Bir üniversiteye değer katan pek çok şeyin arasında, mezunlar derneği de önemli bir yer tutar. Çünkü gerçek bir mezunlar derneği, üniversiteye ve o günün öğrencilerine maddi ve manevi anlamda destek olurken, yarattığı kültürle de üniversitenin değerini arttırır.
Bunları niye söylüyorum, biliyorsunuz!
Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü'ne 2021'de Cumhurbaşkanı'nın atadığı önce Melih Bulu, sonra Naci İnci'nin okulda yarattığı çeşitli olayları zaman zaman yazıyoruz. Ama en sonuncusu tam "tüy dikti" derler ya öyle bir şey oldu. Rektörlük, Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği'nin (BÜMED) 30+ yıllık lokalini, tam da son anda yaptığı bildirimle elinden almaya kalktı.
Ben hâlâ alamayacaklarını düşünüyorum. Çünkü bu ülkede bazı tarafları bozulmuş gözükse de, hukuk hâlâ var. Bu hukuksuzluğa engel olunacağını ve derneğe 30+ yıl önce tahsis edilen, üzerine de mezunların ceplerinden verdikleri paralarla inşa ettirilen mezunların buluşma noktasının BÜMED'de kalması gerektiğine karar verileceği düşüncesindeyim.
Ben şahsen, olayı duyduğumda ve yandaş medyanın bu haberi veriş tarzına da baktığımda, "yaşam tarzına müdahale" olarak yorumladım. Benzer el koymalar, maalesef İTÜ'de de gerçekleştirmiş durumda. İktidara "yaşam tarzımıza karışılıyor" diyerek gelenler, bir zamanlar kendileri için istedikleri özgürlüğü --ki ben o zaman da yok olduğu düşüncesinde değilim-- bugün başkalarına vermemek için uğraşıyorlar.
Ama bu arada ne olup bittiğini akademik kadrodan, mezunların kendi ağızlarından anlatalım istedik. Geniş bir söyleşi yaptık. Bu söyleşiye akademik kadrodan Prof. Dr. Mine Eder, BÜMED seçimlerindeki rakip ekipten Dr. Devrim Umut Arslan ve BÜMED mevcut yönetim kurulu başkanı Hülya Cesur katıldılar. Hepsi bir bütün olarak BÜMED'in varlıklarını savunmak adına cevaplar verdiler.
Ağırlıklı BÜMED'e sorular sorduk ama mezunların ve akademik kadronun da kendilerini desteklediğini göstermek adına, BÜMED yönetim kurulu dışından da cevaplar istedik. Bu söyleşi aynı zamanda Boğaziçililerin --kendi aralarında rekabet bile etseler-- nasıl bir bütün olduğunu gösteriyor. Cevapların tam halini aşağıda okuyabilirsiniz. Ama uzun uzun okumak yerine kısaca konuya hakim olmak isteyenler için özetleyelim;
İlk sorumuz, BÜMED Başkanı Hülya Cesur'a oldu: Herkesin tepki gösterdiği olay; BÜMED’in 30+ yıllık ve mezunların katkılarıyla yapılan sosyal tesisinin elinden alması oldu. Bize ne olup bittiğini siz anlatır mısınız? Sizce rektörlük bunu neden yaptı?
BÜMED Başkanı Hülya Cesur: 7 Ocak 2023’te Boğaziçi Üniversitesi yönetimi, mezunlara ilettiği bir e-posta ile BÜMED sosyal tesisinin kira sözleşmesini yenilemeyeceğini bildirdi.
Bunun öncesinde, 30 yıl boyunca hiçbir rektör ve yönetimle böyle bir süreç yaşamadık çünkü bu sosyal tesisin hiçbir kamu desteği olmadan 4 bin 144 mezunun yaklaşık 2,5 milyon dolar bağışla yaptırıldığını bu okuldaki herkes biliyor. Sosyal tesisimiz, “akademisyenler ve öğrenciler için yeni yaşam alanları açmak” gerekçesiyle elimizden alınıyor.
Ancak burası hâlihazırda üniversite bileşenlerine açık ve üniversitedeki herkesin beraber kullandığı bir alan. 16 ve 17. yönetim kurulları olarak mezunlarımızın yüzde 94’ünün karşı olduğu yönetime, Boğaziçi Üniversitesi’nin küresel rekabetteki gücünü oluşturan kültürüne ve etik ilkelerine uymayan her uygulamalarında karşı olduğumuzu gösterdik.
20 bine yakın üyesi bulunan, Boğaziçi mezunlarını temsil eden en köklü mezun derneği olarak üzerimize düşen görev de buydu. Üniversitemize sunduğumuz katkı ise her geçen gün arttı, kurulduğumuz günden beri tüm gelir artanımızı ve mezun kaynaklarının hepsini üniversitemiz için seferber ettik. Boğaziçi Üniversitesi’nin etik ilkelerini savunmaktan vazgeçmediğimiz için paha biçilmesi güç tüm maddi manevi katkılarımıza ve oluşturduğumuz kamu yararına rağmen sözleşmemizin yenilenmediğini ve okulla ilişkimizin bir kira kontratına indirgenmeye çalışıldığını düşünüyoruz.
Mine Hocam, bu lokalin geçmişini anlatabilir misiniz? Yani 30 yıl önce BÜMED’e bu bina nasıl ve ne şartlarda verilmişti? Milli Emlak olayı nedir?
Prof. Dr. Mine Eder: 1980’li yılların ilk yarısı 1971’de Robert Kolej Yüksek okulunun devamı olarak kurulmuş olan Boğaziçi Üniversitesi'nin ilk mezunları hem Boğaziçi hem de Robert Kolej Yüksek mezunlarını bir araya getirecek bir oluşum peşindeymişler.
Bu çabalar iki koldan yürümüş. Bazı mezunlar “1979-1982” arasındaki rektör Semih Tezcan’ın liderliğinde çalışmalarını yürütmüşler, diğer grup ise rektör Ergün Toğrol (1982-1992) ile temasa geçmişler ve üniversiteyi odak noktasına alan bir dernek kurulması fikrini savunmuşlar. Bu grupların bir araya gelmesiyle BÜMED 1985 yılında kurulmuş ve dernek için üniversiteye yakın bir mekân-tesis aramasına koyulmuşlar.
Konu rektörlükçe uygun görülmüş ve o günlerde metruk olan bir tenis kortundan fazla bir şey olmayan alan Ergün Bey tarafından önerilmesi üzerine bu alan düzenlenmiş, otlarla kaplanmış olan ikinci tenis kortu bulunarak devreye sokulmuş. O alanın düzeltilmesi için faaliyetler devam ederken İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden inşaat ruhsatı da alınmış. O zamanki Belediye Başkanı Nurettin Sözen söz konusu alanı ziyaret etmiş, mezun arkadaşların hazırladığı projeyi incelemiş, derneğin üniversite odaklı amaç ve hedeflerinden etkilenmiş ve ruhsatın alınmasında yardımcı olmuş.
İş tesisi inşa etmeye kalmış. Bunun için de mezunların yapacakları bağışlara başvurulmuş. Bağış yapma kararını vermeden evvel mezunlarımız sık sık “Bağış yapalım yapmasına da garantimiz nedir? Ya bir rektör gelip de bizi dışarı atarsa” diye sormuş. Bunun cevabı ise “Hiçbir yasal garantiniz yok; tek garantiniz mezunlarına çok ihtiyacı olan Boğaziçi Üniversitesi'nde böyle bir şey olmaz” diye cevap verilmiş. Mezunlarımız kabul etmişler ve bağışta bulunmuşlar.
BÜMED’in kuruluşunda da mezunlarımıza bu kuruluşun üniversiteye sahip çıkacağı, giderek büyüyen ve etkin mezun profilini üniversite etrafında toplayacağı, öğrencilerimize burs vereceğini, kurumun sorunları ile ilgileneceği söylenmiş ve sözü verilmiş. BÜMED’in bir mezun dayanışma derneği yerine üniversite odaklı bir dernek modeli diğer üniversite mezunlarının da dikkat ve ilgisini çekmiş. Bu üniversitelerimiz için ayrıca öncü bir model olmuş. ODTÜ Mezunlar Derneği, BÜMED modelini dikkatle ve yerinde izlemişler ve üniversiteye yakın bir tesis yaratma çabalarında BÜMED’den esinlenmişler.
Dernek binası inşa edilirken arazinin statüsü ne üniversite ne de BÜ camiası tarafından pek bilinmiyor. Arazinin üniversite kurulması şartı ile Türk devletine devredilmiş olduğu biliniyor ve Bebek kampüsünün üniversitenin tapulu malı olduğuna inanılıyor. Gerçek ise inşaat devam ederken bu arazinin içinde bulunduğu Bebek kampüsünün 1986 yılında Milli Emlak arazisi olarak tescil edildiği ortaya çıkıyor. Ancak inşaat yapılıyor ve bitiyor ve tapusu mezunlar tarafından bağış olarak üniversiteye veriliyor. 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren konu zaman zaman YÖK ve Sayıştay soruşturmalarına konu oluyor. Ancak, BÜMED’in üniversiteye yönelik olumlu faaliyetleri ve kaynak aktarımları göz önüne alınarak bu soruşturmalardan olumsuz bir sonuç çıkmıyor. Bu statü sorunsuz bir şekilde 7 rektör eskitiyor ve tam 38 yıl sürdürülebilir oluyor.
Mine Hocam, rektörlük bu lokali alırsa, sonra sizce nasıl kullanılacak? Üniversite kampüsünde yer alan diğer restoran, kafe gibi tesislerin işletmecilerinin de çıkarıldığını biliyoruz. Oralarda neler yapıldı?
Prof. Dr. Mine Eder: Yönetimin iddiası bu mekanın üniversitede yeni sınıflar yapılması, öğrenciler ve öğretim üyeleri için kullanılabilecek mekanlar olarak kullanılacağı şeklinde.
Ama işin ironik tarafı şu: Bu mekanlar zaten bu amaçlar için kullanılıyor. Buradaki tesislerde her yıl yüzlerce toplantı organize ediliyor, bazı öğrenci faaliyetleri buralarda gerçekleşiyor. Mezunlar derneğin fiziksel mekan olarak üniversitenin tüm bileşenleri ile ile iç içe olması büyük bir sinerji yaratıyor, mezunlarla akademisyenler ve öğrenciler arasındaki ilişkileri, bağları güçlendiriyor.
Mezunlar derneğini, üniversite üzerinden rant yiyen ticari bir kuruluş olarak tanımlamak ve bunu bahane ederek onu yerinden etmek ancak kötü niyetli bir girişim olarak tanımlanabilir.
Burada meselenin ödenen kira bedeli olmadığı son derece açık. Peki niyet ne? Çok açıkça belirtmek isterim ki, buradaki asıl sorun mezunlar derneğinin, yeni yönetime yakın durmamış, onu desteklememiş, aksine bu yönetime itiraz eden ve bu itirazlarını gerek günlük nöbetleri, gerekse açtıkları onlarca dava ile gösteren akademisyenlerin ve öğrencilerin yanında durmuş olması, yani bir şekilde bu yönetime biat etmemiş olmasıdır. Kısacası bu cezalandırma ve intikam alma yöntemidir.
Ancak böyle bir yöntemle, mezunların üniversiteye desteğinin azalacağını ya da aradaki bağların çözüleceğini düşünmek gerçek dışı bir beklentidir. Bu mekandan çıkarma haberlerinden beri gösterilen tepkiler de bunun en iyi kanıtıdır. Burada üzücü olan bu yönetim anlayışının kendisidir. Böylesine polisiye yöntemlerle, tepeden inme ve güya "dize getirme" anlayışı ile Boğaziçi Üniversitesi'nin en değerli bileşenlerinden birisi olan kocaman bir Boğaziçi mezunları camiasına böylesine düşman hukuku ile yaklaşmayı ve hedef göstermeyi çok akıl dışı ve üzücü buluyorum. Bir üniversite akademisyenlerin, mezunlarının ve öğrencilerinin desteği olmadan, onlara RAĞMEN yönetilemez, yönetilmemelidir.
Burada öldürülmek istenen, bir Boğaziçili olma ruhu, kuruma bağlılıktır. Üniversitede yıllardır emek vermiş ve hizmet veren restoran ve işletmecilere de aynı muamele yapılmıştır. Her yıl sözleşmeleri yıllardır yenilenen işletmelerinin sözleşmeleri iptal edilmiştir. Burada bir hukuk dışılık yoksa da, ciddi bir meşruiyet krizi olduğu apaçık ortadadır. Çünkü bu işletmeciler çıkarılırken kendilerine hiçbir gerekçe verilmemektedir. Bu işletmelerin kimlere hangi ihale ile verileceği belli değildir. Burada da amaç, yıllardır Boğaziçine hizmet vermiş, kampüsün eşitlikçi ruhunu benimsemiş işletmecilerle de bağı koparmaktır. Oysa bu bağların, karşılıklı saygı ve güvenin yıllar içinde kurulmuş ve oturmuş olması çok önemli bir değerdir. Bu yönetimin "değişim" rüzgarı ile yıkmaya çalıştığı maalesef tam da bu tür sosyal sermaye ağlarıdır. Bu tür bir ruhu sıfırdan yaratmak, bambaşka saiklerle alternatif vakıflar, dernekler kurmak, binalar yapmakla mümkün değildir.
Mine Hocam, bu olayın siz akademisyenlerin direnişiyle ilgili olduğunu ya da aynı olayın başka bir parçası olduğunu düşünüyor musunuz?
Prof. Dr. Mine Eder: Birebir bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Nitekim üniversite yönetimi BÜMED'e, "Var olan muhalif tavrınızı değiştirirseniz, yönetimi desteklerseniz, sizi oradan çıkarmayız" sözünü bile vermiş bu süreçte. Demek ki burada bütün mesele mezunlar derneğini şu anki üniversite yönetime biat etmeye zorlamaktır. Üniversite yönetiminin BÜMED'in, akademisyenlerin ve öğrencilerin itirazlarını dinleyip dikkate almak yerine, böylesine bir yöntem seçmesi, onların maalesef bu camiayı gerçekten hiç ama hiç tanımadıklarını gösteriyor Direnişin başından beri "Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz" sözünün benimsenmiş olması hiç de tesadüfi değil.
Devrim Bey, Siz bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Neden olmuş olabilir?
Dr. Devrim Umut Aslan: Geçtiğimiz mayıs ayında yapılan genel kurulda aday olmuş muhalif grup BÜMED’in üyesi ve son iki senede mezun grupları içinde birçok faaliyet yürütmüş, direniş içinde aktif bir mezun olarak düşüncemi paylaşacağım.
Öncelikle BÜMED sosyal tesislerine el koyma kararı kayyumluk tarafından 10 gün önce değil, çok öncesinde alındı, ancak sözleşmenin bittiği 7 Ocak’ta derneğe tebliğ edildi. Tebliğin son gün yapılmış olmasının nedeni hem derneği sürüncemede bırakarak pasifize etmek, hem de tahliye kararına görece hazırlıksız yakalamak. Biz bu durumu genel kurulda ve sonrasında ifade etmiştik. Kaçınılmaz sonu ilmik boynunda beklemek yerine, dernek yazgısını eline alabilir, boynundaki ipi kesebilir, son iki yılda daha proaktif bir rol üstlenebilirdi. Örneğin kayyumluğu istifaya çağırabilirdi, kayyumluğa karşı hukuki adımlar atabilirdi, mezunları kayyumluğa ve aldıkları gayrimeşru, tepeden inme kararlara karşı bilgilendirebilirdi, onları organize edebilirdi. O takdirde er ya da geç gelecek tahliye kararını da daha güçlü bir pozisyonda karşılamış olurduk mezunlar olarak. Son 10 günde önemli bir hareketlenme yakalandı, ancak hem geç oldu, hem de tepkiler sadece tesislere el koyma kararına odaklandı. Önümüzde süreci daha geniş bir perspektifle yönetmek halen mümkün.
Bu kararın neden alındığı konusuna gelince, bunu iki düzlemde analiz edebiliriz. Daha makro düzlemde, AKP ve MHP’nin giderek otoriterleşen ve merkezileşen rejimi, rejimin kutsallık atfettiği değerlerine biat etmeyen hiçbir kuruma, gruba, kişiye hayat hakkı tanımıyor. Gerek sosyal ve kültürel ötekiliği temsil eden Boğaziçi Üniversitesi, gerekse diğer üniversitelerde işlerinden atılan binlerce akademisyen bu saiklerle hedef oldu.
Bu yıkım ve yağma dalgasından aktif olarak bu rejime muhalif olanlar da, biat etmemekle birlikte sessizce olan biteni izleyenler de er ya da geç nasibini alıyor. Rejim eliyle dayatılan bu kutuplaşma ara renklere, diplomasiye, pazarlığa alan bırakmıyor. BÜMED gerek içki satışında bulunması, gerekse eski Türkiye’nin burjuvazisini, seküler sosyal ve kültürel elitlerini temsil etmesi sebebiyle bu yıkıcı öfkeden, yağmadan payına düşeni aldı.
Daha mikro düzeyde de Boğaziçi Üniversiteliler Derneği'ne (BURA) vurgu yapmak istiyorum. BÜMED’in başkanlığını da yapmış eski rektör Üstün Ergüder kaleme aldığı anılarında, BURA ve BYV gibi mütedeyyin mezunların kurduğu oluşumlara dikkat çekerken, BÜMED’in bu mezunları kapsamakta başarılı olamadığını belirtiyor. İlk zamanlarda dışarda tutulan muhafazakâr mezunların sosyal buluşma ve kaynaşma merkezi gibi işlev gören bu kurumlar, özellikle 2014 yılı sonrasında radikal bir değişime uğruyor, adeta ‘hack’ ediliyor.
Zamanında Davutoğlu’nun kurduğu, Boğaziçi Üniversitesi’nde aktif cemaatlerin ve inançlı Müslüman öğrencilerin gayriresmi çatı örgütü işlevi gören Şura’da başkanlık yapmış Hasan Fehmi Topal ve ekürisi Fehim Paluluoğlu’nun BURA yönetimine geçmesiyle, dernek AKP kültürünün yerel şubesi olarak faaliyet göstermeye başlıyor. Birinci kayyım olarak nitelediğimiz yine BURA üyesi Mehmed Özkan zamanında da hem güçleniyorlar, hem de üniversite bürokrasini, işleyişini öğreniyorlar. BURA üyesi Melih Bulu’nun üniversite dışından, üniversite iradesi hilafına kayyum rektör olarak atanması yoluyla Boğaziçi Üniversitesi’nin ilhak edilmesi projesini de bu grubun olgunlaştırmış ve külliyeye pazarlamış olma olasılığı yüksek.
Netice’de, AKP ve MHP rejimi, Boğaziçi camiasında azınlıkta olan, kültürel ve politik olarak dışarıda kalan bir kesimin üzerinden, bu kesimin intikam ve siyasi/ekonomik rant arzularını araçsallaştırarak istila hareketini başlatıyor. BURA üyeleri kayyum rektör Naci İnci ve kayyum genel sekreter (ve eski BURA başkanı) Hasan Fehmi Topal’ın dernek tesislerine ‘çökme’ kararında bahsettiğim faktörlerin rol oynadığını düşünüyorum.
Açıkçası bu kararın AKP iktidardan düşmeden geri alınabileceğini de sanmıyorum. Bu nedenle son iki yılda üniversitede yaşananlardan rahatsız Boğaziçililer olarak taleplerimizi karşılamayacak aday ve siyasi partilere oy vermeyeceğimizi yüksek perdeden açıklamak suretiyle seçim sürecine müdahil olmalı, ortak geleceğimizi toplumun geri kalanıyla dayanışma içinde kurmalıyız.
Hülya Hanım, BÜMED desteği hocalar ve öğrenciler (dolayısıyla üniversite) açısından neden önemli?
BÜMED Başkanı Hülya Cesur: BÜMED misyonu gereği sosyalleşme odaklı bir mezun dayanışma derneği değildir. Misyonu “mezunları birbirleri ve üniversite ile sürekli bağlantı içinde tutmak; Boğaziçi Üniversitesi’nin uluslararası platformda önde gelen bir eğitim ve araştırma kurumu olması yönünde atılacak adımlarda mezunların üzerine düşecek görevlerin organize edilmesini ve yerine getirilmesini sağlamak”tır. Dolayısıyla kaynakları kısıtlı bir kamu üniversitesi olan Boğaziçi Üniversitesi’ni bu günlere taşıyan şey, mezunlarının desteğidir. Doğrudan ve BÜVAK üzerinden yapılan önemli bağışlar da BÜMED'in oluşturduğu mezun ağı sayesinde gerçekleşmiştir.
Sosyal tesisimizin okulun içinde olması akademisyenlerin ve öğrencilerin ihtiyaçlarını yakinen takip edebilmemizi sağlıyor. Pek çok öğrenci ihtiyacı olduğunda ilk olarak bizim yanımıza geliyor. Maddi destekten tutun, ders çalışmaları için alana kadar her gün öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda kaynaklarımızı beraber kullanıyoruz.
Şu ana kadar BÜMED desteğiyle yaklaşık 4 bin öğrenciye burs desteği verildi, sayısız Boğaziçiliye BÜMED İhtiyaç Haritası üzerinden fatura, kira, giyecek vb. yardımları yapıldı. Akademisyenlerimizin çalışma ve konut ihtiyaçları karşılandı. Okul bileşenlerine bu kadar destek verilmesinin sağlayan şey, mezunların kampüsle bağının kopmaması ve diğer okul bileşenleriyle kurulan organik bağ oldu. Çünkü üniversite bir arı kovanı gibidir; akademisyen ve öğrenciler orada yaşar ve üretir, ihtiyaçların görülmesi ve katkıların sağlanması için mezunların da bu kovanın içinde yer alması gerekir.
Maddi destekler bir yana, Boğaziçi’ni Boğaziçi yapan örtük müfredatını desteklemek için de mezunlar ve öğrenciler arasında kurulan rol model ilişkisi kritik önem taşır. Bu sayede Boğaziçi kültürü nesilden nesile aktarılır, ve burada destek veya ilham almış birçok öğrenci zamanı geldiğinde okuluna geri vermek için ilk olarak buraya gelir.
Konuştuğumuz çeşitli bağımsız Boğaziçi mezunları BURA'nın mezunlar derneği olamayacağını, Üye oranı dışında, Boğaziçili olmayanları üye yaparken, kendilerine özel referansı olmayan mezunları üye yapmadığını söylediler. Acaba burada amaç BÜMED'i üniversiteden koparıp BURA'yı sanki bir alternatif mezun derneğiymiş noktasına getirmek olabilir mi?
BÜMED Başkanı Hülya Cesur: Bu müdahale, bunca senedir organik olarak mezunlarının üniversite ile bağını sağlayan sisteme karşı bir müdahale; mezunların kampüsten uzaklaşmaları ve kampüsten kopması için atılan bir adımdır.
BÜMED, 60 bin mezunu olan bir üniversitenin 20 bine yakınının üye olduğu bir dernek. Tüzüğümüz gereği sadece Boğaziçi Üniversitesi mezunları derneğimize üye olabiliyor. Bu kuralın uygulandığı sadece iki dernek var; o da BÜMED ve BRM.
Dolayısıyla Boğaziçi Üniversitesi mezunlarının tamamını temsil etme meşruiyetine sahip en köklü ve büyük derneğiz. Bu uygulamayı okulumuzun en önemli can damarlarından birini kesmek ve oluşan kamu yararından mahrum bırakmak olarak yorumluyoruz.
Üniversitenin açıklaması doğrultusunda arazinin herhangi bir işletmeye verilmeyeceği söyleniyor. Zaten tüm bileşenlere açık bir yerdi, anladığımız kadarıyla rektörlük de bunun böyle kalmasını istiyor. Bu sürecin takipçisi olacağız.
Hülya Hanım, BURA ve BYV gibi gruplar üniversitenin kültürünü değiştirmeye çalışıyor mu? Buna nasıl bakıyorsunuz?
BÜMED Başkanı Hülya Cesur: Tabii ki amaçları farklılaşan gruplar Boğaziçi Üniversitesi’nin özgürlükçü perspektifi doğrultusunda kendi oluşumlarını kurabilirler. Bu çeşitlilik ve çokseslilik öğrenci olduğumuz zaman da mevcuttu ve bu okulun tüm topluma örnek olan en özel yanlarından biriydi. BURA veya BYV’nin ajandalarını biz bilemeyiz ancak dışardan herkesin gözlemlediği kadarıyla okulda, yukarıda bahsettiğimiz kültürümüzle taban tabana zıt olan uygulamaların karar vericilerinin BURA’da yöneticilik geçmişleri olduğu biliniyor.
BÜMED, Boğaziçi Üniversitesi’nin değerleri etrafında buluşan en büyük çatı. Zaten o dönem ki rektörümüz Prof. Dr. Ergün Toğrol’un çok büyük emekleri var derneğin kuruluşunda. Yani BÜMED, birebir üniversitenin içinde, üniversite için kurulmuş bir dernek ve sosyal tesis. 160 yıllık Boğaziçi kültürünün ve etik değerlerinin bir yansıması, en kalabalık temsilcisidir. Bu sebeple; geçmiş yönetim kurullarına bakıldığında her fikrin temsilcilerine rastlanması da bir rastlantı değildir.
Tarihe bakıldığında üniversite içinde, üniversite için kurulan BÜMED’in okulun kültürünü koruyan en önemli bileşenlerinden biri olduğu açık. Zaten verilen karar da buna bir müdahale.
BÜMED olarak, lokalin elinizden alınmaya çalışılması konusunda nasıl bir yaklaşım göstereceksiniz? Hukuki olarak nasıl işlem yapacaksınız?
BÜMED Başkanı Hülya Cesur: Öncelikle rektör imzalı e-posta herkese ulaşır ulaşmaz mezunların ilk refleksi CİMER’e ve rektöre dilekçe yazmak oldu. Rektörün mezunlarını ciddiye alıp bu konuda bir şey yaptığına dair bir bilgimiz yok.
Biz kendi tarafımızda, 10 bine yakın mezunumuzdan bu kararın iptaline yönelik imza topladık. Buna ek olarak yürütmeyi durdurmak için mahkemeye başvurduk. Amacımız bu haksız kararın karşısında hukuki yollarla durabilmek ve Boğaziçi Üniversitesi bileşenlerinin bu kararı ne kadar yanlış bulduğunu yönetime göstermek. Bu yeni bilgiler ışığında okulunu seven ve mezunlarına saygı duyan her rektörün kararını yeniden gözden geçirmesi beklenir.
Kaldı ki; hukuki mütalaa ve Sayıştay raporları da mezunların haklılığını doğrular niteliktedir. Prof. Dr. E. Saba Özmen’in yazdığı mütalaada yapılan uygulamaya yönelik; uyuşmazlığın çözümünde Türk Borçlar Kanunu M.339/II’nin önemi, genel olarak idari işlemin hukuki temelden yoksunluğuna dayalı oluşu, işlemin hukuki geçerlilik barındırmayan yönleri, kira sözleşmesinin sona erdirilmesi yolunda olması lazım gelen yönüyle yapılması gereken işlemler ve uygulanacak hükümler bulunduğu, kira sözleşmesindeki özel hükümlerin Borçlar Kanunu kira hükümlerine aykırı düşen yönüyle TBK M.27/II’ye tabi olarak kısmi kesin hükümsüz olduğu, hukuka aykırı işleme karşılık başvurulması gereken kanun yollarının irdelenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Bu süreçten ne gibi dersler çıkardınız? Ne gibi değişiklikler yapmayı planlıyorsunuz?
BÜMED Başkanı Hülya Cesur: Derneğin kurucuları ve bu sosyal tesisi inşa eden 4.144 bağışçı, yapılan tüm sözleşmeleri bir güven ilişkisi içerisinde, okulun söz sahibi olduğu bir çerçevede ele almış ve bir gün gelip de bir rektörün üniversitenin yetiştirdiği çocukları olan mezunları ile ilişkisini bir mülk sahibi-kiracı ilişkisine indirgeyeceğini ya da yıllarca maddi manevi destek aldığı bağlarını koparmak isteyeceğine hiçbir şekilde ihtimal vermek istememişler.
Çünkü misyonumuzda bulunan, üniversiteye sağlanacak desteklerin organize edilmesi ve teşvik edilmesi doğrultusunda, okulun yanında olmanın Boğaziçi’ne katacağı değer göz önüne alınarak bu şekilde ilerlenmiştir.
Mezunlar olarak elbette her koşulda değerli Boğaziçi akademisyenlerini ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen çok değerli öğrencilerini desteklemeye; Boğaziçi kültürünü korumaya devam edeceğiz. Ancak bundan sonra; okulumuz için seferber olurken hukuki pozisyonumuzu atanmış bir memurun iki dudağı arasındaki kararlardan direkt etkilenmeyecek şekilde kurgulayacağız.
Bu süreç bize bir rektörün gelip de bu denli kamu yararı sağlayan 60 bin mezuna nasıl sırt çevirebileceğini ve bu güven ilişkisini nasıl yerle bir edebileceğini net olarak gösterdi.
Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olmak kişiyi Boğaziçili yapmaya yetmez. Boğaziçili olmak Boğaziçi Üniversitesi’nin etik değerlerini savunmayı ve içselleştirmeyi gerektirir. BÜMED, üyesi olsun ya da olmasın Boğaziçililerin derneğidir.
Bu süreç bizlere, Boğaziçililerin yönetimine, Boğaziçili olmayanların atanabileceğini gösterdi. Demokratik yöntemlerle atanmayan, Boğaziçi kimliğine, Boğaziçili duruşuna, Boğaziçililere savaş açan bir yönetimle, hukuk ve demokrasi çizgisinde nasıl mücadele edeceğimizi öğrendik, öğrenmeye devam ediyoruz.