Bir yıldızın veya yıldızların etrafında dönen gezegenler, asteroitler gibi gök cisimleri topluluğuna aslında "Gezegen Sistemi" denir.
Farklı olarak, biz kendi gezegen sistemimize Latince adı "Sol" olan yıldızımız nedeniyle "Solar System" yani "Güneş Sistemi" diyoruz.
Oysa antik çağlarda filozoflar, evrenin iç içe geçmiş daireler şeklinde düzenlendiğine inanıyorlardı ve merkezde de Dünya bulunuyordu.
16. yüzyıla gelindiğinde, hâlâ Dünya merkezdeydi; Güneş, Ay, o dönem bilinen gezegenler ve yıldızlar gibi gök cisimleri, eş merkezli kürenin merkezinde sabit ve hareketsiz duruyorlardı.
Ancak daha sonraları gökbilimciler gezegenlerin geriye doğru hareketlerini yorumlamakta zorlandılar.
Kopernik (Nicolaus Copernicus) isimli Polonyalı gökbilimci o güne değin evrenin merkezinde olan Dünya'yı aldı, yerine Güneş'i koyarak Dünya'yı gezegen statüsüne indirdi.
Ve beraberinde tüm düşünce sistemleri de alt üst oldu. Ve Avrupa, Rönesansın içinden aydınlanma ve sanayi devrimine doğru hızla yol almaya başladı.
Bugün, gezegenlerin Güneş etrafında döndüğü Güneş Sistemi modeli, Güneş merkezli Kopernik Modeli'ni referans alır.
Modelde merkezde Güneş ve onun etrafında dönen gezegenlerin ve uyduların yanı sıra çok sayıda asteroit ve kuyruklu yıldızı içeren bir yapıdır. Bu nesnelerin tümü, Güneş'in güçlü yerçekimi tarafından Güneş çevresindeki yörüngelerinde tutulurlar.
Güneş Sistemimiz, Güneş'in etrafında dönen sekiz gezegene sahip. Güneşe olan uzaklık sırasına göre; Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün.
Bu gezegenler iki gruba ayrılıyor: Karasal olanlar ve gaz - buz devi gezegenler.
Güneş'e yakın dört gezegen Merkür, Venüs, Dünya ve Mars kayasal gezegenlerdir. Güneş'e en yakın iki gezegenin uydusu bulunmuyor; sonraki gezegen olan Dünya bir uyduya, hemen sonraki Mars ise iki küçük uyduya sahiptir. Onlarda karasal yapıdadırlar.
Güneş'ten uzaklaştıkça uydu sayıları fazlalaşıyor. Mars ile gaz devi Jüpiter arasında bulunan asteroit kuşağı karasal gezegenler ile gaz ve buz devi gezegenleri birbirinden ayırıyor. Asteroid kuşağı, adı üzerinde astroid ve kaya parçalarından oluşmaktadır.
Bu kuşak sonrasındaki dört gezegen çok sayıda uydulara ve halkalara sahiptirler.
Bunlardan Güneş Sistemi içinde en büyük kütleye sahip iki gezegen gaz devi olarak sınıflanır. Bunların kütlelerinin büyük bölümü Hidrojen ve helyumdan oluşmakta.
Jüpiter, Güneş sistemi içinde dev kütlesi ve devasa çekim gücüyle asteroit kuşağındaki göktaşlarını kendi üzerine çekerek bir kalkan gibi bizleri astroit ve göktaşlarından koruyor.
Bunlar dört dev gezegen Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün'dür. Açık ara en büyük halka sistemine sahip olan Satürn'ün halkaları olduğu uzun zamandan beri biliniyordu.
1970'lere kadar diğer gaz gezegenlerinin çevresinde halkalar keşfedilmemişti. Jüpiter, Uranüs ve Neptün'ün etrafındaki halkalar, Satürn'ün halkalarından daha küçük, daha koyu ve daha solukturlar.
Güneş Sistemi içinde en uzak iki gezegen olan Uranüs ve Neptün buz devleri sınıfındadır. Onların da ötesinde cüce gezegen Plüton bulunur.
Plüton'dan daha uzakta başka cüce gezegenler de keşfedildi. Bazı asteroitler de büyük kütleleri ile cüce gezegen sınıfında yer alıyor.
Daha uzakta ise Güneş Sistemi'ni çevreleyen kuyruklu yıldızların mekanı Kuiper Kuşağı bulunuyor.
Gezegenlerin hepsi Güneş etrafında dönen disk şeklindeki gaz ve toz bulutundan oluştu. Güneş Sistemimiz oluşurken, artakalan gaz ve tozlar yerçekimi etkisi altında büyüyen yığınlar halinde topladı. Kütlesel çekim kuvveti, sıcak ve erimiş malzemeyi gezegenin merkezine doğru çekerken dönme etkisiyle bir küre şekli kazandırdı.
Daha sonra gezegenler soğuduğunda küresel kaldılar. Bu arada Güneş etrafında dönmektedirler ve bu dönme kuvveti etkisiyle gezegenin ekvatorları dışa doğru daha şişkindirler.
Güneş'in yerçekimi etkisi gezegenleri yörüngelerinde tutar ve onlar üzerine etkili başka bir kuvvet olmadığı için yörüngelerinde kalırlar.
Gezegenlerin renkleri neden farklı?
Gezegenler, yüzeylerinin veya atmosferlerinin Güneş ışığına verdiği tepki nedeniyle renklere sahiptir.
Merkür, kalın bir toz tabakasıyla kaplıdır ve bu nedenle koyu gri, kayalık bir yüzeye sahiptir. Merkür'ün yüzeyinin magmatik silikat kayaları ve tozdan oluştuğu düşünülmektedir. Venüs etrafında kalın karbondioksit ve sülfürik asit bulutları içeren bir atmosfer bulunmakta ve bu ona açık sarımsı bir görünüm vermektedir.
Dünya, yeşil ve kahverengimsi topraklarının yanı sıra mavi okyanuslarını ve beyaz bulutları ile karakterizedir.
Mars, yüzeyinde demir oksit içeren ince bir tozla kaplı olduğundan bu, Mars'a turuncu bir renk verir.
Jüpiter, çoğunlukla hidrojen ve az miktarda su damlacıkları, buz ve amonyak kristalleri yanı sıra helyumdan oluşan bir dış atmosfere sahiptir. Bu nedenle beyaz, turuncu, kahverengi ve kırmızı renkli görünür.
Satürn ise çoğunlukla hidrojen ve helyumdan oluşan bir dış atmosfere sahiptir. Atmosferinde bulunan az miktarda amonyak, hidrokarbonlar ve su buharı ile sarımsı kahverengi bir renge sahiptir.
Uranüs ve Neptün, ağırlıklı olarak hidrojen ve helyum karışımı metan içeren gazına sahip bir gaz gezegenidir. Bu metan gazı onlara yeşilimsi mavi bir renk kazandırır.
1514 yılında Kopernik, arkadaşlarına evren hakkındaki görüşünü ortaya koyan el yazısı bir kitap dağıtıyor. İçinde, evrenin merkezinin Dünya olmadığını, ancak Güneş'in merkezde olduğunu öne sürüyor. Ayrıca, Dünya'nın kendi etrafında dönüşünün Güneşin doğuşunu ve batışını açıkladığını ve mevsimlerin döngüsünün Dünya'nın Güneş etrafındaki devinimlerinden kaynaklandığını belirtiyor.
Zihinlerde mevcut evren modeli yıkılıyor ve beraberinde filozoflar bilimin yöntemi üzerine düşünmeye, bilim için metodoloji geliştirmeye çalışıyorlar. Her alanda akla öncelik tanıyan bir düşünce sistemi gelişiyor.
Kopernik devrimi bilim tarihinde kozmolojik olduğu kadar akılcılığı ve sorgulamayı öne çıkaran düşünsel bir devrim olarak geçer.
Aydınlanma dönemi başlamıştır. Avrupa bir akılcılık dalgası sarhoşudur artık.
Hatırlarsanız Galileo Galilei, 1632 yılında Kopernik'in düşüncelerini sahiplenerek Dünya'nın Güneş etrafında döndüğünü iddia ettiğinde, Katolik Kilisesi'ne karşı sapkınlık işlediği için kendisini ev hapsinde bulmuştu. İtalyan filozof Giordano Bruno, evrende sonsuz sayıda dünyalar olabileceği fikrini ortaya attığı için Roma'da "Campo dei Fiori" meydanının tam ortasında, 1600 yılının bir Şubat günü diri diri yakılmıştı.
O günden bu yana yaklaşık 400 yıl geçti.
Bugün çok daha fazla bilgiye sahibiz ve bilim adına sahip olduğumuz her şeyi yaşamları pahasına mücadele veren bu olağanüstü beyinlere borçluyuz!
Kaynakça
https://www.space.com/15684-nicolaus-copernicus.html
https://www.livescience.com/our-solar-system.html
Nafiye Güneç Kıyak kimdir? Nafiye Güneç Kıyak, Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fizik Bölümü ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsünde tamamladı. Çalışma hayatına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu- Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi'nde araştırma reaktörü radyasyon güvenliği sorumlusu olarak başladı. Doktora sonrası Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bursu ile Almanya-GSF (Gesselshaft für Strahlen und Umweltforshung-Munchen)'de "nükleer santraller çevre analizleri, radyasyon dozimetrisi, nükleer teknikler" alanlarında çalışmalarda bulundu. Yurda dönüşünün hemen ardından doçent ve daha sonrasında da profesör oldu. 1996 yılında kurulan Işık Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı ve çeşitli kademelerde görev alarak kurucu fizik bölüm başkanlığı, Fen Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü görevlerinde bulundu. "Lüminesans Araştırma ve Arkeometri Laboratuvarı"nı kurdu modern fizik konularında lisans ve yüksek lisans dersleri verdi. 2010- 2015 yılları arasında Işık Üniversitesi Rektörü olarak görev yaptı. Rektörlük süresini tamamlamasının sonrasında Feyziye Mektepleri Vakfı okulları CEO'su görevinde bulundu. Prof. Kıyak'ın uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış çok sayıda bilimsel makalesi, yurtiçi ve yurt dışında sunulmuş 200 dolayında bilimsel çalışması bulunmaktadır. Ayrıca popüler bilim alanında üç kitabın yazarıdır: Aklın bilinmeyene yolculuğu: KOZMOS; Sırlar evrenine açılan kapı: KUANTUM ve Başlangıcın ötesi: ÇOKLU EVRENLER. 2019'dan bu yana T24 Haftalık’ta popüler bilim konularında yazılar yazmaktadır. Prof. Kıyak evli ve iki çocuk sahibidir. |