Krizle birlikte bütün dünyada sanayi sektörü büyük darbe almış durumda.
Krizle birlikte bütün dünyada sanayi sektörü büyük darbe almış durumda. Bizdeki durum ise hiç de parlak değil. Economist dergisinin bu haftaki kapak konusu dünyada imalat sanayinin çöküşü. Hal böyle iken, ben de bugün size büyümenin lokomotif sektörü olan imalat sanayindeki gelişmelerden bahsetmek istiyorum. 1990’lı yıllardan itibaren Çin dünyanın imalat merkezi oldu. ABD’den, Almanya’ya, Cezayir’den Türkiye’ye bütün ülkeler ucuz Çin mallarını talep etmeye başladılar. Çin malları ucuzdu ucuz olmasına fakat, talebin bu mallara kayması, yerli mallara olan talebi azalttı ve dolayısıyla yerli imalatçıları iflas noktasına getirdi. Bu sürecin zirve noktası 2007 yılı oldu. İnanması güç ama geçen yıl Çin imalat sanayinin en önemli iki sorunu artan maliyetler (enerji, hammadde ve işgücü) ve yetişmiş işgücü kıtlığıydı. Bugünlerde ise tüm dünyada baş aşağı giden talep Çin’deki üretimi vurdu. Son aylarda 10 bin civarında fabrikanın kapandığı tahmin ediliyor. Ocak ayında Çin’in ihracatı bir önceki yıla göre %17.1, ithalatı ise %43.1 geriledi. Sadece Çin’de değil, hemen her ülkede sanayi üretimi gerilemeye başladı. Son üç aylık veriler sanayi üretiminin, Almanya’da %6.8, ABD’de %3.6, İngiltere’de %4.4, Tayvan’da %21.7, Japonya’da %12 gerilediğini gösteriyor. Japonya’da 2009’da sanayi üretiminin %20 düşmesi, ekonominin %4 küçülmesi bekleniyor. Özellikle Uzak-Doğu ülkelerinin sanayi üretimlerindeki düşüşün büyük olmasının iki temel nedeni var. Birincisi, bu ekonomilerin ihracata dayalı büyüyor olması. Yani, dış talep geriledikçe Japonya, Çin gibi ülkelerin üretimi hızla geriledi. İkincisi ise bu ülkelerin para birimlerinin krizle birlikte değer kazanması. Çin para birimi yuan ise resmen olmasa da uzun süredir ABD dolarına endeksli. Dolar değer kazandıkça yuan da değer kazandı. Japon yeni ise dolara karşı son bir yılda %20 değerlendi. Bu tür bir kriz 20 yıl önce olsaydı, acaba sanayi üretimi bu kadar hızlı geriler miydi? Muhtemelen hayır. Üretim Asya’ya bu kadar yığılmış olmasaydı, yerli üreticiler mali olarak daha güçlü olabilir, talep bu kadar hızlı gerilemeyebilirdi. Biraz da kendimizden bahsedelim… Türk lirası krizde bugünkü kurla yaklaşık %45 değer kaybetmiş bulunuyor. Bu açıdan Çin ve Japonya’dan farklıyız. Fakat bu ülkelere benzer bir yanımız var: Türkiye’de otomotiv, makine, tekstil ve hazır giyim sektörlerinde üretimin önemli bir bölümü ihraç ediliyor. Yurtdışı talep gerilediği için, başta bu sektörler olmak üzere Türkiye sanayi üretimi son dönemde en fazla darbe alan ülkelerden biri oldu. Ekonominin 2008’in üçüncü çeyreğinde büyüme oranı %0.5’te kaldı. Bakın size sanayideki kötü gidişi ortaya koyan dört veri: 1-Bu ay açıklanan ve Aralık ayına ait sanayi üretim endeksi, geçen yılına aynı ayına göre %17.6 geriledi. Üretimin en fazla gerilediği sektör ise %19.9 ile imalat sanayi sektörü oldu. 2-Bu ay açıklanan ve Aralık ayına ait sanayi ciro endeksi, önceki yılın aynı ayına göre %4.2 geriledi. 3-Üretim ve ciro endeksleri gibi gerileyen başka bir endeks ise 2007’nin Aralık ayına göre %9.9 azalan sanayi sipariş endeksi. 4-Ocak 2008’de %80.3 olan imalat sanayi kapasite kullanım oranı %63.8’e geriledi. Bundan sonra ne olacak? 19 Kasım 2008 günü %16.75 olan borçlanma faizi geçen hafta %11.5’e indirildi. Merkez Bankası’nın faiz indirimleri çok yerinde; ama keşke yıllar önce bu yol seçilseydi de yerli üreticiler bu kadar zarar görmeseydi. Kurdaki yükseliş özellikle ihracatçılar için faydalı olacak. Dış ticarette pazar farklılaştırma çalışmalarına devam edilmeli. Afrika, Güney ve Kuzey Amerika, Orta ve Uzak Doğu pazarlarına ağırlık verilmeli. İçeride sanayi üretimini canlandırmak için teşvik sistemi yenileniyor. Yeni teşvik sistemi orta ve uzun vadede büyük potansiyel taşıyor. Vergi yükünün hafifletilmesi de buna destek olacaktır. Meyveleri uzun sürede alınacak bir politika da iç pazarın güçlendirilmesi. Bunun için orta ve düşük gelirlilerin alım gücünün artırılması gerekiyor.