son veriyor;
“Bundan böyle millet yani seçmeni de CHP’nin yanında durmaya istekli olmayabilir. Sonuçta bu artık bir diktatörle yan yana durmak demek olabilir”
Şimdi gözler AKP Hükümeti’nin Demirtaş’ın barış ve demokrasi çağrısını ne kadar ciddiye alacağında. Kongreye katılan bir diğer HDP milletvekili Mithat Sancar, bu işi sadece AKP hükümetine bırakmamak, güçlü bir toplumsal destek yaratmak gerektiğini düşünüyor. İlle de AKP Hükümeti ya da Cumhurbaşkanının barışı istemek zorunda olmadığını belirten Sancar, barış süreçlerinin niyetten bağımsız, idealler değil, gerçekler üzerine kurulduğunun altını çiziyor. Dünya en barış karşıtı yönetimlerin bile şartlar dayattığında barış sürecine girdiğine pek çok kez tanık oldu. Mithat Sancar’a göre, Kürt sorunu çoktandır Türkiye sınırlarını aştı ve uluslararası konjonktür ile bölgesel gelişmeler de acil barışı dayatıyor, bunun için de çözüm sürecine dönülmesi şart.
HDP’yi gerçekten zorlu bir süreç bekliyor.