Ne demiştik, insan aklı hikâyecidir.
En muhteşem hikâyeleri mitolojide bulursunuz ve onlar da doğası gereği insan aklının ürünüdür.
Mitolojik hikâyeler özünde insanın, evreni ve yaşamın doğasını sorgulamasını ve bir masal tadında anlatılarla açıklama çabasını yansıtır.
Bu nedenle mitolojinin özellikle felsefecilere ve sanatçılara ilham veren bir çekiciliği vardır.
Bilim insanlarının da hikâyeleri var;. bilimsel kuramlar bir anlamda bilim insanlarının hikâyeleri değil midir?
Ancak bilim insanları kendi hikâyelerini yazarken nesnel verileri kullanırlar ve bu açıdan onlarınki mitolojik olanlardan oldukça farklıdır.
Princeton Üniversitesi gökbilimcilerinden oluşan araştırma ekibi, keşfettikleri ikiz yıldızlardan birinin bir düzine veya daha fazla kayalık gezegeni yuttuğunu ileri süren bir kuram geliştirdiler; bu yıldızlara Kronos ve Krios adını verdiler.
Kod adları HD 240430 ve HD 240429 olan bu ikiz yıldızların her ikisi de Dünya'dan yaklaşık 350 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor.
Gökbilimciler, bu yıldız çiftini aynı nebulada ve zaman diliminde oluşan ve birlikte hareket eden yıldızları araştırırken keşfettiler. Avrupa Uzay Ajansı'nın Gaia uzay aracı tarafından toplanan yıldız verilerini incelerken Samanyolu Galaksisi'nde bulunan bu iki yıldız gökbilimcilerin dikkatlerini çekiyor. Çünkü bu iki yıldızın kimyasal özellikleri ciddi anlamda farklıdır; her iki yıldızın gaz halindeki elementlerinin oranı benzerlik gösterirken, yıldızlardan birinin içerdiği demir, alüminyum, silikon ve magnezyum gibi kaya oluşturan elementlerin miktarı çarpıcı biçimde yüksek görünmektedir.
Ekip, verilerin doğruluğunu test ettikten sonra yıldızların element kompozisyonları arasındaki bu farklılığın nedenlerini araştırmaya koyuluyor.
Yıldızlar farklı zamanlarda veya farklı bulutlsularda oluşmuş olabilirler miydi?
Yıldızların yaşları hesaplanıyor ve aynı yaşta oldukları belirleniyor; yaklaşık 4 milyar yıl yaşındalar; aynı yıldızlararası buluttan doğdukları ve başlangıçta aynı element kompozisyonuna sahip oldukları görülüyor. Ancak metal açısından zengin olan yıldız, diğerinden 15 Dünya kütlesine eşit miktarda daha fazla ağır elemente sahip.
Nasıl olmuştu da aynı nebuladan aynı anda doğan bu iki kardeş yıldız farklı element içeriğine sahip olmuşlardı?
Bilim insanlarının nesnel veriler ve yapılan hesaplamalar ışığında bu soruyu yanıtlayabilecek bir hikâyeleri var: Kronos olarak adlandırdıkları yıldız, süreç içinde kendi kayalık gezegenlerini yutmuş ve dolayısıyla daha yüksek miktarda ağır elemente sahip olabilmiştir!
Kronos, yeryüzü tanrısı Gaia ile Titanların lideri Uranüs'ün Titan Kardeşler olarak bilinen 12 çocuğundan en küçüğüdür. Bir diğer kardeş olan Krios, bir güç ve şans tanrısı olarak bilinir ve Kronos’tan sonra en güçlü olan ikinci Titan'dır.
Mitolojide Kronos'un, (Roma mitolojisindeki karşılığı Satürn) evlatlarını yediği anlatılır.
Ünlü İspanyol sanatçı Francisco Goya'nın eserlerinde bu mitolojik hikâyelere rastlıyoruz. Bunlardan 'Oğlunu Yiyen Satürn" adlı eseri, 19. yüzyılın en büyük tablolarından biri olarak kabul ediliyor; burada darmadağınık saçlı ve vahşi iri gözlü bir mitolojik profilin psikopatik ruh hâli yansıtılmış.
Kronos (Satürn) kendi oğlunun onu tahttan indireceğine inanmaktadır ve bunu önlemek için oğullarının her birini doğumlarından sonra yemeye başlar. Ancak efsaneye göre anne Gaia, sonunda dayanamayarak küçük oğlu Jüpiter'i saklayacak ve mit gerçekleşerek taht daha sonra Jüpiter'in olacaktır.
Resimde, elindeki gücü kaybetme korkusu içinde olan ve sahip olduğu bu gücü kaybetmemek için kendi çocuklarını yemekte olan bir mitolojik tanrıyı görüyoruz.
İnsanlık tarihi, bu anlatıyı doğrulayan sayısız örnekle dolu değil midir?
Gökbilimciler, Mitolojik hikâyede olduğu gibi Kronos'un 4 milyar yıllık ömrü boyunca bir düzineden fazla kayalık iç gezegenini yuttuğunu ancak ondan 2-3 ışık yılı uzaklıkta olan kardeş yıldızın bu olayın dışında kaldığını iddia ediyorlar.
Kronos'un iç gezegenlerini yutmasına neden olan süreç tam olarak bilinmese de bilim insanlarının bazı öngörüleri var.
Buna göre, Kronos ve Krios'un dış gezegenlerinin yörüngelerinin bir zamanlar başka bir yıldıza yakın olduğu, onun etkisi ile dış gezegenlerin kayalık iç gezegenleri sırayla Kronos'a doğru ittiği ve Krios'un aradaki mesafe nedeniyle bu sarmaldan kurtulmuş olabileceğini ileri sürüyorlar.
Öyle görünüyor ki Samanyolu Galaksi'sinde Güneş benzeri bir yıldız, muhtemelen bir düzineden fazla kayalık iç gezegenini yutarak metal zengini bir yıldıza dönüşmüş ve bu nedenle çevresinde bulunan gezegenlerine bir yaşam şansı tanımamış.
Oysa bizim yıldızımız Güneş, 4.5 milyar yıldır, özellikle bizim yerküremize karşı son derece sevecen ve korumacıdır. Zaman zaman Güneş fırtınaları ve kozmik fırtınalarla varlığını hissettirse de o, her zaman canlı yaşamı bir laboratuvar hassasiyetiyle korumaya çalışan bir ebeveyn yıldızdır.
Öyle görünüyor ki, evrende en şanslı gezegen bizimkisi ve en şanslı varlıklar da bizleriz.
Ama akıl sormadan edemiyor: Biz niye bu kadar şanslıyız?
https://www.princeton.edu/news/2017/10/12/devourer-planets-princeton-researchers-dub-star-kronos
https://astronomy.com/news/2017/10/kronos
https://www.princeton.edu/news/2017/10/12/devourer-planets-princeton-researchers-dub-star-kronos