Evet, unuttuk, ya da neredeyse unuttuk. İç siyaset ve Ortadoğu'daki kanlı gelişmeler, bize, komşu Ukrayna'daki uluslararası krizi ve iç savaşı unutturdu.
Ta ki 17 Temmuzda Malezya uçağının düşürülmesine kadar.
Ve muhtemelen kısa sürede yeniden unutacağız. Ama Ukrayna'da değişen dengeler, Batı ile Rusya arasında çeyrek yüzyıldır oluşan ilişkileri hızla bozduğundan dolayı, kriz ister istemez herkesle birlikte Türkiye'nin kapısını da değişik biçimlerde çalacak.
Onun için unutmamakta, yakından izlemekte yarar var.
İşe, önemli bölümünü geçmiş Ukrayna Yazıları'nda ayrıntılı olarak aktardığımız gelişmeleri özetleyerek başlayalım.
Aylar süren gerginliklerin ardından, dönemin Devlet Başkanı Yanukoviç'in ülkeden kaçmasının ve Batı yanlıları ile milliyetçi kesimlerden oluşan bir koalisyonun Kiev'de iktidarı ele almasının üzerinden beş ayı aşkın zaman geçti.
Ukrayna'nın kendinden uzaklaşarak tümüyle Batı'nın etkisi altına girebileceğini, NATO'yla AB'ye üye olacağını ve zamanla çevresindeki kuşatmanın iyice daralacağını öngören Moskova, kısa süre sonra Kırım'ı kendi topraklarına kattı.
Doğu ve Güney Ukrayna'daki Rusya yanlıları Kiev'e başkaldırdı. İç savaş kıvılcımları yayılmaya başladı. Mitingler, giderek çatışmalara dönüştü.
Kremlin Ukrayna'daki Rusları (ya da Rusya yanlılarını) destekledi. Lider Putin, Ukrayna'nın bir dizi bölge ve kentini içeren "Yeni Rusya" kavramını telaffuz ederek "genişleme" mesajı verdi.
Birbiriyle "yakın akraba" sayılan iki Slav ülkesi savaşın eşiğine geldi. Ancak artık durum Kırım'da olduğundan farklıydı. Donetsk ve Lugansk, Kiev yönetimine karşı bağımsızlığını ilan ederken, Rusların çoğunlukta olduğu Odessa, Nikolayev, Herson, Dnepropetrovsk, Harkov gibi kentlerde güçlü bir direniş hareketi doğmadı; halk ayrılıkçı eğilimi desteklemedi.
Moskova, Donetsk ve Lugansk'ı destekledi; ancak 2008'de Abhazya ve Güney Osetya'yla ilgili tavrını koymaktan kaçındı ve onları resmî olarak tanımadı. Bunun yerine onları da kullanarak Batı'yla pazarlık etmeyi denedi.
Ukrayna devlet başkanlığına Poroşenko'nun seçilmesinden ve Batı'nın ona her türlü (ekonomik, siyasi, askerî) desteği vermeye başlamasından sonra Rus ayrılıkçılar köşeye sıkıştı.
Putin, komşu ülkeye ordu birlikleri yollamak ile uzlaşmaya yönelmek arasında kalmıştı. İkincisini tercih ederek sembolik bir adımla Rusya parlamentosundan aldığı Ukrayna'ya asker gönderme yetkisinin iptalini istedi.
Yalnız Ukrayna'daki ayrılıkçı Ruslar değil, Rusya içinde giderek güçlenen milliyetçi ve savaş yanlısı çevreler de bu karara tepki gösterdiler.
Bu arada Kremlin'e yakınlığıyla bilinen eski başbakanlardan ve dışişleri bakanlarından Primakov, "Rusya medyasının aşırı derecede keskinleştiğini" vurgulayarak diplomatik bir üslupla Rus milliyetçiliğinin iktidarın kontrolünden çıkacak kadar aktifleştiğine işaret etti.
Bu arada Kiev yönetimi Donetsk ve Lugansk'ı füzelerle vuruyor ve Rus direnişçilerin konumunu sarsıyordu.
Yaklaşık iki hafta önce Malezya Havayolları'na ait Boeing 777 tipi yolcu uçağı, Ukrayna'nın Rusya sınırına yakın bir bölgesinde düşürüldü. Çoğu Hollandalı 298 kişi hayatını kaybetti.
Uçak büyük ihtimalle "kazara" düşürüldü. Başlıca şüpheliler, Kiev'e karşı savaşan ayrılıkçı Ruslar ve Ukrayna hava kuvvetleri idi.
(Bu arada Başbakan Erdoğan, herhangi bir kanıt göstermeksizin uçağın "Rusya tarafından düşürüldüğünü" söyledi. Moskova'ya en sert eleştirileri yöneltenler bile - uçağın Rus ayrılıkçılar tarafından düşürüldüğü yolundaki - iddialarını "Rusya'nın sorumluluğu" türü anlatımlarla dile getirirken Erdoğan'ın bu özensiz üslubu Türk-Rus ilişkilerinde - Ekim 2012'de Suriye'ye giden Rus uçağının zorla Ankara'ya indirilmesi gibi - "sessiz bir kriz rüzgârı" estirdi ve Kremlin tarafından "bir kenara not edildi".)
Kara kutu incelemeleri ve tüm araştırmaların tamamlanması sonucu, gerçeğin net olarak ortaya çıkması bekleniyor ve umuluyor.
Ancak ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin ve uluslararası kamuoyunun önemli bölümü, şimdiden uçağın Rus ayrılıkçılarca düşürüldüğünü savunuyor.
Gerçek ne olursa olsun, şu an objektif olarak Kremlin'in eskisine göre daha güç durumda olduğu ortada. Düşen uçak, Batı cephesi içinde Moskova'ya karşı farklılıkları en aza indirerek büyük bir ortak tepki yarattı. Ayrıca artık "Ukrayna'daki ayrılıkçı Rusların Kremlin'den bağımsız olarak direndikleri" tezini dillendirmek zorlaştı.
Şimdi uzun süredir sessizliğini koruyan Putin'in nasıl bir hamle yapacağı merak ediliyor. Ne yaparsa krizi atlatır ve süreç içinde Batı'yla ilişkileri toparlar? Ve Ukrayna krizinin uzun vadede "elde var Kırım" diyerek kendi lehine yorumlanmasını sağlayabilir?
Bu pek kolay olacağa benzemiyor.
"İçerde ve dışarda" Putin'i "eninde sonunda Ukrayna'ya askerî müdahale" (en azından çatışma bölgelerine "Barış Gücü" yollama) tercihine yönlendirmek isteyenler var.
İlginçtir, ama bence "Büyük Rusya" hayali kuran milliyetçiler ve Rusya Federasyonu'nu uzun sürecek bir savaşa sürükleyerek zayıflatmayı, bölmeyi, dağıtmayı amaçlayan Amerikan strateji uzmanları aynı paydada ("Rusya Ukrayna'ya asker göndersin") birleşiyorlar. Putin'in tercihini ve bugün dünden daha tehlikeli olarak hissettiği bu tuzaktan kurtulup kurtulamayacağını zaman gösterecek.
Burada yeri gelmişken, "renkli devrimler", "Arap baharı" gibi süreçlerin karmaşık yapısını analiz etmeden "günümüzdeki iktidarları kısa sürede alaşağı etmek mümkündür" takıntısıyla davranan Batılı uzmanların, bir kez daha Rusya'yı anlama beceriksizliği içinde olduğunu belirteyim. Yaptırımlarla Rusya ekonomisinin kötüleştirileceği, bunun da zamanla halka yansıyacağı ve süreç içinde muhalefeti güçlendirerek iktidarın devrilmesine yol açacağı şemasını abartanlar, "Kırım sonrası" Putin'in popülaritesinin 14 yılın en tepe noktasına (yüzde 83) çıktığını, zaten zayıf olan Rus muhalefetinin artık neredeyse adından bile söz edilmediğini göremiyorlar. En azından bir ihtimal olarak şunu da ekleyeyim: Bir gün bu "kriz ortamı", başta ABD olmak üzere Batı'dan tümüyle nefret eden bir Rusya toplumu yaratabilir, hatta bu açıdan Sovyetler bile mumla aranabilir.
Bugün birçok ülkenin politika uzmanları, Ukrayna anlaşmazlığı ile birlikte, Batı ile Rusya arasında derin bir krizin yaşandığı ve halihazırda herhangi bir iyileşme belirtisi olmadığı görüşünde birleşiyorlar.
Bunların çoğu, krizin, tarafları askerî alanda karşı karşıya getirmeyeceği ve geniş bir savaşa dönüşmeyeceği öngörüsünü savunuyor. NATO birliklerinin Ukrayna'ya gönderilmesi ihtimali şu an için yok. ABD Dışişleri Bakanı Kerry, "Kiev yönetimini askerî olarak da desteklemeye hazırız" derken daha çok silah, uzman ve strateji yardımından söz ediyor.
Ama bu denli tehlikeli bir bölgedeki kıvılcımların nereye ve nasıl sıçrayabileceğini kimse kesin olarak bilemiyor.
Yazık ki bugüne dek, düşen uçak bile bir "barış vesilesi" haline getirilemedi.
Öte yandan siyasetin gerginliği, ekonomik önlemlerle daha da artacağa benziyor. Son zamanlara kadar genellikle "şimdilik pek ciddi değil" ya da "biraz sıkıntı yaratsa da atlatılır" denilen Batı'nın Rusya'ya ekonomik yaptırımları dalga dalga genişlemeye ve Moskova'nın ekonomik kalkınma hedeflerini zorlaştırmaya devam ediyor. Özellikle de Rusya dış ticaretinin yarısını oluşturan AB hattında uzun süreli bir soğukluk ve gerginlik döneminin başladığı söylenebilir.
Avrupa'nın yaptırım kararlarının Rusya ekonomisine bu yıl içinde 23 milyar avro'luk (GSYH’nın yüzde 1,5’i civarında) bir darbe vuracağından söz ediliyor. 2015'te ise zararın 75 milyar avro tutarında (GSYH'nın yüzde 4,8'i) olacağı sanılıyor.
@AksayHakan