İstiklal Caddesi’ndeki bombalı saldırı sonrasında, BTK tarafından duyurulan bant daraltma kararı ile ilgili olarak çok soru soran oldu. Bu nedenle sürecin nasıl işlediğini bir genel yazıda aktaralım istedik.
Yukarıdaki şemada bant genişliğinin daraltılmasının nasıl yapıldığı anlatılıyor. Önce not edelim; sanıldığının aksine Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ya da Erişim Sağlayıcılar Birliği (ESB) bu daraltmayı gerçekleştiren yerler değil. Bunlar idari kurumlar, yani kararı alan ya da iletenler.
BTK, 2000 yılında kurulan ve temel görevi telekom (ses ve internet) hizmetlerinin "TÜKETİCİ LEHİNE" iyileştirilmesini yani "ucuz fiyatlı, hızlı ve her an bulunabilir, kaliteli telekom hizmetleri" sağlayacak "düzgün bir telekomünikasyon piyasası kurulmasını" sağlamaktır.
Bunu yaptı mı? Cevabını siz verin. İnternet bağlantınızın hızından memnun musunuz? Fiyatından? Fiberiniz var mı? Operatörlerle problem yaşadığınızda, sorunlarınız hızla çözülüyor mu?
ESB ise, 17/25 Aralık’ta ortaya çıkan tapelerin arkasından AKP hükümetinin 5651 sayılı kanuna getirdiği yeni değişiklikler içinde yer alan "sivil toplum örgütü" görünüşlü bir POSTACI'dır. Kurulduğu günlerde hayli tartışmalara neden oldu. Çünkü internet erişimi sağlayanların bir örgütü gibi tanımlanmıştı ama değildi.
O günlerde sorun şuydu; 2007'de getirilen 5651 sayılı kanun ve uzantısındaki erişim engellemeleri yüzünden dünya Türkiye'yi eleştiriyordu. Oysa Avrupa Birliği üyeliği söz konusuydu. Dolayısıyla bu erişim engellemelerini hükümet değil de, güya bir sivil toplum örgütü olarak İnternet Erişimi Sağlayanlar "karar vermiş gibi" olsun diye düşünüldü. Bu nedenle kanuna lisans almış firmaların dörtte birinin katılımıyla oluşacak bir dernek tanımlaması eklenmişti.
Bu çerçevede, kanundaki düzenlemelere göre o günlerde lisans almış firmaların dörtte biri, kendi aralarında bir araya gelerek tüzük hazırladılar. Ama bu yapıyı BTK kabul etmedi ve dönemin BTK Başkanı Tayfun Acarer bir toplantıda servis sağlayıcıları tehdit ederek bu yapıyı kurdurmayı da başaramayınca, BTK --hukuka aykırı şekilde-- geriye doğru düzenleme yaptı ve-- tüm erişim sağlayıcıların değil, abonesi olanların üye olacağı bir sayı belirtilerek, 11 firma (Turkcell, Vodafone, Türk Telekom ve altındaki firmalar) ile birliği kurdu. O günden beri de yönetimi --seçimle gelmiş gibi yapılır ama-- hep BTK tarafından atanır.
ESB ne iş yapar derseniz, yukarıda da yazdık; sadece bir postacıdır. Mahkemelerden ya da BTK'dan gelen erişim engelleme emirlerini servis sağlayıcılara postalar. Başka bir işlevi yoktur.
Prof. Dr. Yaman Akdeniz'in ve başka hukukçuların belirttiği üzere, 5651 sayılı kanun yürürlüğe girdiği 2007’den beri, BTK ve ESB tarafından gerçekleştirilen bu erişim engelleme ya da bant daraltmaların hukuki altyapısında sorun var.
Bant genişliği (bandwidth), bir iletim ortamının ya da haberleşme kanalının kapasitesini gösterir. Kanalın üzerinde taşınabilecek en fazla frekansa sahip sinyal, kanalın bant genişliğidir. Operatör şirket, bu bantların boyutunu (100, 50 ya da 35 MB) satın aldığınız pakete göre ayarlar. Bant genişliği seyrettiğiniz video ya da katıldığınız video konferansın verimini etkiler.
İnternet bant genişliği daraltma (kısaca bant daraltma), "bir internet hizmetinin bir internet servis sağlayıcısı tarafından kasıtlı olarak yavaşlatılması"dır. Dünya çapında baskıcı hükümetler tarafından, gitgide daha çok ve siyasi açıdan önemli anlarda serbest bilgi akışını engellemek için kullandığı bir yöntemdir.
Burada dikkat çekmek istediğim bir husus da şu; 2010'lardan bu yana uyarmaya çalıştığımız "Fiber Yatırımların Engellenmesi" de aslında bir cins bant daraltma olayı sayılabilir.
Türk Telekom şebekesi üzerinden hizmet alan servis sağlayıcı otomatik daraltmış oluyor
Yukarıda BTK ve ESB'den bahsettik. Bunlar idari kararı alan ve bu kararı servis sağlayıcı firmalara taşıyan kurumlardır. Yani bant genişliği daraltmasını, bu kurumlardan "daraltma" ya da "engelleme" talimatı alan servis sağlayıcılar yapar.
Ülkemizde 2004 yılında ilan edilen "Telekomünikasyonda Serbestleşme" kararına rağmen, telekomünikasyon şebekesi konusunda "tekel" mevcut. Tasarruf gibi anlamsız bahanelerle altyapı yatırımı yapmak isteyen firmalar yıllardır engelleniyor. 2006 yılından itibaren ödedikleri 200.000-300.000 $ gibi lisans paralarına ve yatırım yapma isteklerine rağmen 15 kadar firmanın altyapı yapması, fiber optik kablo döşemesi konusunda sorun var.
AKPli belediyeler (İstanbul İBB 2010'dan bu yana) bu fiber kazı izinlerini vermiyor ya da zorluk çıkarıyor. Bazen ufak-tefek izin verildiğini de görmüyor değiliz. Ama İBB yönetimi AKP'den İmamoğlu'na geçtiği zaman da, İstanbul Valiliği'nin engelleme yaptığını görmeye başladık. Bu nedenle bugün ülkemizdeki Fiber miktarı çok düşük. Olması gerekenin iyi ihtimalle 5'te biri, kaliteli internete nazaran 10'da biri.
Bu nedenle bugün erişim sağlayıcılar büyük oranda, Türk Telekom’un altyapısını kullanmak zorundalar. Dolayısıyla da hükümet bant daraltma talimatı verince, tek elden hepsi engellenmiş oluyor. Türk Telekom şebekesini kullanan diğer erişim sağlayıcılar da, otomatikman daraltmış gözüküyorlar.
Turkcell'in ve bir kaç başka şirketin 2010'a kadar ve ondan sonra yaptığı az miktarda kendi şebekesi var. Ama Turkcell'de günümüzde AKP tarafından yönetiliyor. Dolayısıyla o da bu bant daraltmaları hemen uyguluyor.
Daraltmayı yapmak için "casus donanım / yazılım (Spyware)" kullanılır. Yani internet erişiminizin içine girip, nereye gittiğinizi, ne yaptığınızı takip eden yazılım/donanımlar iş yapar.
Spyware dediğimiz casus yazılımlar, kötücül amaçlı bilgisayar korsanlarının, link tıkladığınızda bilgisayarınıza soktuğu ve kredi kart bilgilerinizi ya da diğer bilgilerinizi alan yazılımlardır.
Hükümetlerin kullandığına ise "Deep Packet Inspection" yani "Derin Paket İncelemesi" cihazları deniliyor.
İnternet haberleşmesi paketler halinde yapılır. Teorik olarak, dosyaları ve verileri bir bütün olarak göndermek mümkündür. Ancak bu yöntem, ikiden fazla bilgisayar söz konusu olduğunda uygulanamaz hale gelir. Uzun bit dizisi iki bilgisayar arasındaki kabloların üzerinden geçerken, üçüncü bir bilgisayar aynı kabloları bilgi göndermek için kullanamaz. Daha doğrusu sırasını beklemesi gerekir. Bu nedenle "paket anahtarlama" kullanılır.
Bir paket, haberleşmenin bölündüğü küçük parçalardır. Bu paketler (parçalar) gittiği yerdeki bilgisayar veya cihaz tarafından yeniden birleştirilir. Diyelim ki, Twitter üzerinde bir mesaj yazıyorsunuz ya da YouTube'e bir video yüklüyorsunuz. Her ikisi de tek parça halinde gitmez. Veriler paketlere bölünür ve paket paket yollanır. Her pakette önceki sonraki paketlerle ilgili bilgiler olduğundan, gittiği yerde sorunsuz birleştirilir.
İşte "derin paket inceleme" dediğimiz casus donanım, bu paketleri eline alır ve içine bakar. Eğer içinde gidilmesi istenmeyen (bizim örnekte Twitter, Instagram, Youtube vs.) bir site görürse, oraya gidişi bloklar. Başka ne yapar? Bunu da siz düşünün (VPN kullandığınız zaman bakamıyor).
Toronto Üniversitesine bağlı Citizen Lab, Türkiye'nin 2014'de satın aldığı ve aşağıda resmi olan Sandvine (şimdi Procera) cihazları kullandığını yazıyor. Deep inspection yapan cihaz sizin internete çıktığınızda haberleşmenizin içine bakar ve erişilmesini istemediği site gördüğünde blok koyar. Ya da başka amaçları gerçekleştirir.
Hukukçular, bu tür uygulamaların insan haklarına ve Anayasa'ya aykırı olduğunu anlatıp duruyorlar. Yukarıda belirttiğimiz gibi Danıştay'ın da bu konuda bir kararı var. Anayasa Mahkemesi ise geçen yıl erişim engellemeler konusunda bir pilot karar verdi ve TBMM'ye hataların düzeltilmesi için 1 yıl süre tanıdı. Gerekçesinin ocakta yayınladığı bu karara göre, 1 yıl bildiğimiz kadarıyla 27 Ekim'de sona erdi ama ortada bir hukuki gelişme maalesef yok.
ISP'lerin bağımsızlığı ve şeffaflığı ülkeden ülkeye değişiyor. Örneğin Myanmar'da Telenor, şubat 2020'de Ulaştırma ve Haberleşme Bakanlığı'nın Arakan ve Çin Eyaletlerindeki birkaç ilçede mobil internet erişimini engelleme talimatı verdiğini kamuoyuna duyurdu. Ancak çoğu durumda servis sağlayıcılar bu konuda sessiz kalmaktadır. Ülkemizde herhangi bir servis sağlayıcının konuştuğunu gördünüz ya da duydunuz mu? Duyamazsınız çünkü kafalarının üstünde bir "Ceza" tehditi var.
Yani tüketiciler lehine telekomünikasyon sektörünün düzenlenmesini sağlamak için kurulan BTK, aslında hükümetin halk (dolayısıyla tüketiciler) üzerindeki baskısının en önemli aracı durumundadır. Bu arada telekom sektörünün gelişmesi bir yana, adeta gelişmesinin durdurulması için çalışmaktadır. Fiber optik kablolara ya da sabit hatlardaki numara taşıma olaylarına ya da operatörlere verilen cezaları oranlarına bakın ve söyleyin, siz nasıl görüyorsunuz?
Bu arada bant daraltmaya karşı duruşun bir adı da var; "Net Tarafsızlığı". Bant daraltma ticari olarak da uygulanan bir durum; Örneğin ABD'de AOL kendi video sitesi kullanılsın diye YouTube’a giden bant genişliğini daraltabilir. Ama bu büyük sorun ve interneti adalara böler. Dolayısıyla neden, dünyanın üzerinde birleştiği bir konu "bant genişliği ile oynamamak"tır. Tersi ise kısıtlama, sansür, dijital otoriterlik ve devlet kontrolünü çağrıştırıyor.
Bir hükümet ister sosyal medya platformları gibi web'in yalnızca bir bölümünü, isterse bir ülkenin tüm ağını yavaşlatsın, bu vatandaşların bilgiye ulaşma, fikirlerini çevrimiçi olarak dile getirme ve hatta sevdikleriyle iletişim kurma özgürlüklerini engeller. Bu nedenle kısıtlama, ifade özgürlüğü, bilgi edinme hakkı ve toplanma özgürlüğü dahil olmak üzere çok sayıda temel insan hakkı için önemli bir tehdit oluşturmaktadır.
İletişimi yavaşlatarak veya durdurarak ekonomiye de zarar verir ve bilimsel, tıbbi ve akademik araştırmaları engeller. Sadece bir bölümü engellemek bile, internet ağının diğer tarafına giden yolları da tıkayarak, her şeyi engeller.
2016'da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, bir bireyin çevrimiçi olarak bilgi arama, alma veya verme hakkı"nı desteklemek üzere, "insanların çevrimdışı sahip oldukları hakların çevrimiçi olarak da korunması gerektiğini" onaylayan ve "uluslararası insan hakları hukukunu ihlal eden ve engelleyen veya kesintiye uğratan önlemleri kesin olarak kınayan" bir karar aldı. Bunu da not edelim.