Nazi zulmünden ölen Romanlar Berlin’de bir anıta kavuşurken, yaşayanlar hiçbir yerde istenmiyor. AB Sinti Roma sorunu çözmeye çalıştıkça eline yüzüne bulaştırıyor. Asıl marifet anıt dikmek değil, buna sebebiyet vermemek.
Nazi soykırımında hayatını kaybeden yarım milyon Sinti ve Roma, Nazi zulmünün sona ermesinden yetmiş, soykırımın tanınmasından otuz, yapımına karar verildikten yirmi yıl sonra bir anıta kavuştu. İsrailli Dani Karavan’ın havuz biçiminde tasarladığı anıt Federal Meclis’in hemen dibinde. Ne tesadüf ki, birkaç haftadır Alman siyaseti, Makedonya ve Sırbistan’dan gelen çoğu Roman mültecilerin önünü nasıl keseceğini tartışıyor. Geçen yıldan bu yana Almanya’ya Sırbistan ve Makedonya’dan yapılan mülteci başvuruları dört katına çıkmış. Bu yüzden Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich, bu ülkelere tanınan vize muafiyetini dahi iptal etmeyi öneriyor. AB, 2009 yılında Bosna Hersek, Arnavutluk, Makedonya, Sırbistan ve Karabağ’dan vizeyi kaldırmıştı. Romanların mülteci hakkını kötüye kullandıklarını düşünen diğer altı AB ülkesi bakanları da bu öneriye sıcak bakıyor. Oysa Almanya Başbakanı Angela Merkel, soykırımın kronolojisinin de sergilendiği anıtın aynı günlere denk gelen açılışında Almanya’nın AB sınırları içindeki Romanların haklarını korumak için çaba harcayacağına söz vermişti.
Alman Federal Göç ve Mülteci Dairesi’nin verilerine göre, son aylarda Almanya’da mülteci başvurusunda bulunanların %90’a yakını Sinti ve Roma. Ancak hiçbirinin mülteci statüsünü elde etme şansı yok. Çünkü bugüne dek başvuruların biri bile kabul edilmemiş. Alman İçişleri Bakanı Friedrich’in asıl derdi, zaten kabul edilmeyen başvuruların işlem sürecini de kısaltmak, yani birkaç aya tekabül eden (İtiraz edildiğinde 14 aya kadar uzayan) bu süre içinde mülteci adayların Almanya’da ikamet etmesini engellemek, dolayısıyla masrafları düşürmek. Bakan Almanya’nın mülteciler için çekiciliğini azaltmak amacıyla ödenekleri azaltmak, Makedonya ve Sırbistan gibi ülkelerin güvenli olduğunu karara bağlamak istiyor. Mülteciler yararına çalışan sivil toplum örgütlerinden Pro Asyl ise bakanı yaklaşan seçimler nedeniyle mültecileri propaganda malzemesi yapmakla suçluyor. Çünkü Pro Asyl’e göre Romanlar özellikle Makedonya ve Sırbistan’da yoksulluk içinde yaşamakla kalmıyor, ayrımcılığa da uğruyor. Alman yasalarına göre ayrımcılık, insan hakları ihlaline yol açtığı sürece mülteci statatüsü istemek için geçerli bir sebep. Ayrıca Alman Federal Göç ve Mülteci Dairesi her başvuruyu bireysel olarak incelemekle yükümlü.
Uluslar arası Af Örgütü, Sırbistan’daki Romanların çoğunun suyu ve elektriği olmayan gece kondularda yaşadığına dikkat çekiyor. Avrupa Komisyonu da son raporunda Romanların Sırbistan’ın en fakir toplumu olduğunun altını çizdi. Ayrıca raporda Romanların önemli bir kısmının bulundukları ülkede nüfus kaydının olmadığı, dolayısıyla iş bulma, eğitim alma ya da sağlık hizmetlerinden yararlanamadığı belirtiliyor. İş bulanlarsa diğerlerinin yarısı kadar ücret alıyorlar. Okula giden çocukların büyük bir kısmının arkadaşları ya da öğretmenleri tarafından dışlandığı vurgulanıyor. Raporda ayrıca Sinti Roma halkının ırkçı saldırılara maruz kaldığının özellikle altı çizilmiş. Sırbistan hükümetinin sorunun çözümüne yönelik girişimleri barınma dışında neredeyse hiçbir alanda işe yaramamış. Makedonya’da da durum farklı değil. Avrupa Komisyonu bu yılın Mayıs ayında, Romanlar hakkında sadece AB üyeliğine aday Makedonya ve Sırbistan’ı değil, bütün üye ülkeleri uyardı ve entegrasyon için hazırlanan ulusal stratejileri uygulamalarını talep etti. AB üye ülkelerinde 12 milyon Sinti ve Roma yaşıyor.
Aslında AB, 2010 yılından bu yana Balkan ülkelerine vatandaşlarının Batı’da mülteci başvurusu yapmalarını engellemesi için baskı yapıyor. Makedonya ve Sırbistan’da mülteci başvurusu için yardım edenlere ceza verilmesini sağlayan yasa bile hazırlandı. Makedonya’da Romanlara bilet satan seyahat ajansı sahipleri hapis cezası ile tehdit ediliyor. Sınır polisleri mülteci başvurusunda bulunma ihtimali olanların elinden pasaportlarını alabiliyor. Sırbistan sorunu, Sinti Romanlar Şengen ülkelerinde dolaşmalarını sağlayan biyometrik pasaport vermeyerek kökünden çözmeye çalışıyor.
AB’nin yaptığı baskı sadece Makedonya değil, Macaristan, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerde de Romanlara baskı olarak yansıyor. Baskı ayrımcılığı, ayrımcılık da mülteci başvuru hakkını doğuruyor. Yani AB’nin Romanlardan kurtulmak için aldığı her önlem bumerang gibi kendine dönüyor. Demek ki, hata yapılıyor. Demek ki, Romanları değiştirmek, dönüştürmek, entegre etmek mümkün değil. O halde işe onları olduğu gibi kabul etmekle başlamak gerek. Yaşayan Sinti ve Romanların yiyecek içecek, giyecek, barınacak bir şeyi yokken, 70 yıl önce ölenlere anıt dikmek marifet değil. Asıl marifet, yeni bir anıt dikmek zorunda kalmamak.