En ölümcül depremler üreten fay hatları ile çepeçevre çevrilmişiz. Kuzeyde ülkemizi boydan boya geçen bir fay hattı, Batı'ya doğru ilerledikçe her kırığında büyük bir deprem üretmiş ve şimdi bir ucundan İstanbul'a doğru ilerliyor ve bizim ortak kabusumuz olmuş.
Ege bölgesi, Güney'den Kuzey'e birbirine paralel uzanan fay kırıkları ile sarmalanmış; Akdeniz'de bir başka fay hattı sinsice denizden ilerliyor.
Doğu Anadolu Fay Hattı ise tarihte en ölümcül depremlerin yaşandığı fay; şimdi de en büyüklerinden birini yaşamaktayız.
Ve biz en iyi yaptığımız şeyi yapıyoruz: Tartışıyoruz!
Fay hattı üzerine yapılan binalar 1999 öncesi mi, sonrası mı?
İzin verilmiş mi, verilmemiş mi? Verilmemiş ama yine de yapılmış olanlar; verilmiş ama deprem yönetmeliğine uyulmadan yapılmış binalar; her aşaması kurallara uygun ama yine de yıkılmış olanlar.
Bunlar içinde çok katlı olup yıkılmayanlar, az katlı olup yıkılanlar. Kolonları içine köpük doldurulmuş olanlar, kolonları kesildiği için yıkılanlar.
Rant peşinde koşanlar, tüm birikimlerini bir ev üzerine yatırıp onu kaybedenler.
İmar barışları; belediyeler, imarla ve yapılaşma ile ilgili sorumlu kurumlar. Bilim insanları, farklı farklı yorumlar vs vs.
Çok bilinmeyenli bir denklem gibi görünse de aslında basit bir denklemle karşı karşıyayız.
Çözümü hem kolay, hem zor!
Çözümü kolay çünkü her parametrenin rakamsal karşılığını bulmak mümkün.
Zor olan ise doğru ve gerçek rakamlara ulaşabilmek.
Yerküremiz, iç içe itinayla yerleştirilmiş 5 küresel katmandan oluşmakta; dıştan içe sırasıyla hava, su, yer kabuğu, sıvı magma ve çekirdek.
Çekirdek toprak yüzeyin 5120 km altında, merkezde ve katı formda; yerküre ile aynı yönde dönüyor, ancak ondan biraz daha hızlı, çünkü metalik bir magma sıvısı içinde yüzmekte.
Çekirdeğin içinde yüzdüğü sıvı magma ise yerkabuğuna doğru bir basınç uygulayarak onu yukarı itiyor. Bu itme, zaman içinde yer kabuğunda bir enerji birikimi yaratıyor. Bunun sonucunda karasal levhalar birbirlerini iterek ya da birbirine çarparak sismik olayların oluşmasına neden oluyorlar.
Yerküre üzerinde tanık olduğumuz volkanik aktiviteler, deprem ve sarsıntıların baş sorumlusunun bu sıra dışı mekanizma olduğunu biliyoruz.
Bu yeryüzünün bir anlamda nefes alması; bu nefes alışlar bazen de öksürük nöbetlerine dönüşüyor ve biz onları volkanik aktivite ve deprem olarak deneyimliyoruz.
Bu onun doğası, doğal bir süreç. Yerküre enerjisini bu yolla boşaltmak zorunda.
Ama son yüzyılda bu aktivitelerin çok arttığı yönünde kaygılar söz konusu.
Dünya'nın iklim geçmişinin bu doğal afetlerden etkilendiğini biliyoruz. Ve bu doğal aktiviteler de iklimden etkileniyor olabilir mi?
Venüs gezegeninde bu etkileşimin ortak izlerine rastlamıştık.
Dünyada risk yönetimi, sigorta brokerliği ile insan kaynakları danışmanlığı konularında faaliyet gösteren AON'un yayınladığı 2019 Küresel İklim ve Felaket Raporunda da bu ilişkiye dair görüşler var.
Bu rapora göre küresel felaketlerin yarattığı ekonomik kayıp, doğal afetlerin artışıyla orantılı olarak artıyor ve doğal afetlerdeki artış eğilimi de küresel ısınmayla paralel seyrediyor.
Raporda son 10 yılda en çok artış gösteren tehditlerin deprem, su baskınları ve atmosfer kaynaklı olduğu belirtiliyor.
Aşağıdaki grafik bu durumu çarpıcı şekilde ortaya koymakta.
Dünya üzerinde kendini tekrar eden fraktal yapılar gibi, her büyük deprem sonrasında tepkilerimiz kendi örüntüsü içinde tekrar ediliyor: Önce korkuyoruz, üzülüyoruz, gözyaşları içinde yardıma koşuyoruz.
Sonrasında öfke geliyor: Neden ders çıkarmıyoruz, neden önlem almıyoruz, toplanan paralar ne oldu, deprem öldürmez-bina öldürür vs.
Sismik aktiviteler bize coğrafyamızın armağanı ve bizim ortak gerçekliğimiz.
Onların seyrini ve mekanizmasını değiştiremeyeceğimize göre geriye tek seçenek kalıyor: Kendimizi değiştirmek!
Onu da yapamıyoruz.
Kendimizi değiştiremeyişimizin sorumlusu da belki coğrafyamızdır; kim bilir!
Nafiye Güneç Kıyak kimdir? Nafiye Güneç Kıyak, Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fizik Bölümü ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı. Çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu- Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde araştırma reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak başladı. Doktora sonrası Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF (Gesellschaft für Strahlen- und Umweltforschung-München)'de "nükleer santraller çevre analizleri, radyasyon dozimetrisi, nükleer teknikler" alanlarında çalışmalarda bulundu. Yurda dönüşünün hemen ardından doçent ve daha sonrasında da profesör oldu. 1996 yılında kurulan Işık Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve çeşitli kademelerde görev alarak kurucu fizik bölüm başkanlığı, Fen Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Laboratuvarı"nı kurdu modern fizik konularında lisans ve yüksek lisans dersleri verdi. 2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı. Rektörlük süresini tamamlamasının sonrasında Feyziye Mektepleri Vakfı okulları CEO'su görevinde bulundu. Prof. Kıyak'ın uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış çok sayıda bilimsel makalesi, yurtiçi ve yurt dışında sunulmuş 200 dolayında bilimsel çalışması bulunmaktadır. Ayrıca popüler bilim alanında üç kitabın yazarıdır: Aklın bilinmeyene yolculuğu: KOZMOS; Sırlar evrenine açılan kapı: KUANTUM ve Başlangıcın ötesi: ÇOKLU EVRENLER. 2019'dan bu yana T24 Haftalık’ta popüler bilim konularında yazılar yazmaktadır. Prof. Kıyak evli ve iki çocuk sahibidir. |