T24 DEPREM BÖLGESİNDE
Hatay, İskenderun, Pazarcık, Kahramanmaraş
Deprem, birçok kenti vurdu.
Sıralamak güç ancak zaten bir görüşte en ağır yarayı Antakya’nın aldığını anlayabiliyorsunuz.
Adıyaman, Nurdağı, Maraş, Pazarcık, Doğanşehir, Malatya, İskenderun kentler ve ilçeler sıralanıp gidiyor.
Ve her yerde istisnasız aynı cümleyi duyuyorsunuz:
“İlk 30 saatte kimse yoktu.”
Kimi yerlerde bu sayı yükseliyor, tam iki gün boyunca AFAD ve devleti görmediğini söyleyen de var, üç gün boyunca tek başına enkaz başında beklediğini anlatan da…
*
Devletin bölgeye erişemediği saatlerde, karlı yollardan, köylerden, dağlardan aşıp da bu kentlere, ilçelere ulaşan yüzlerce insan vardı.
Herkes bir başkasının kahramanlığını anlatıyor bölgede…
“Tek başına beş kişiyi kurtardı”, “Arkadaşlarını topladı, on kişiyi çıkardı”, “Gitti Mersin’den vinç getirdi, insanları kurtardı…”
Bir de bölgeye koşan gönüllüler var.
Öyle televizyon ekranlarında milyonların hayatlarında göremeyecekleri rakamları gülücüklerle bağışlayanlar gibi değiller onlar.
Banklarda, kaldırımlarda uyuyarak, depremzedenin çilesine ortak olarak, cebindeki üç kuruşla bir bebeğe bez alarak yardıma koşanlar.
Bu gençlerin neredeyse tamamı, günlerce kentlere gelemeyen AFAD ve valilikler tarafından alanlardan uzaklaştırıldı.
Gençlerin kurdukları koordinasyon merkezlerine el konuldu, dayanışma çadırları dağıtıldı.
“Geçin de şu köşede çalışın” bile denilmedi bu gruplara.
Zira solcuydu bu gruplar, zararlılardı, halkla temasa geçmeleri daha da zararlıydı.
Depremzedeler için varını yoğunu ortaya koyan insanların merkezleri dağıtıldı, yardımlarının taşındığı TIR'lara el konuldu.
*
Yerlerine ne konuldu peki?
En kritik saatlerde ortalıkta görünmeyen, her biri bir tarikata ve cemaate bağlı dernekler.
AFAD’ın kontrolündeki, içeride çekim yapılması izne tabi çadır kentlerde en ön sıralarda onlar var.
Başka grupların yanından geçemediği valiliklerin kurduğu, depremzedelerin işlemlerinin yapıldığı çadırların yanında onlar var.
Belediyelerin ön kapısında onlar var.
Zaten bir çoğuna nasıl olduğu belirsiz biçimde kamu yararına dernek statüsü verilmiş.
Bir bardak çay verdikleri masanın yanında bir de yardım masaları açmışlar.
Dayanışma için depremzedelerin neye ihtiyacı varsa onu toplayan yüzlerce grubun aksine bu masalarda maddi yardım toplanıyor.
Zaten açığa çıktı, devlet öylesine güveniyor ki bu gruplara depremde kimsesiz kalmış çocukları da “emanet” ediyor.
BirGün gazetesinde İsmail Arı’nın haberinden okuduk. Menzil Cemaati, 3 bin 850 yetişkin ve bin 100 çocuğun Adıyaman’daki köyündeki yapılarda ağırlandığını kendisi açıkladı.
*
Maraş’ta, Hatay’da, Adıyaman’da kentin tam göbeğinde bu grupları görüyorsunuz. Özel izinle kurdukları masalarda çalışıyorlar. Zaten devletin ajansı da bunları haber yapıyor. Gizlisi saklısı yok.
Sadece iktidar nezdinde değil, devlet nezdinde makul ve makbul bulunanlar onlar.
Hiç bilmeden Türkiye’ye gelen biri, bütün yardımları onlar yapmış, bütün depremzedelere onlar koşturuyor, bütün yardımları onlar topluyor diye düşünür.
Sadece bu bile acil durumda dahi nasıl ideolojik davranılabildiğini, nasıl hesap kitap yapıldığını gösteriyor.
*
Günlerdir seslerini duyurmak için çabaladığımız depremzedeler, hemen her yerde aynı cümleyi tekrarladılar:
“Bizi unutmayın.”
Maraş’ta, Hatay’da, Adıyaman’da, diğer kentlerde, onlarca ilçede çadır ihtiyacı sürüyor.
Dokunulmamış, öylece duran binlerce ev var.
Yüzlerce kayıp insan.
Evlerini, işlerini kaybetmiş milyonlarca insan var.
İhtiyaçlar sürüyor ve her gün değişebiliyor.
Çözülmemiş yüzlerce sorun var.
Bütün bunları aşabilmenin tek yolu birlikte hareket edebilmek.
İnsanlara garip yeminler ettirip, “şuradan ne kazanırım?” diye düşünen gruplar yerine insanları düşünen, hangi ideolojiden olursa olsun insanlarla, gruplarla hareket etmek.
Bir kez olsun neden sonuç ilişkilerini düşünmeden, sahada depremi yaşayanlarla temas eden insanların yazdıklarını yalanlamanın yollarını aramadan, tehdit etmeden, “cezalandırırım” demeden kulak vermek…
Başka türlüsü mümkün değil.
Ve kimsenin kimseyi “kaderine” terk etmek hakkı yok.
Gökçer Tahincioğlu kimdir? Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı. Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü. Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor. |