Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015’te, Diyarbakır’da Dört Ayaklı Minare’nin gölgesinde öldürülmesinden kısa süre sonra, Diyarbakır’da terör suçlarına bakmakla görevli savcılardan biri, bir tanığı sorgular.
Tanık, büyük baskı altındadır. İfade verdikten yıllar sonra aynı tanık Diyarbakır Barosu’na bir mektup gönderir:
“3 Mart 2016’da gözaltına alındım. Ağır işkence ve kötü muamelelere maruz kaldım. Diyarbakır Adliyesi’nde görev yapan Savcı Kenan Karaca, bana, Tahir Elçi cinayetini Mahsum Gürkan ve Uğur Yakışır’a mal etmem için açıkça baskı yaptı. Aksi durumda, öldürmekle tehdit etti. Savcı, ‘korkma, şerefim ve namusum üzerine seni bıraktıracağım. Bu olayları PKK’nın üzerine yıkmamıza yardımcı ol. Avukat gelirse de sakın bahsetme, senin de avukatın da başı ağrır. Yoksa hiç kurtulamazsın’ dedi.”
***
O dönemde gözaltına alınan ancak sonradan dosyaya ifadesi tanık olarak giren kişinin mektubunda yer alan iddialar sürpriz değil.
Elçi’nin öldürüldüğü günden bu yana iktidara yakın medyada defalarca Elçi’nin Mahsum Gürkan ve Uğur Yakışır adlı PKK mensuplarınca öldürüldüğüne yönelik haberler çıktı.
Bazı haberlerde Mahsum Gürkan’ın telsiz emriyle Elçi’yi öldürdüğü yer alıyordu, bazılarında ise Uğur Yakışır’ın gelen talimat sonrası tek el ateş ederek cinayeti işlediği…
Diyarbakır Barosu ve Elçi ailesinin avukatları ise ısrarla savcılıktan kayıp görüntülerin bulunmasını, ayrıntılı keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasını istiyordu. “PKK vurmuşsa PKK, polis vurmuşsa polis… Ancak düzgün ve detaylı bir soruşturma yapılsın” diyordu avukatlar, başka talepleri yoktu.
Soruşturma savcısı olmamasına rağmen tanığı sorgulayan Savcı Kenan Karaca hakkındaki iddialar da bu yüzden önemli.
***
Ancak avukatların uyarılarına rağmen komedi devam etti.
Diyarbakır Barosu, İngiltere’de uzman bir kuruluştan detaylı araştırma talep edene kadar doğru düzgün hiçbir işlem yapılmadı.
Faillerin PKK mensupları olması önceden kararlaştırılmış ve dosya buna uydurulmak isteniyor gibiydi.
İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun raporu bile dosyaya konulmadı. Zira raporun da bu teze aykırı görüşler içerdiği iddia ediliyordu. Rapor, yargılama başlamasına rağmen hâlâ ortada yok.
***
İngiltere’den gönderilen ve dosyaya giren uzman görüşünde, Elçi’nin polisler tarafından vurulmuş olduğuna dair detaylı analizler yer aldı.
Savcılık, baskılara da dayanamayarak, nihayet cinayetten 4 yıl 6 ay sonra iddianame hazırladı.
İddianamede, Elçi’yi, sanık üç polis memuru M. Sevgi, F. Tan ile S. Tabur’dan birinin öldürmüş olabileceği belirtiliyordu. Üç polis için de Elçi’yi kaza ile vurmuş olabilecekleri iddia edildi.
Dava böyle açılıyordu ki başsavcılıktan ikinci iddianame geldi.
Buradaki sanık tanıdıktı.
Diğeriyle birleştirilen iddianamede, Elçi’yi PKK’lı Uğur Yakışır’ın öldürdüğü öne sürülüyordu, üstelik hiçbir kanıt olmaksızın.
Ve polislerden farklı olarak kasten öldürmekle suçlanıyordu.
Tek kurşunla öldürülen Elçi’nin kim tarafından öldürüldüğü konusundaki karmaşanın sürmesi isteniyordu adeta, açıktı.
***
Yargılamalar da bu tezin gölgesinde başladı ve teze uygun biçimde devam ediyor.
Kovuşturma genişletilmiyor, avukatlar susturuluyor, talepleri geri çevriliyor.
Diyarbakır Barosu, soruşturma aşamasında savcı tarafından tehdit edildiğini mektupla bildiren tanığın beyanlarını da mahkemeye taşıdı.
Mahkemenin bu savcı hakkında suç duyurusunda bulunmasını istedi. Ancak mahkeme, açık tanık beyanına rağmen konuyu Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na taşımadı. Belli ki kurcalanması istenmiyordu meselenin.
Baro, bunun üzerine Savcı Kenan Karaca hakkında suç duyurusunda bulundu. Karaca’nın ismi hem mahkemede hem basın açıklamalarında hem suç duyurusunda açıkça zikredildi ve HSK göreve çağrıldı. Şu ana kadar ses yok.
***
Ancak aynı savcı hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun bir başka soruşturma başlattığı ortaya çıktı. Soruşturma kapsamlıydı:
***
Bu açıdan bakıldığında Tahir Elçi cinayetini de Gülen cemaatinin organize ettiği ve soruşturmayı yönlendirmeye çalıştığı iddiasının yakın zamanda ortaya atılacağı söylenebilir.
Ancak bu kadar basit değil olan biten.
Ortaya daha da yakıcı sorular çıkmış durumda.
Savcının Gülen cemaatiyle bağlantısına yönelik iddialara dayanak oluşturan kanıtların tarihleri ilginç.
İfade veren yargı mensubu, 2019’da bunları ilk kez söylemiş, ancak Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nün uyarısı 2016 tarihli.
Üstelik savcının yargı mensubu arkadaşlarının ifadeleri de 2016’da alınmış.
Ankesör ve ‘mahrem imam’ tespitleri ise 2021’de ortaya çıkmış.
***
Buradan kolayca şu soruya ulaşılabiliyor.
Savcı Karaca’nın, sorguladığı tanığa Tahir Elçi cinayetini PKK’lıların işlediğini söylemesi için baskı yaptığı iddia edilen tarih 2016.
Savcının, yüzlerce kişinin çok daha basit nedenlerle ihraç edildiği bir dönemde, hakkındaki kimi iddiaların ortaya atıldığı ilk tarih de 2016.
Bu durumda savcı baskı altında tutuldu mu, soruşturma savcısı olmamasına rağmen tanıkları yönlendirmesi için herhangi bir baskı gördü mü, görmediyse tanığın anlatımına göre neden kendisini bu şekilde ifade vermesi için zorladı?
***
Komplo teorilerine, ezberlere gerek yok.
Diyarbakır’da hem savcılığın hem mahkemenin, Elçi cinayetini izleri bulunamayan PKK’lılardan birinin üzerine yıkarak kapatmak istediği iddiaları ilk günden bu yana konuşuluyor.
Yaşananlar da bu iddiaları doğrular nitelikte.
Ancak mızrak çuvala sığmıyor.
Tahir Elçi cinayeti ört bas edilmeye çalışıldıkça, üzerinin nasıl kapatılmaya çalışıldığı daha net kanıtlarla görünüyor.