Artık İstanbul’da balıkhanelerden balıkları internet üzerinden ısmarlayabiliyoruz. Baklavayı da. Akıllı telefondan siparişinizi alan baklavacı motosikletli dağıtıcıya gene telefonla haber veriyor, o da akıllı telefonundaki haritalardan gideceği yeri buluyor. Bu arada baklava fabrikasına da durum internet üzerinden iletiliyor, stok tazelemeleri yapılıyor.
Ve belki de telefonunuza gelen rapor şekerinizin yükseldiğini haber veriyor!
Ağ böylece yayıldıkça yayılıyor.
Bir örümceğin ağ örüşünü izlediniz mi? Doğadaki en ilginç olaylardan biridir. İnanılmaz düzgünlükteki geometrik biçimlerine bakıp şaşarsınız. Üç boyutluları da oluyormuş. Merkezdeki örümcek, ağda olup bitenleri bir panoptikon gibi sürekli gözetliyormuş. Bentham ile Foucault’nun kulakları çınlasın!
Örümcekbilimcilerin söylediğine göre, böcekleri ve sinekleri ağa düşürerek yakalamak, peşinden koşarak yakalamaktan daha az enerji gerektiriyormuş. O yüzden pek çok çeşidi olan örümcekler yemeklerini böyle “almayı” tercih ediyormuş!
Gene de yorgun düşen örümcek, ağ için kullandığı ipeği yiyerek enerji tazeleyebiliyormuş.
Dijital ağlara da bu şekilde bakabiliriz. Onlar da bir iletişim ağı oldukları kadar bir yakalama ve beslenme ağı olarak görünebilirler. Örümcekler tam 100 milyon yıldır bunu yapmakta imişler, insanlar ise son 50 yıl içinde geliştirdiler.
Örümcekler için iyi olduğuna şüphe yok. Peki insanlar için iyi mi oldu, kötü mü oldu?
Bir yandan nimetlerinden yararlanırken bir yandan da bu soruyu sormak abes sayılabilir: Bu yazı bilgisayarda yazılıyor ve size dijital ağlardan ulaşıyor.
Tartışılacak bir yanı yok: 21. yüzyılın temel değişim dinamosu dijital teknolojidir. Toplumsal ilişkilere biçim veren de odur. Onun ağlarının ulaşmadığı tek milimetre kalmayacaktır.
Ancak tüm iletişim teknolojilerinde olduğu gibi, bu bıçağın iki yanı da keskindir. Sonuçlarının iyi ya da kötü olacağının garantisi yoktur. İnsanların aldığı kararlar ve attığı adımlar bunu belirleyecektir.
Ta 1850’lerde gazete dağıtım ağlarının yaygınlaştığı dönemde olduğu gibi soru yine aynıdır: Bu ağlar kime ait olacak? Onları kimler hangi amaçlarla kullanacaklar?
Bu soruyu dijital iletişim ağlarına ilişkin olarak sorduğumuzda, ortaya hiç iç açıcı olmayan bir görünüm çıkıyor. Bu ağlar, çoğu ABD sermayesine ait yüksek teknoloji tekel ve tröstlerinin elinde bulunuyor ve ticari gözetleme ve para kazanma amacıyla kullanılıyor. Elbette ideolojik ve siyasi kontrol sağlayan yan getirirleri de var.
Filozof Byung Chul Han bu kesimi “Neoliberal Kapitalizm” olarak özetliyor. Meraklılarına onun Türkçesi yeni çıkan “Enfokrasi: Dijitalleşme ve Demokrasinin Krizi” adlı kısacık kitabını öneririm.
Buna karşılık, ekonomik ve toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı en geniş çapta mümkün kılan bu ağların gerçek sosyalist toplumun temellerini attığını savunanlar da var. Yapay Zeka takviyeli dijital toplumun sınıfsız bir toplum olur diyorlar. O konuda da kısa bir kitap önereyim: Cengiz Köse’nin, “Ütopya’dan Gerçeğe Sosyalist Dijital Toplum” adlı kitabı.
Dijitalleşme kaçınılmaz olduğuna göre, çağımızın gerçek ikilemi budur, asıl tartışılması gereken sorular bu ikisinin şemsiyesi altındadır. Ya biz neler tartışıyoruz?
Geçmişin sorularıyla hem kendisini hem de toplumu yoran CHP geçen hafta beni şaşırtan bir atak yapmış ve bu yazıdaki gibi soruların da ele alındığı Dijital Emek konulu bir çalıştay düzenlemiş. Geç haberim oldu, gidemedim, sunulan bildirileri görmek isterim. İstikbal dijitaldedir!