Karanlık... Issızlık... Ürperti...
Zorbalığın şartları olgunlaşıyordu.
Şoförün gözü yoldan çok aynadaydı.
Aynaya bakarken kendi planlarını görüyordu.
Birkaç dakika, en fazla birkaç saat sonrasını.
Baktıkça hayvanca bir heyecan duyuyordu.
Kız razı olur muydu acaba? "Yollu" muydu?
Güzellikle olmazsa bir-iki bağırış çağırış yeterdi belki.
Gençti, tecrübesizdi, şaşkındı.
Ve güzeldi.
Güzel...
Adam bu kelimeyi kafasında evirdi çevirdi.
Aynanın gösterdiğinden fazlasını görmeye çalıştı.
Gözleri yuvalarından fırlamış gibiydi.
Direksiyonu kırdı. Yolu değiştirdi. Artık geri dönüş yoktu.
Kız önce ne olduğunu sordu.
Sonra karşı çıktı. Ardından bağırdı.
Adam cevap vermeyi bıraktı. Kendini bir sonraki aşamaya hazırlamaya çalıştı.
"Uygun" bir yerde minibüsü durdurdu.
Önce bir şeyler söyledi. Sonra konuşmanın gereksiz olduğunu düşündü.
Karşısında sadece bir kadın vücudu görüyordu.
Az sonra kendisine büyük zevk verecek keyifli bir oyuncak.
Sadece birkaç dakikalık "kararlı bir tutum" sonucu istediğini alacaktı.
Ama kurban hemen teslim olacağa benzemiyordu.
Kız önce çantasından çıkardığı biber gazını adamın gözüne sıktı.
Sonra ona vurmaya ve yüzünü tırmalamaya başladı.
Adamın canı yandı.
Planları arasında canının yanması yoktu. Üstelik canının yakılmasından hiç hoşlanmazdı.
Sol eliyle kızı koltuğa doğru bastırırken sağ eli kendiliğinden arka cebine yöneldi.
Karanlıkta metal bir parlaklık belirdi önce.
Sonra genç kızın ilk kanı döküldü. Sonra tekrar... Tekrar...
Böyle oldu Özgecan Aslan'ın öldürülüşü...
Ya da biraz farklı...
Ortam, tecavüz, cani veya caniler...
Fark eder mi?..
Sonrasında adam, adamın babası, adamın arkadaşı bütün zekalarını birleştirip kısa bir süre öncesine kadar "cazibe merkezi" olarak gördükleri o kadın bedeninden bir şekilde acilen kurtulmayı tasarladılar.
Ne arkadaşı canavara dur diyebildi, ne de babası (oğluna verdiği "terbiye"nin, kendisinin sahip olduğundan çok da farklı olmadığı ortadaydı).
Adam kızın ellerini kesti.
Sonra üzerine benzin döktüler. Ardından onu yaktılar.
Ve bir mezarlık yakınlarındaki dereye attılar.
Umutları olayın kapanmasıydı. Yakalanmamaktı.
Biliyorlardı ki, bu ülkede yakalanmamak şartıyla her türlü suçu işleyebilirsin.
Sonrasında her şey "normale döner".
Vicdanlar kimseyi rahatsız etmez. Raskolnikov değil ki onlar.
Tekrar eskisi gibi yerler, içerler, eğlenirler, yeni kadın vücutlarına yaklaşırlar...
Yeri geldiğinde toplum içinde ahlaklı ve mert tavırlar sergilerler.
Milliyetçi ve dindar laflar ederler.
Başka namussuzları ve canileri kınarlar.
Çocuklara ve kadınlara karşı yapılan zorbalığı ayıplarlar.
Bütün bunlar ne yazık ki acınacak kadar sıradandır bu memlekette.
Ve inanın, bugün konuştuğumuz üç cani gibi milyonlarcası yanı başımızda yaşar.
Bazıları benzer suçları işlemiş, çoğu işlememiş olsa da rahatlıkla işleyebilecek yapıda olan...
Hepsi dindar, hepsi milliyetçi, hepsi mert, hepsi ahlaklı...
Milyonlarca cani...
Özgecan'ın öldürülmesi bütün Türkiye'yi ayağa kaldırdı.
Bazen sabır taşları çatlar.
Yıllarca sessizce dayak yiyen, yaralanan, tecavüze uğrayan, öldürülen kadınlara karşı hissedilen ilgisizlik, duyarsızlık, kaygısızlık an gelir birdenbire patlar.
Patlama öyle şiddetli olur ki, yıllarca benzer suçlara ve vahşete sessiz kalan, hatta kadın haklarına, özgürlüklerine karşı demeçleriyle ateşe benzin döken siyasetçiler bile ortaya çıkıp tepkisini ortaya koyan toplumun yanında görünmeye çabalar.
Herkes bir şeyler söyleme zorunluluğu hisseder.
Bugün de böyle.
20 yaşında bir kızın hunharca öldürülmesine gösterilen tepkilerin ezici çoğunluğu haklı.
Ama...
"Tepki" gösterirken "O canilerin analarına, bacılarına, kızlarına da aynısını yapmak lazım" diyenler de var...
Suçluların "hapishane perspektifini" anlatırken "Bakın içerde öteki mahkûmlar sizi nasıl şey edecekler, intihar etmediğinize pişman olacaksınız" diye kahinlik edenler de...
Bu hazin olay "sayesinde" sonunda kadınların güvenliği için "bayanlara özel pembe otobüs" uygulamasının başlatılacağını umanlar da...
Kadına karşı şiddet uygulayanları eleştirirken "aslında bütün erkekler aynıdır, hepsi potansiyel suçludur" mesajı verenler de...
Olayı belirli bir siyasi görüşe fatura etmek isteyenler de...
Üç caninin yargılanacağı davanın yargıcının "mutlaka kadın olması gerektiğini", başka türlü adil bir ceza verilemeyeceğini savunanlar da...
Gırtlağımıza kadar şiddet ve nefret deryasına gömülmüş durumdayız.
İyileşmemiz için uzun süreli tedaviye ihtiyacımız var.
Adalete, hukuka, huzura kavuşmamız şart.
Kolay olmayacak...
Ama olmalı!..
Bunca baskının, bunca yasağın, bunca riyakârlığın, bunca saldırının, bunca tecavüzün, bunca cinayetin son bulması için artık bir şeyler yapmalı!
Bugün Özgecan için ayağa kalkan insanlar, belki de bu yolda büyük bir adım atacaktır.
@AksayHakan