İlkokula başladığım yıllarda, galiba “Köy Enstitüleri”nin etkileri devam ediyordu. “Orda Bir köy Var Uzakta” eşliğinde, harman yerinde imece usulü hep birlikte iş yapan köylülerin olduğu hikâyeler ya da tablolar görürdük, okurduk. Bunlar içimizi ısıtırdı.
Böylesine bir hissi bir İzmir seyahatinde yaşadım. Ortaklaşa ve tutkuyla çalışan ve işyerlerini yukarı taşıyan insanlar gördüm. Hayret verici bir şekilde problem çözüyorlar. Yaptıklarını da çok daha hayret verici bir şekilde tutkuyla ve heyecanla anlatıyorlar. Öylesine şaşırtıcı buldum —son zamanlarda ruhumuz kararmış anlaşılan.-
Bugüne kadar sayısız konferansta hep “digital dönüşümün ne kadar şahane bir şey olduğunu”, “Endüstri 4.0 gelince tüm dertlerimizin biteceğini”, “Akıllı fabrikalarla şunun, bunun yapılacağını” filan öğrendik. Ama bunların hepsi laf… laf… Ortada somut bir şey görebildiğimizi pek fazla söyleyemeyeceğim. Öyle ki, geçen yıl yayınlanan “Karşı Kıyıdan Endüstri 4.0” isimli makalesinde sektörün duayenlerinden Rüştü Arsever durumu şöyle özetlemişti “Türkiye ekonomisinin yaklaşık yüzde 50’sinin KOBİ’ler tarafından gerçekleştirildiği düşünülürse, TÜİK rakamlarına göre Türkiye’de imalat sanayiinde ileri teknoloji düzeyinin ortalama oranı yüzde 1.5 seviyesinde kalıyor” [1]. Varın siz düşünün “hangi 4.0?”
O nedenle birileri bana “Endüstri 4.0” paneli, konuşması filan dediğinde ya gülüyorum, ya da kızıyorum.
Digital dönüşüme öncülük eden bir CEO
Böyle düşünürken, İzmir serbest bölgede yer alan Hugo Boss fabrikasına “akıllı fabrika görmek” için bir ziyaret daveti aldık. “Eh bir bakalım bari” diyerek gittik.
Hugo Boss, 1999’dan bu yana İzmir serbest bölgede —yani havaalanının hemen yakınında— yer alan bir tekstil fabrikası. 65 bin metrekare kapalı alanı ve 3.800 çalışanı ile yılda yaklaşık 900 bin takım elbise, 2 milyon gömlek ve 550 bin parça kadın giyim eşyası üretiyor. Dünyada üretilen Hugo Boss ürünlerinin yüzde 50’si bu fabrikadan çıkıyormuş [2].
Hugo Boss da karşımıza ilk çıkan sunum; kendisini digital dönüşüme adamış bir CEO’dan geldi. Sade ve camlı bir odada, sade bir masanın üzerinde, ilginçtir -bilgisayardaki bir power point yerine- duvara yerleştirilmiş resim ve şemalarla, Hugo Boss'un digital dönüşüm hikâyesini adım adım anlattı. Sunumu sırasında, yanına insan kaynaklarından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı ve Bilgi Teknolojileri Grup Müdürü’nü de alan Joachim Hensch ilginç bir CEO. İş hayatına “terzi” olarak 5 kişilik bir atölyede başlamış. Şimdi ise 4.000 kişiyi ve dev bir tekstil fabrikasını yönetiyor. Kendisiyle daha sonraki konuşmamızda ve de sunumunda “değişim için önce kafada değişim olmasının gerektiği”ni söyledi; ne kadar haklı.
Aşağıda o sade odadaki, masanın üzerinde ve power point olmadan, duvarlardaki panolarla yaptığı sunumu siz de seyredebilirsiniz..
Fabrika Almanya’da merkez için üretiyor. Düzenli aralıklarla ve belli miktarlarda sevkiyatlar yapıyor. Tabi ilk sualimiz bu olacaktı ama Hensch kendiliğinden de söyledi; Fabrika’nın Çin yerine Türkiye’de olmasının temel nedeni, Avrupa’ya yakın olması. Ancak günümüzde işçilik ücretleri artmış olsa da, Çin yerine Türkiye’de üretmenin dezavantajını ortadan kaldırmak yani maliyeti düşürmek lazım. Bu nedenle akıllıca işler yapmak zorunda olduklarını biliyorlarmış.
Yani akıllı fabrika motivasyonu böyle başlamış.
Başta da bahsettim; CEO Hensch toplantıya insan kaynaklarından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Arif Kaya ile gelmişti. Sunumun arkasından bizim de ilk sorumuz; “digitalleşme nedeniyle işten çıkarmalar olup olmadığı” hakkındaydı. Malum alibaba.com kurucusu Jack Ma [3] ya da Tesla kurucusu Elon Musk [3] sürekli olarak bu konuda uyarılar yapıyorlar. Ama bu uyarılar insanlar tarafından tam anlaşılmıyor. Ya da sığ anlaşılıyor diyelim.
Oysa “Robotlar geliyor, bazı işleri onlar alacak, yapay zeka da bazı işleri daha iyi yapacak” denildiğinde, Jack Ma ve Elon Musk “eğitimi yeniden planlamalıyız” diyorlar. CEO Hensch sorumuza aynen bu 2 teknoloji liderinin öngörüsü ile cevap verdi. Digitalleşme sayesinde, ellerindeki insan gücünü tanımladıklarını belirttikten sonra, fabrikadaki gelişmenin başka yeni işlerin doğmasına neden olduğunu ve robot ile yapılan işlerdeki insanları buralara kaydırdıklarını söyledi. Arif Kaya da fabrikada bu nedenle çok büyük bir eğitim planlaması olduğunu ve yeni işlere geçen insanlara yoğun eğitimler verildiğini anlattı.
CEO Hensch, arkasındaki akıllı tahtaya çizdiği bir şemada, uzun yıllardır hiyerarşik mi, yatay mı olsun diye tartıştığımız geleneksel yönetim tarzının da artık değişmesi ve sürekli hareketli olması ve insanlar ile durumlara göre değişim göstermesi gerektiğini söylüyor. Bu yönetim tarzına da “JOB ORIENTED YÖNETİM TARZI” diyor.
Yani başa dönersek, digital dönüşüm, endüstri 4.0 ya da akıllı fabrika her ne diyorsanız adına, önce durup baştan aşağı eğitim ve yönetim tarzı yani strateji çalışmak lazım.
Yoksa bir başka yazımızda anlatmıştık. Şirkette stokların anlık hale getirildiği, tüm müşterilerin anında görülebildiği bir dönüşüm içinde, CEO’nun biri IT yöneticisini çağırıp, biz digital dönüşüme başlayabilir miyiz diyebiliyor. Neyi kastettiniz sorusuna ise; yani şu firmadaki ekranlar (digital signage deniliyor bunlara, bugün sinemalarda ya da her yerde görüyorsunuz) bizde neden yok diyor… Neden endüstri 4.0, digital dönüşüm filan denildiğinde kızdığımı ya da güldüğümü anladınız mı?
Aşağıda neler yaptıklarına dair biraz daha detay vereceğim ama belirtmek lazım gelen bir konu şu; doğrusu bu ziyarete giderken, bir 3cü parti yani satıcı/danışman firma tarafından davet edildiğimizi düşünmüştüm. Oysa dönüşümü değiştirenler insan kaynaklarıyla, bilgi işlem bölümüyle, fabrika yönetimiyle bizzat firmanın kendisi. Yani orada bir başka satıcı/danışman yok. Ama kendileri elde ettikleri tecrübeyi başkaları için de değerlendirmek için HB Solutions isimli danışmanlık bölümü kurmuşlar
Tabi en büyük ağırlık IT Departmanının üstünde. Bölümün yöneticisi Erkut Ekinci fabrika gezisi sırasında bize eşlik etti ve çeşitli yerlerdeki sorunları nasıl çözdüklerini anlattı. Bunların herbirisi fabrikanın günlük hayatına dair örneklerdi. Örneğin, kalite kontrolden dönen gömleğin sevkiyat kamyonuna yetişmesi için gereken hızlı işlemi sağlayacak RFID'lı bir sistem gibi.
Hep düşündüğüm ve sorguladığım bir konu bu; bütün sistemi planlayıp kendin yapmak mı? Dışarıdan satın almak mı? Biz bilişim alanında, kamuda da özel sektörde de, riske girmek yerine hep dışarıdan olmuş bitmiş ve hatta garantili olsun diye en pahalı olanı almakla uğraşıyoruz. Bu nedenle de tüketici olmaktan, bir türlü üretici olmaya geçemiyoruz.
Fabrikanın “akıllı fabrika” ya da “digital dönüşüm” için önce, içerdeki her konuya ya da soruna karşı çözüm için seferber olmuş yönetici ve genç uzmanlar, birlikte yeni bir şeyler oluşturmaya çalışıyorlar. Kurumsal Hizmetler Kıdemli Müdürü ve HB Solutions ekibinin de lideri olan Sarper Arslan ise heyecanlı anlatımı ile bu gelişmelerden duyduğu zevki gösteren bir yönetici. Bir departmanda dönüşümü anlatırken, ne ihtiyaçla yaptıklarını da anlatıyor ve eğilerek, uzanarak, işlemi göstererek ya da gösterterek ne olduğunu kendisi gösteriyor.
Gördüğümüz örnekler arasında, eskiden elle yapılan tela yapıştırma işinin yapay zekaya nasıl aktarıldığı --ki basit bir iş zannetmeyin, hem tela, hem de kumaş cinsi yüzlerle ifade edilen sayıda--, düğme dikme işi için robot çalışmasını nasıl yaptıklarını, katlama yeri için verilen boşluğu nasıl planladıklarını hem fabrika içinde, hem de TechnoLab dedikleri bölümde, genç arkadaşlarının da işbirliği ile gösterdi. TechnoLab ileride kendi başına şirket olabilecek, genç mühendislerin ve teknisyenlerin çalıştığı bir alan. Burada hem yapay zeka, hem görüntü işleme, hem robot ARGE'si gibi ileri teknolojiler mezun olalı bir kaç yıl olmuş genç mühendisler tarafından gerçekleştiriyorlar. Biz gittiğimizde, kumaşı dikecek --gerekli yerde duracak, sonra gerekli yeri dikecek-- bir sistem üzerinde çalışıyorlardı. Yapılan denemeleri biz de izledik. Bu laboratuardaki genç insanların çok güzel bir çalışması da "sosyal sorumluluk projesi". Daha önce haberini yapmıştık. Robotel Derneği çocuklara protezlerini 3D baskı makinaları ile basıyorlardı [3]. Technolab'daki genç arkadaşlar da bunun gönüllüsü. Daha yeni bir kaç çocuğa protez el götürdüklerini anlattılar. Bu eli aşağıda görüyorsunuz. Çok fazla gelişmiş olmasa da, bu el çocukların bardağı tutmasını sağlayabilecek özellikte. Bugün için bunu yapmaları da çok güzel.. Onlar güzel genç insanlar.
Hugo Boss ziyaretimizde genellikle yöneticiler ya da mühendislerle görüştük. Fabrikanın içinde büyük bir hız vardı. Herkes ya bir şeyler dikiyor, ya ütülüyor, ya ordan oraya transfer ediyorlardı. Bir ara Hugo Boss'un İŞKUR ile işbirliği içinde yeni işe alınması için eğitim alan 30 kadar kişi gördük.
Her yerde olduğu gibi üretim tesisinde beklenen, belli bir performansın, verimlilik ve kalite hedeflerinin yakalanması. Bunun için bölümlerde ekranlarda üretilen parça sayısı, kalan sayı ve performans gibi veriler, çalışanlar tarafından her an görülebiliyor. Bölümün performansının yakalanması durumunda prim aldıklarını öğrendik. Böylece, verimlilik artışı ile maliyet düşüyor dolayısıyla hem Çin gibi düşük işçilik ücretli yerlere karşı öne geçilmiş olunuyor, yani çalışanlar işini Çin'e kaybetmemiş oluyorlar, hem de prim kazanılıyor.
Bütün bunları anlattıktan sonra asıl soru şu; digital dönüşüm ya da Endüstri 4.0 ne işe yarar?
Birincisi teknolojiyle işler kolaylaşıyor, daha kaliteli işler ortaya çıkıyor. İkincisi verimlilik, dolayısıyla da maliyet kontrol edilebilir oluyor. Yani değişen dünya düzenine karşı ülkemizde hala üretime devam edebilen bir fabrika oluyor. Hem de tekstili Çin'e kaybettiğimiz bu çağda. Bu başka fabrikalar için de bir örnek.
Geçtiğimiz ay bir etkinliğe katıldığımda, hep birlikte teknolojiden, robotlardan, yapay zekadan filan bahsettik. Sonra etkinliğin sahibi olan kurumdan bir yönetici kapanışta, kafası karışmış bir şekilde; "teknoloji işsizlik getirecek, o zaman kötü bir şey, ama teknolojiyi yine de yapmak lazım" gibi abuk subuk bir cümle kurdu.
Dünya değişiyor. otonom kamyonların değiştireceği bir dünyada, Türkiye'deki 1 milyon kamyon sürücüsü işsiz kalmasın dersek, ülke maliyet, zaman ve kalite nedeniyle lojistik sektörünü kaybeder. O zaman bunun çözümünü bugün düşünmek zorundayız. Bu 1 milyon insanı nereye yönlendireceğiz.
Teknolojinin durdurulamaz ve bizi dışarda bırakmasını istemeyeceğimiz bu değişimin ortasında neler yapılacağını düşünmek, planlamak, yeni düzene göre bir eğitim sistemi geliştirmek yerine, "teknoloji kötü bir şeydir" dememiz, bizi herhalde matbaayı ya da Hazerfan Çelebi'yi reddedenlerle aynı kalıba sokar.
Başta da belirttik; Hugo Boss CEO’sunun anlattığı en önemli konu şu; "Digital Dönüşüm için önce kafaların değişmesi gerekiyor". Yani yeni bir çağda olduğumuzun farkına varmamız ve rekabette, kalitede, yeni teknolojilerin yarattığı değer sisteminde hayatta kalabilmenin bilincinde olmamız lazım. Sadece konuşmak ya da teknolojileri satın almak yetmez. Kendimiz yaratmamız lazım. İzmir'deki fabrikada bu teknolojiyi yaratanlar 30'lu yaşlardaki gencecik mühendisler.
Ama yöneticileri de kıymetli. İş yapmak için yapmıyorlar. Herhangi bir yerdeki tıkanıklığı, sorunu, bir ihtiyacı adreslemek için düşünüyorlar ve gereğini yapıyorlar. İzleyici olmak yerine öncü olmayı tercih ediyorlar. Bunu yaparken de, bir elleri yağda, bir elleri balda değil. IT Grup Yöneticisi Ekinci, kalite kontrolden dönmüş gömleği tespit için RFID sistemi kurarken, bütçe kısıtını nasıl aştıklarını, yeni bir düşünüşle baktıklarını anlattı.
Daha önemlisi, tecrübelerini kendilerine saklamıyorlar. Aksine geliştirdikleri yeni iş yapma metotları ve tekniklerini kazanca çevirecek ve sektörün küresel ölçekte rekabetçiliğine katma değer yaratcak olan “Hugo Boss Solutions” birimini kurmuşlar.
Bunun sonucunda ise şimdi Hugo Boss'un diğer fabrikalarında da aynı sistemler uygulanmaya başlanıyormuş.
Yazımızı "Endüstri 4.0 Neydi?" hatırlatarak kapatalım..
Günümüzde, gazetelerden, okullara, TÜSİAD'ından Bakanlıklara, tüm konferanslara, tanıtımlara kadar her yerde "Digital Dönüşüm", "Endüstri 4.0" ya da "Akıllı Fabrika"dan bahsediliyor. 2 tane robot satın alan, etrafı digitaal ekranlarla donatan kendisini digital dönüşmüş zannediyor. Oysa ekran ya da robotlar hayatımıza yeni girmedi. 1969 yani Endüstri 3.0 başlangıcı olarak tanımlanan yıllardan bu yana varlar. Yani “akıllı fabrika” bu değil.
Endüstri 4.0 dediğimiz şey, yukarıda Accenture’dan alınmış şemadan görüleceği üzere, fabrika üretiminde yeni bir fazı temsil ediyor. Bu şemayı kısaca açıklayalım;
• İlk fazın yani Endüstri 1.0’ın 1784 itibariyle başladığı ve buharlı makinalar yardımıyla üretimin bu kapsama girdiği kabul ediliyor
• İkinci faz ise 1870’i tarihliyor ve kitlesel üretimi, elektrik enerjisinin işin içine girmesini işaret ediyor
• Üçüncü fazın başlangıcı 1969 kabul ediliyor ve üretimin otomatikleşmesi için elektronik ve bilişim sektörünün dahil edilmesi anlamına geliyor.
• Bugünkü yazımızın konusu olan Endüstri 4.0 ise akıllı cihazların ve otomasyonun yükseldiği bir üretim tarzını gösteriyor. Mevcut fabrikayı ya da süreçleri bu duruma dönüştürmeye ise digital dönüşüm adı veriliyor.
[1] Endüstri 4.Buçuk ... Karşı Yakadan Endüstri 4.0 'ın Görünüşü… [2] Jack Ma, Disruptive Ekonomi Düzenine Karşı Uyardı; 'Eğitim Sistemini Değiştirmek Zorundayız' [3] Robotel Derneği ile Çocuklar Robot Ellerine Kavuşuyor