İstanbul'da Meyer marka meydan saati kaç kişi için bir şey ifade eder? Ünlü bir marka mıdır? Kesinlikle değil. Ama hafızamızı biraz zorlarsak şehrin civcivli noktalarında koca koca MEYER saatleri gördüğümüzü hatırlarız belki.
Avrupalılar günü çoktan 24 saat dilimine bölmüşken Şark'ta gün güneşin batışıyla son buluyor, yeni gün başlıyordu. Ayın doğuşuyla başlayan kamerî gün idi önemli olan. Şark insanı gününü namaz ve oruç vakitlerine göre ayarlıyordu, ezanî vakte göre… Kullanılan takvimler ise zaten muhtelifti: Hicrî, Rumî, İbranî... Avrupalı seyyahların pek itibar ettiği Guide Bleu ve Baedeker gibi rehber kitaplar Şark yolcuları için gün ve saat bulmada kolaylık olsun diye bazı sayfalarını hesap çevirim tablolarına ayırırmış zamanında.
Osmanlı'nın modernleşme süreci 19. Yüzyılın ortalarında başlar, Garp medeniyetinin teknolojisi ve bilimi yavaş yavaş yer bulur. Tam anlamıyla bir "ayak uydurmadır" bu. Adamlarla askerî, ticarî o kadar ilişkiniz var, ama aynı takvimi ve saat sistemini kullanmıyorsunuz. Kargaşaya bakın. Olacak şey değil.
Padişah II. Abdülhamid ülkedeki "zamana uymak" sorununu çok iyi idrak etmiş olmalı ki, bir saatçibaşı siparişi vermiş. Nereye? Tabii ki Almanya'ya. Dostu ve mevkîdaşı İmparator Wilhelm Almanya'da hemen bir yarışma açmış. Kazanan saat ustası Johann Meyer'i Dolmabahçe'ye yollamış. Hassas mekanik konusunda çok becerikli olan Johann'ın öncelikli görevi harem de dahil olmak üzere tüm saray efradının cep saatlerini ve saraydaki sabit saatleri ayarlamak ve kurmak olmuş.
Ezanî vakti gösteren mekanik saatler varmış zaten. Gerçi onlar da Frenk icadıymış. Tek iğneli olan bu saatler her gün yeniden ayarlanmak zorundaymış. Bunun yanı sıra "alafranga" saat kullanıma girmiş. Bunlarda ise biri kısa biri uzun iki iğne varmış. Kısa ve sivri ucu daha belirgin olan iğneye Arapça "sivri uçlu çengel"anlamına gelen "akrab", daha hızlı hareket eden ve dakikaları kovalayan uzununa da Türkçe kökenli "yel koğan" denmiş. Bir tür serserî yâni, hızlı giden, başıboş, rüzgâr kovalayan anlamında. Bu iki iğneli saate alışmak daha epey zaman alacağa benziyormuş.
Johann saraydaki başarısının yanı sıra bir de dükkân açmış. Zaman içerisinde Karaköy ile Beyoğlu arasında sık sık yer değiştiren Johann Meyer Saatçilik çok popüler olmuş. Çalışkan Alman saat ustası Meyer aynı zamanda bir buluş üzerinde çalışmış ve başarmış da. Aynı anda hem ezanî hem de alafranga vakitleri gösteren bir saat icat etmiş. Mecidiye nişanı almış bu buluşundan ötürü. İyi satıyormuş bu yeni saat. Bir tarafı tek iğneli, bir tarafı çift iğneliymiş. Johann artık sadece sarayın saatçibaşı olmaktan öte bir üne kavuşmuş. Oğlu Emil'e bırakmış işlerini yaşlanınca.
Bu "çifte saat" uygulaması bir başka benzersiz buluşu da birlikte getirmiş. Tek kadranlı Şarklı Müslüman saatinde de kadran on ikiye bölünmüştü, ancak Arap yazısında kullanılan rakamlar yer alıyordu.
Yeni sistemde Avrupaî Roma rakamları veya Avrupalıların Latin dedikleri (aslında sistem kökeni Arap olan) rakamları kullanmak da abes olacaktı, çünkü hem bunları kimse anlamıyordu hem de "bize özgü" değildi bu rakamlar.
Ve böylece son derece bize özgü ve sadece o dönemin saat kadranlarında bulunan "Osmanlı Rakamları" kullanmaya başlandı. Saatlerden başka hiçbir yerde görülmeyen rakamlar. Sonuçta insanlar yine yeni bir rakam sistemi öğrenmiş oldular, sadece 1-12 arası rakamlar.
Oğul Emil de İstanbul'da doğup büyümüş bir Alman saatçi olarak babasının izinden gitti. Büyük Savaş'ın sonucunda İstanbullu Almanların yaşadığı kısa süreli zorluklardan sonra saat işi devam etti ve üçüncü nesildeydi sıra: Wolfgang Meyer. 1970'li yıllarda hayat arkadaşı olan bir Alman hanım vasıtasıyla Wolfgang ile tanışma fırsatı bulmuştum. Wolfgang 1981 yılında vefat etti ve Feriköy mezarlığına defnedildi.
Cumhuriyetin üstyapı reformları Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" adlı absürd-grotesk romanına bile yansımıştır. Eski düzenden gelen insanların yeni düzene alışmakta yaşadıkları gülünçlüklerin konu edildiği bu romanın kahramanları gereksiz bürokratik bir "enstitü" kurarlar. Tam bir zaman yolculuğu. Zaman dediğimiz şey nedir ki? Neden onu ölçmek ihtiyacı hissederiz sanki? Uzun yıllar Beyoğlu Narmanlı Han'da yaşamış olan Tanpınar, hak ettiği yeri bulamamıştır edebiyatımızda. Narmanlı Han da bugünlerde tanınmaz haldedir zaten. Tanpınar'ın mezar taşındaki yazı ilginçtir. Sanki Einstein, sanki izafiyet teorisi, sanki zaman-hacim ilişkisi…
Wolfgang'ın çocuğu yoktu. Yanında çalışan çırağı Nahsen Bayındır'a devretti bütün şirketi. Şirketin sembolik bir ofisi var Karaköy'de, o çirkin çok katlı otoparkın arkasında bir ara sokakta. "Meyer Biometrics and Security" şirketinin genel merkezi Ataşehir hizasında E-5 üzerinde şimdi. Ancak artık fabrika, işyeri güvenliği gibi konular faaliyet alanı. Parmak izi, damar, iris okumak gibi ince elektronik işlerle uğraşılmakta. Buna rağmen her yıl yüzlerce duvar ve meydan saatini küçük bir atölyede elle imal etmektedir Meyer.
Artık yüksek dijital teknolojik işlerle uğraşan şirketin kuruluş tarihi olarak gururla 1878 yazmaktadır. Saatçibaşı Johann'ın bu hikayesini bilmeyince "o zamanlar dijital dünya mı vardı" diye şaşırmak serbest haliyle…
Meydan saati deyip geçmemek, markası MEYER ise bir durup düşünmek lâzımdır İstanbul'da.