Babası, bağrına taş basıp da geldiği, bu tanımadığı memlekette, en azından oğlunu evine götürebilecek olmasıyla avunuyordu.
Haberlerde görmüştü, Van'da tekne batmıştı, oğlunun son telefonu gelmişti aklına:
"Bizi tekneye bindiriyorlar baba…"
Ölmüştü oğlu o teknede, anlamıştı, insan anlar garip biçimde.
Soruldu, soruşturuldu, uzun emekler sonunda oğlunun o teknede ölenlerden olduğu anlaşıldı.
Cenazesini bulmak umuduyla geldi…
"Eşyaları vardır" dedi, kalan eşyaları, yani üzerinden çıkanlar…
"İmha edildi" dedi soğuk bir sesle görevli…
"Peki defnederken temizlediniz mi oğlumu?" diyerek kısık bir sesle sordu.
"Elbette" dedi görevli, "Müslümansınız siz de… Merak etme. İslami usullere göre gömüldü…"
Küçücük bir nefes aldı, daha fazlasını alabilmesi mümkün değildi zaten.
Mezar açıldı, kişisel eşyalarının, üzerinden çıkanların neden verilemediğini, oğlunu görünce anladı.
Öylece bir poşete yerleştirilmiş, yüzü gözü kir içinde, temizlenmeden, öylece kıyafetleriyle, kimsesizler mezarlığına gömülmüştü oğlu.
"Bari" dedi, "bari yüzünü temizleseydiniz …"
Van Gölü'nde, 28 Haziran'da, kapasitesinin çok üzerinde yolcu alan, o yolcuların depoya kilitlendiği bir tekne battı.
Her gün bu kadar ölüm oluyor, kim yüzünü dönecek de kaçak yollardan ülkeye giren, yakalanmamak için bir de kaçak biçimde tekneye binenlerle ilgilenecek.
Tam 61 kişinin cesedi çıktı küçücük tekneden. Dünya yıkılmalıydı, yıkılmadı.
Kurtulanlar, 5-6 kadının olduğunu söylüyordu teknede, tek bir kadın cesedi çıkartılmadı.
Tekneyi kullanan insan kaçakçısının kuzeni bulunamadı.
Dokuz kişinin tutuklandığı söylendi ancak soruşturmaya nedense gizlilik kararı konuldu, tek bir bilgi alınamadı aylardır…
Tekneye, mülteciler bindirilirken görülen silahlı kişilerin kim olduğu, mültecileri gasp edip etmedikleri, hatta teknenin bilerek batırılmış olabileceği iddiası araştırılıyor mu, bilinmiyor…
61 cesetten bazılarını hemen teşhis etmek mümkün olabildi.
Ancak gölün dibine çöken teknenin depo bölümünde kilitli kalan cesetleri çıkartmak öyle kolay değildi.
Bir bölümü günler sonra çıkartılabildi.
Bir bölümü tanınmayacak haldeydi.
Kimliği teşhis edilenlerin ailelerine, büyükelçilikler kanalıyla haber veriliyor, cenazeler gönderiliyordu.
Teşhis edilemeyen cenazeler ise kimsesizler mezarlığa defnedildi.
Aynı günlerde, oğullarından haber alamayan İranlı bir aile, haberlerde olanları izleyince, birilerine ulaşmaya çalıştı. 19 yaşındaki Pezhman Parvizi, tekneye binmeden önce babasını aramıştı. Bunu biliyorlardı.
Oğullarının da o teknede olduğuna inanıyorlardı.
Avukat Mahmut Kaçan, kendisine ulaşan aileyle ilgilendi. Fotoğraflar gönderildi ancak teşhis yapılamadı. Daha sonra adli tıpta çekilen fotoğraflara bakıp, sırtındaki dövmeden teşhis ettiler oğullarını.
Cenazeyi almak istiyorlardı ama salgın nedeniyle Türkiye'ye girmelerine de hemen izin çıkmadı.
Haftalar sonra, eylül ayında baba ve diğer oğlu Türkiye'ye gelebildi.
Mezarın yerinin tespit edilmesi gerekiyordu.
Aile, görevlilerle bir araya geldi. Babanın içi içine sığmıyordu. Oğlunun, temizlenip, kefenlenerek mi gömüldüğünü sordu.
"Müslümansınız değil mi?" yanıtını aldı görevliden. Başını sallayınca, "İslami usullere göre gömdük" dedi görevli, "Merak etmeyin."
Ama kıyafetleri, çocuklarından geriye kalanlar yoktu.
Savcılık emriyle kıyafetlerinin ve kişisel eşyalarının imha edildiğini söyledi görevli.
Kimsesizler Mezarlığı'na gidildi, mezar yeri tespit edilerek açıldı. Aile, çocuklarının cenazesini İran'a götürecekti.
Mezar açıldığında, öylece bir poşetin içerisinde, temizlenmeden, kefenlenmeden gömüldüğünü gördü baba, oğlunun…
Yutkundu gördüğünde.
Avukat Kaçan, suç duyurusunda bulundu, mezar açıldıktan sonra ortaya çıkanları kayıt altına aldı. Van Başsavcılığı, konuyu soruşturacak, beklenti bu yönde…
Görevlilerin ise bu kez açıklaması daha da basitti; "Müslüman olup olmadığını bilmiyorduk."
Müslüman olmayanların temiz bir biçimde gömülme hakları yokmuş gibi…
Bir hafta sonra, yine İran'dan gelen 21 yaşındaki Muhammed Khadang'ın ailesi de kimsesizler mezarlığına gömülen çocuklarının cenazesini alırken, yine aynı tablo yaşandı. Bütün "Kimsesiz" cenazeler, öylece mezara atılmış, üzerleri kapatılmıştı…
Bazı insanların, ne doğdukları, ne doyacaklarını düşündükleri coğrafyalarda hiçbir hakları yok.
Hiçbir yer yurt değil o insanlara.
Doğdukları yerde de geldikleri yerde de herkes kızgın, herkes tepkili herkes haklı.
Kısa süre önce, yine Van'da Geri Gönderme Merkezi'nde iki kişinin tecavüzüne uğrayan kadının, herkesten gizli saklı aynı merkezde tutulması, gizlice ülkesine gönderilmeye çalışılması gibi…
Yaşarken de öldüklerinde de hakları yok insanların…
Bir umut, yeni bir ülkeye gelen, bir teknenin kilitli deposunda dünyaya veda eden ve kıyafetleriyle defnedilen Pezhman Parvizi, o insanlardan biriydi, Muhammed Khadang gibi.
Şimdi, o insanların da hakları olduğunu savunan bir avuç insandan biri olan Avukat Kaçan, yanıt istiyor savcılıktan…
"Gasp edildikleri, bilerek öldürüldükleri kuşkusu bulunan bu insanlara neden klasik otopsi yapılmadı? Bu insanlar, neden tüm inançlara aykırı biçimde, öylece defnedildi?"
Tarih boyunca, cenazeler bir cezalandırma aracı olarak kullanıldı.
Yeniden doğma hakkı yoktu cezalandırılacak insanların, yeniden doğacak gibi gömülmelerine de gerek yoktu.
Yeniden dirileceğine inananlar, "temiz" bulduklarını ritüellerle defnetti, dualarla sonsuzluğa uğurladı.
"Kirli" bulunanların ise sonsuz bir karanlığa hapsolması arzulandı.
Hiçbir hakkı olmayanlar için "suç" bile söz konusu değil. Suç olup olmadığı, "temiz" ya da "kirli" sayılıp sayılmadıkları bir dünya bile yok.
Ne bir mezar taşı, ne kefen, ne temizlik…
Ne iki adımlık bir dünya parçası, ne iki nefeslik bir dünya havası...
Geriye onlardan kalan, çok az kişinin duyabildiği bir büyük kalp ağrısı…