İtalya haberlerini okudukça “Bu kadarına da pess!” diyor musunuz? Demeyin; bunda şaşılacak bir şey yok. Cuma günü yüzde 4 civarında çöken İtalyan borsa endeksi MIB, Pazartesi günü de yüzde 3 civarında düştü. Endeks, son iki yılın en düşük düzeyine geriledi. Yani tam olarak, Temmuz 2009’daki günlerine. Euro dolara karşı bir günde yüzde 2’den fazla değer kaybetti. Avrupa ülkelerinin CDS primleri fırladı. Aşağıdaki tablo, Pazartesi günü CDS primlerinde yaşanan değişimi gösteriyor. Tabloda gözünüze ilk çarpan ne? Bu tabloyu hazırlarken, ben, iki şey düşündüm. Yıllar önce, daha ortada krizin emaresi bile yokken, Avrupa’da sorun yaşayacak ülkeleri simgeleyen bir kısaltma (PIGS) türetilmişti. Portekiz, İtalya, Yunanistan ve İspanya’nın baş harfleri ile yapılan bu kısaltmada, zamanla, İtalya’nın yerini İrlanda aldı. Tepki gören bu ifadenin kullanımı daha sonra kısıtlandı ya da yasaklandı. Ama bugün görüyoruz ki; yıllar önce ortaya atılan şüphe gerçek oldu. İkincisi de şu: Avrupa borç krizinin başladığı ilk günlerde krizin çevre ülkelerde yaşandığı, merkez (yani gelişmiş, kurucu ülkelerde) sorun olmadığı söyleniyordu. Bu tablo bize artık öyle olmadığının ipucunu veriyor. Avrupa ülkelerinin yaşadığı borç krizi sözüm ona ‘çevre ülkeler’ ile sınırlı değil. Artık bir de nur topu gibi İtalya sorunumuz var. İtalya’nın Sorunu Ne? 2010 sonu itibarıyla, İtalya’nın toplam dış borcu 2.4 trilyon dolar. Bunun yaklaşık 1.1 trilyon doları kamu dış borcu, 823 milyar dolar bankaların dış borcu, 411 milyar doları da özel sektör şirketlerinin dış borcu. Kamunun 1.1 trilyon dolarlık dış borcunun yanında, 750 milyar dolara yakın da iç borcu bulunuyor. Toplamda 1 trilyon 843 milyar dolar olan kamu borcu, ülkenin GSYİH’nin yüzde 118’ine denk. Daha beterleri olsa da bu çok yüksek bir oran. Biliyorsunuz, Maastricht Kriterleri kamu borcunun, yurtiçi hasılaya oranının en fazla yüzde 60 olmasını öngörüyor. Ama İtalya konusunda oran kadar mutlak değere de bakmak gerekir. Çünkü, oran olarak çok farklı olmasa da, İtalya’nın dış borcu Yunanistan’ın sekiz katı kadar. Son on yılda İtalya bütçesi ortalama yüzde 3 civarında açık verdi. 2009’da yüzde 5’i aşan açık, 2010’da yüzde 4.6’ya geriledi. Buna bakınca İtalya’nın, daha önce sorun yaşayan ülkelerde olduğu gibi korkulacak bir bütçe açığı sorunu olmadığını düşünebilirsiniz. Ama pek de öyle sayılmaz. Öyle sayılmaz çünkü, İtalya büyüme performansının en zayıf olduğu ülkelerden biri. Euro Bölgesi’nin kurulduğu 2001 yılından bu yana Bölge yıllık ortalama yüzde 1.15 büyürken, İtalya ekonomisi yüzde 0.28 büyüdü. Alttaki grafikte göreceğiniz gibi 2008’de Euro Bölgesi büyürken, İtalya küçüldü. 2009’da Euro Bölgesi yüzde 4.1 küçülürken İtalya yüzde 5.2 küçüldü. 2010’da ise İtalya ekonomisi Euro Bölgesinden daha zayıf bir büyüme yakaladı. Şimdi bu üç veriyi birleştirelim. Yüksek borcu olan, yıllık yüzde 4 civarında bütçe açığı veren fakat son derece zayıf bir büyüme performansı olan İtalya’nın, bu büyüme hızıyla, hem bütçe açığını hem de borçlarını azaltması için bir on yıl daha büyümeyi unutması gerekir. Mayıs 2011 itibarıyla yüzde 8.1 olan işsizlik oranını düşürmek ise hayal olur. Bir de şunu düşünün; bu kadar yavaş büyüyen (büyümeyen de diyebiliriz) bir ekonomi yüzde 6 civarında bir faizle borçlanarak ne kadar yaşayabilir? İşte sorun bu! Şeytanın Gör Dediği Bunların hepsine tamam. Ama yine de şeytan gelip dürtüyor. Tahmin edin bakalım, sizce İtalya’nın yakın zamanda bir borçlanma ihalesi var mıydı? Soru böyle gelince, ‘hayır’ demek mümkün değil sanırım. Evet, dün İtalya hazinesi 6.75 milyar Euro büyüklüğünde bir borçlanma ihalesine çıkacaktı. Bir hafta boyunca sürekli yükselen faizler nedeniyle, doğal olarak İtalya daha yüksek maliyetle borçlandı. 10 yıllık tahvil faizleri %5.96 ile tam 1997’den beri en yüksek düzeyine ulaştı. Nasıl oldu da, küresel kriz sürecinde, Yunanistan, İrlanda, Portekiz krizleri sürecinde bu kadar yükselmeyen faizler bugünlerde 14 yıllık rekorunu kırdı sizce? Siz cevabı düşünürken ben önceki yazılarımdan iki hatırlatma yapayım. …2011 dünya ekonomisi için iyi başlayıp, kötü bitecek bir yıl olacak. Yeni yıl iyimserliği ve Aralık ayında yakalanan olumlu performansın etkisiyle yılın ilk aylarında borsalarda yükseliş göreceğiz. Dolar ise, diğer paralara karşı değer kaybedecek. Ama, bu kısa süren bir balayı olacak. Mevsim bahara dönerken, piyasalar soğumaya başlayacak. Bundan birkaç ay sonra Avrupa’da krize aday yeni ülkeler çıkacak. Listenin başında İspanya ve Portekiz olsa da, sıra onlara gelmeden İtalya’ya geçebilir. Sonra da Belçika …(T24, 23 Aralık 2010) Bir de buna bakın: …Önümüzdeki dönemde göreceğimiz senaryo muhtemelen şöyle... Euro Bölgesi sorunlu ülkeler için kalıcı bir çözüm yaratamayacak. Birkaç ayda bir yeni bir ülke için risk spekülasyonları çıkacak ve fonlar yüksek faizlerle bu ülkelere borç olarak girecek. Ama sorun hiçbir zaman içinden çıkılamayacak büyüklüğe ulaşmayacak. Böylece Avrupa ülkeleri birkaç yıl daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalacak. (T24, 2 Aralık 2010)