Bir tarafta çok büyük, devasa galaksileri ile uçsuz bucaksız bir uzay, diğer tarafta ise çok çok küçük parçacıkların egemen olduğu bir kuantum krallığı.
Her birinin tabi olduğu yasalar farklı; ilkinde görelilik yasaları hakim, diğerinde ise tuhaf yasaların hüküm sürdüğü bir mikro yapı.
Bir de bizim Newton yasaları ile tanımlı klasik gerçekliğimiz var.
Öte yandan, birbiri ile çelişen kurallarına rağmen makro yapıyı mikro parçacıklar oluşturuyor ve hep birlikte bize olağanüstü bir evren sunuyorlar.
Doğal ve yapay zekanın katılımı ile inşa edilen bu olağanüstü mega yapıdaki bilgi akışı, en az 10 boyutlu uzayda en küçük parçacıkların (sicimler) titreşimleri ile başlıyor ve titreşen sicimler temel parçacıkları, onlar da molekülleri (canlı yapıda hücreleri) ve dolayısıyla insan organizmasının bir parçası olarak beynimizi oluşturuyor.
Daha büyük boyutlara doğru gidildiğinde gezegenlerin ötesinde galaksiler ve diğer gök cisimlerini kapsayan evrenimiz geliyor. Bunun da ötesinde yine en küçük parçacıkların (sicimler) titreştiği uzay- zamana çıkıyoruz. Ve burada çoklu evrenlerle karşılaşıyoruz
Kronik sorunumuz şu: Tüm bunları tek bir resme nasıl sığdırabiliriz? Sığdırdık diyelim, onların birbiri ile anlaşmasını nasıl sağlayacağız?
Bu resimde biz de varız, ama bizim gerçekliğimiz Newton yasalarına tabi; bir tarafımız göreceli olarak çok büyük, diğer tarafımız ise olağanüstü küçük.
Büyük resmi üç katmanda ele alıyoruz.
Birinci katman, bizim gerçekliğimiz de dahil mikro ve makro ölçekte deneysel ve gözlemsel olarak kanıtlarına ulaşabildiğimiz alanı içine alıyor. Buna büyük resim diyoruz.
İkinci katman, deneysel ve gözlemsel olarak kanıtlı sınırların ötesinde, dolaylı kanıtlarla saptadığımız alanı kapsıyor. Bu katmanla daha büyük bir resme ulaşıyoruz.
Üçüncü katman ise, dolaylı kanıtlarla ulaşabildiğimiz sınırların ötesini geçiyor ve gerçekliğin temeline doğru ilerliyoruz. Bu bizim en büyük resmimiz.
Resmi oluşturmak için uzaysal boyutu yatay bir çizgi ile gösterelim ve merkeze, insan beyninin en karizmatik hücresi olan nöronu koyalım; bu hücre böyle bir onurlandırılmayı kesinlikle hak ediyor: Boyutu 10-5m.
İlk olarak gözümüzle veya geliştirdiğimiz cihazlarla, veya deneysel verilerle varlıklarını saptadığımız en küçük boyutlara doğru ilerliyoruz.Maddenin derinliklerine doğru inildiğinde bizi kuantum parçacıkları karşılıyor; onların varlığı deneysel olarak kanıtlandı: Bunlar atomaltı parçacıklar; proton, nötron ve kuarklar: Boyut 10-20m.
Biliyoruz ki her şeyin temelinde onlar var; her makro yapı onların toplamından oluşuyor.
Sağda, büyük boyutlara doğru ilerlediğinizde bizi karşılayanlar ise gezegen boyutundaki gök cisimleri oluyor: boyut 1010 m .
Büyük resim, mikro dünyada kuantum parçacıkları ve makro uzayda gök cisimlerine uzanıyor ve canlı hücreden ters orantılı olarak eşit mesafede yer alıyorlar. Bir tarafta atom altı parçacıklar; onları tespit edebiliyoruz; diğer tarafta Ay gibi, Mars gibi ulaşabildiğimiz veya ulaşma potansiyelimiz olan büyük nesneler.
Ancak biliyoruz ki bunların da ötesi var: Onların varlığını ise dolaylı olarak biliyoruz.
Kanıtlarına ulaşabildiğimiz daha küçük ve daha büyükleri resmimize sığdırmaya çalışalım.
Sağda gezegenlerin ve solda atomaltı parçacık boyutlarının ötesine ilerlediğimizde, geride Planck ölçeği, ileride görünür evreni içine alan Hubble ölçeği ile sınırlanıyoruz.
Planck uzunluğu: 10-35 m, bu uzayın en küçük birimi, bunun altında ise belirsizlik hakim.
Bu boyutların ötesi kuantum salınımları ile dolu; sanal parçacıklar ve kuantum köpüklerinin olduğu uzay-zaman yer alıyor.
En büyük mesafe Hubble ölçeğinde bir evren, büyüklüğü: 1025m.
Görünür evren, gezegenleri, galaksileri, galaksi kümelerini ve kara delikleri kapsıyor. Bu Bizim evrenimiz. Burada öyle bir yer var ki orası, Einstein'ın Görelilik Kuramı ve Kuantum Kuramının bir araya geldiği tek yer: Karadelikler.
Görelilik açısından bir karadelikler uzay-zamanın büküldüğü ve kütlesel çekimin en etkili olduğu makro uzaya ait cisimler. Kuantum açısından en etkili bilgi depolanan yer. Bir açıdan anlaşılması kolay bir cisim, diğer açıdan çok kompleks bir yapı.
Daha büyük resim, canlı hücrenin sağında görünür evrenin sınırlarına dayanırken solda titreşen sicimlerin oluşturduğu bir kuantum dalgalanmasının olduğu uzay-zaman; tümünü tek bir resme sığdırmış oluyoruz.
Artık her iki taraftan başlangıcın ötesine doğru ilerliyoruz.
Planck ölçeğinin gerisinde kuantum bilgi bulunuyor. Evrende her fiziksel sistem, her yıldız, her hücre, her varlık bilgi temelli çalışıyor; her parçacık bir bilgisayarın mantık kapısı gibi davranır bilgi kaydeder ve bilgi işler.
Fizik, bize bilginin fiziksel sistemler ve süreçlerde çok önemli bir oyuncu olduğunu gösteriyor.
Yani, fiziksel her varlık bir tür bilgi işlemcidir ve onları bilgi içeriği, yani bitler ve baytlar ile de tanımlamak mümkün. Yani en küçüğün en küçüğünün temelinde kuantum bilgi var ve bu nedenle kuantum bilgi ilk Planck ölçeğinin altındaki temel katmanda yer alıyor.
Burası aynı zamanda çoklu evrenlere açılan kapı.
Görünür evrenin ötesi uzay aslında boş değil, kuantum parçacıkları ile dolu uzay-zaman. Orası bir kuantum parçacık çorbası gibi ve bu anlamda vakum dalgalanmalarının olduğu sürekli aktif bir okyanusa benziyor.
Sanal parçacıklar, vakum dalgalanmalarının bir ürünü; parçacık çiftleri şeklinde yani madde-antimadde olarak aniden ortaya çıkmaları ve ortaya çıktıkları gibi çok hızlı bir şekilde yok olmaları ile tanımlılar.
Burası en büyüğün ve en büyüğünün kesiştiği; mega evren ya da çoklu evrenler topluluğu, kuantum bilginin ters boyutlusu.
Belki de evrenimiz bu evrenler topluluğunun bir üyesidir.
Bu resim, insan aklının olağanüstü başarı hikayesinin resme dökülmüş biçimidir.
Mertebeler canlı hücrenin iki yanında ters orantılı olarak yerlerini alıyor; ortada canlı hücre, onun sağında gezegenler, ilerisinde Hubble ölçeğinde görünür evren ve onun da ötesinde bir mega evren. Solda ise atomaltı parçacıklar, onlarında gerisinde Planck ölçeğinde kuantum salınımlarının yer aldığı uzay- zaman ve onun da gerisinde kuantum bilgi bulunuyor.
Şimdi son sözleri söylemenin sırası geldi: En büyük resme bakıyoruz, küçükten büyüğe doğru, temel soru şu: Nasıl oluyor da en küçük ve en büyük boyutları oluşturan katmanlar eşit mesafelerde bulunuyor?
Bu gerçekten inanılmaz bir yerleşim, katmanlar canlı hücrenin iki yanında eşit ama ters orantılı boyutlara sahip; mesafelerin ve boyutların birbiri ile bir biçimde bağlantılı olduğu fikrini uyandırıyor.
Bilim insanlarına göre de evrenimiz ve Dünya üzerindeki canlı yaşam rahatsız edici derecede ince ayarlı görünmekte.
Bir matematik var: bir gün o matematiğe ulaşabilmek tüm bilim insanlarının rüyası.
Henüz bulunamadı ama onun ardında bıraktığı izleri görebiliyoruz.
O izler, eninde sonunda bir gün, mutlaka bizi gerçekliğin kendisine götürecektir!
Kaynakça:
https://esahubble.org/images/potw1418a/
https://cosmicreflections.skythisweek.info/tag/hubble-scale/
https://newt.phys.unsw.edu.au/einsteinlight/jw/module6_Planck.htm