Hakan Ali Toker bestelerinden oluşan Taurus Mountains (Toros Dağları) albümü dijital olarak geçtiğimiz ay yayımlandı. Albüm Açık Radyo tarafından 2019’un En İyi Caz Albümleri listesine alındı.
Piyanoda Hakan Ali Toker, çelloda Murat Süngü, davulda Erdem Göymen var. Kayıt, mix, mastering ve müzik yapımcılığı Hakan Kurşun’a ait.
Türk müziğine, Klasik Batı Müziği’ne, caz ve etnik müziklere, Orta Asya ve Güney Amerika müziklerine ilgisiyle ve bilindik eserlere farklı yorumlar getirmesiyle de tanınıyor Toker.
Biz daha çok Taurus Mountains albümünü konuştuk; ancak Alla Turca Alla Toker albümündeki Yine Bir Gülnihal, Fikrimin İnce Gülü, Huysuz ve Tatlı Kadın* gibi eserlere getirdiği yorumları da dinlemenizi isterim.
Bu arada Toker Messing Around albümü de ABD’de Global Music Awards’ta gümüş madalya aldı ve The Art Music Lounge tarafından Toker yılın yorumcusu seçildi.
Toker ile müziklerini severek çaldığı Sophie Menter, Cécile Chaminade, Fanny Mendelssohn ve nicelerini, işi gücü bırakıp haftalarca boogie-woogie dinleyip çalışmasını, solo klavsenle halk türkülerimizi çalacağı yakın zamandaki konserini ve nasıl bir dinleyici tahayyül ettiğini konuştuk.
İyi müzik dinlemek hepimizin hakkı. Bize bu güzellikleri yaşattıkları için emeği geçenlere teşekkürü bir borç bilirim.
Erik Satie’nin Gymnopédie’si ile sizin Gymnopedie Orientale’iniz birbiri ile ne kadar konuşuyor?
Hakan Ali Toker: Eric Satie eksantrik ve espritüel bir besteciydi. Üç adet besteleyip numaralandırdığı Gymnopédie'lerinin her biri aynı ağır 3/4 tempoda, benzer karakterde. Bestecinin üç adet de Saraband’ı, 3 adet Noktürn’ü var. Saraband ve Noktürn daha önceki ve sonraki besteciler tarafından da kullanılmış, klasik müzikte gelenekleşmiş formlar. Gymnopédie’leri de aynı şekilde numaralandırmakla yeni bir form yaratmak istediğini zannetmişimdir hep. Oysaki müzik sözlüklerinde bu terim, antik dönemde Spartalı gençlerin bayramlarda yaptıkları çıplak bir dans olarak geçiyor. Satie’nin Gymnopédie’leri Antik Yunan/Sparta müziğini canlandırma girişiminden ziyade bu terimi kullanan romantik şair ve ressamların eserlerinden esinlenmiş gibi duruyor. Satie’den başka Gymonpédie besteleyen birine de hiç rastlamadım. Ondan sonraki ilk sivri akıllı belki de benimdir. Onunkilerle aynı tartımda, aynı tempoda ve aynı eşlik kalıbına sahip olmakla birlikte melodik içerik olarak Doğu’dan -Saba makamı- yola çıkan bir eser bestelediğim için adına Gymnopedie Orientale dedim.
Kelt müziğini anımsatan tınılardan Türk makamlarına doğru gezinen bir skala gözlemliyorum albümde. Klasik müziğe, funk ve caza geçişler de var. Bütün bu füzyon hali için ne söylemek istersiniz?
Chopin’i özgün kılan bir Polonyalı olarak kendi kültürünü döneminin Fransız salon müziği estetiği ve İtalyan operasıyla sentezleyebilmesiydi. Debussy, Java adalarından Paris’e kadar gelen Gamelan müziğiyle tanıştıktan sonra bu müzikten kaptıklarını kendi kültürüyle sentezleyerek Debussy oldu. Tanbûrî Cemil Bey'i çağdaşlarından ayıran bir özellik, klasik musikinin üstüne Anadolu folklorunu ekleyip sentezleyebilmesiydi. Keza, Oscar Peterson ve Keith Jarrett klasik müzikle uğraşmalarına çok şey borçlular. Kısacası özgünlüğe giden yol çok şey öğrenmek ve bunları sentezlemekten geçiyor. Ben de kendi sesimi oluşturma sürecinde kendi kültürümün yanına öğrendiğim diğer tarzları koyuyor, farklı karışımlar deniyorum. Bunu özgün olmak için değil hoşuma gittiği için yapıyorum. Sonradan bunun beni özgünlüğe götürdüğünü fark ettim. Bu işte yukarıda saydığım meslektaşlarımdan daha şanslıyım; çünkü yaşadığım çağın imkânları sayesinde çok daha geniş bir coğrafyaya -tüm dünyanın müziğine- ulaşabiliyorum. Etnik müziğin pek çok dalı ilgimi çekiyor. İlgimi çeken her şeyi öğrenmek için iştahla mesai harcıyorum. Geçenlerde kanım kaynadı, işi gücü bırakıp haftalarca boogie-woogie dinledim ve çalıştım. Klasik müzikte, cazda ve Türk müziğinde eşit derecede kendimi bulduğum, duygularımı yansıtabildiğim malzemeler var. Bir Mersinli olarak, gönül telimi en çok titretenlerden birisi Johann Strauss ve çağdaşlarının Viyana dans müzikleridir. Kendimi oyun havalarımıza hissettiğim kadar yakın hissediyorum bu müziğe. Taurus Mountains albümü bolca doğaçlama içerdiği için bu zihniyetle beste yapmanın yanı sıra benimle benzer birikime sahip sentez ustalarıyla çalışmayı seçtim.
Bir dinleyici tahayyülünüz var mı?
Kültürlü, meraklı ve tutkulu dinleyici. Şöhrete, etikete, imaja değil sadece müziğe, içeriğe tapan dinleyici. Hem bildiğine, sevdiğine bağlı, hem de açık fikirli, yeni şeyler tanımaya açık. Geleneğe de yeniliğe de hakkını veren dinleyici. Mümkün olduğunca zor beğensin, beni ve tüm meslektaşlarımı zorlasın, hep daha iyisini talep etsin, içerik yoksunluğunu vitrinle örtmeye çalışanlara kanmasın. Böylece vitrinden ekmek yiyen meslektaşlarım da makyajı bir kenara bırakıp kendilerini müzikal olarak geliştirmeye versinler. Çalışan yapar. Hiçbir şey için geç değil. Böyle dinleyiciler az ama var. Çocuklarımıza iyi ve doğru eğitim verirsek zamanla çoğalırlar.
Yaptığınız müzik köklerini nereden alıyor?
Dünyadaki tüm genler aynı kökten geldiği gibi kültürlerimiz de aynı kökten geliyor. Antropoloji, insanın Afrika’da doğup oradan tüm dünyaya yayıldığını söyler. Müzik de atalarımızla birlikte aynı göç yollarını izlemiş olmalı. Taş devrinde atalarımız canı yandığı veya kalbi kırıldığı zaman inliyordu, tıpkı bizim gibi. Derken bu bağırtılar, iniltiler yavaş yavaş estetize oldu. Ağıtlar, şarkılar doğdu. Sevinince eminim ki bizim gibi coşup zıplıyorlardı, sevinç çığlıkları atıyorlardı, bir şeylere vuruyorlardı. İster istemez bunlar da zamanla estetize oldu. Ritmik hareketler gelişti. Danslar ve daha başka şarkılar doğdu. Daha sonra çalgılar doğdu ve gelişti. Zamanla 2-3 notalı dizicikler, sonra 5 ve sonra 7 sesli diziler doğdu. Dünyanın yer yanında 2, 3 ve 5 sesli (pentatonik) diziler üzerine kurulu ilkel şarkılar vardır. Bunları, Afrika’dan çoktan çıkıp Asya ve Amerika’ya ulaşmış atalarımız, ulaştıkları yerlerde geliştirmiş olabilirler. Bugün çoğumuzun ağırlıklı olarak kullandığı 7 sesli dizilere geçiş ise tam olarak ne zaman, nerede oldu, bu etnomüzikolojinin vermesi gereken bir cevap. Ancak benim gibi pek çok müzik türünü uzun süre inceleyen herkese kendiliğinden malum oluyordur ki Karcığar, Saba gibi karmaşık yapılı makamların kökleri Ionian ve Dorian gibi basit yapılı modlara dayalı. Bunların kökleriyse müzik araştırmacıları tarafından Antik Yunan’a, Dorlar’a, Frigyalılar’a, Hititler’e, yani Anadolu’ya dayandırılır. Albümüme ismine veren Toros Dağları, Afrika’dan Kuzeye, Anadolu’ya çıkarken karşılaşılan ilk duraklardan birisi. Yani bilim daha farklı bulgular ortaya çıkarana kadar en gerçekçi tahminle benim ve 7 sesli dizilerle çalışan herkesin (yani Türk müziğinin, klasik müziğin ve tüm geleneksel Avrupa müziklerinin) kökeninde Anadolu var.
Türkiye’de bu müziğe benzer başka hangi albümler var?
Türk müziğinin caz alt yapısıyla işlenmesi konusunda bana ilham kaynağı olanlar arasında Laço Tayfa’nın ilk albümü var. Türk müziğinin klasik Batı alt yapısıyla işlenmesi konusunda çalışan ve takdir ettiğim Ozan Yarman, Mehmet Ali Sanlıkol ve Oğuzhan Balcı var. Benim eski grubum Tanini’yle yaptığımız albümler var. Benim daha önce çıkan Şehir Hayatı albümüm var. Ancak bunların hiçbiri Taurus Mountains’taki kadar geniş bir sentez alanını kapsamıyor. Kapsamlı olarak araştırmadım ama bazı açılardan bu albümle çıtayı yükseltmiş olabiliriz. (Gülümsüyor)
Öğrencilik yıllarınızdan beri "bilinmeyen besteciler", "Türk bestecileri", "kadın besteciler" gibi konularda araştırma yapıp açıklamalı konserler veriyorsunuz. "Kadın besteciler"le ilgili araştırmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Ben Klasik Batı Müziği’nde, cazda ve Türk Sanat Müziği’nde eser vermiş kadın bestecileri araştırdım. İnternetten bunların bulabildiğim notalarını derledim ve birkaç yıl önce bunlardan oluşan her üç müzik türünü kapsayan resitaller verdim. Malum; kadın, erkeklerin yönettiği dünyanın her yerinde yakın zamanlara kadar ikinci sınıf vatandaş veya köle statüsündeydi. Bazı yerlerde halen öyle. Dolayısıyla kadınların beste yapması yakın zamanlara kadar Doğu’da da, Batı’da da hoş karşılanan bir şey değildi. Yapsa bile bunu meslek edinmesi hoş karşılanmıyor, en iyi ihtimalle bunu amatör bir uğraş olarak sürdürmesine izin veriliyordu. Batı’da en çok öne çıkan isim Clara Schumann: 19. yüzyılda tüm bu tabulara göğüs gererek başarılı bir profesyonel piyanist ve besteci kariyeri sürdürebilmiş, kendini camiaya kabul ettirmiş, özellikle piyanistliğiyle ailesini geçindirmiş, sekiz çocuk annesi, olağanüstü bir kadın. Onunla birlikte müziklerini severek çaldığım Sophie Menter, Cécile Chaminade, Fanny Mendelssohn ve niceleri var. Bunlar sadece 19. yüzyıl bestecileri. Avrupa’da Orta Çağ’dan bile eserleri günümüze kalan kadın besteciler var. Caz, klasik müziğe nazaran daha genç bir tür olduğu için, bu alanda daha az isim var. Hele ki bugün ismini duyduklarımız, günümüzün modern koşulları sayesinde camiada yer edinme konusunda geçmişteki hemcinslerinden daha şanslı. İlk zamanlarda tabii ki onlar da müthiş bir var olma mücadelesi verdiler. Nice yetenekler isim yapamadan, hatta imkânsızlıklar yüzünden potansiyellerinin gereğini hayata geçiremeden heba oldu gitti. Türk müziğinde de durum aynı. Bugün eserleri en çok bilinen ve seslendirilenler arasında Kevser Hanım (Nihâvend Longa), Neveser Kökdeş (Ruhumda Neşe Hayale Daldım), Faize Ergin (Kız Sen Geldin Çerkeş’ten) var. Daha önceki kuşaklar, mesela III. Selim zamanının saray kadınlarından Dilhayat Kalfa hakkında iki, üç eseri dışında hiçbir şey bilmiyoruz.
Peace’in kompozisyonuna ve Grocery Walk’un da adına takılı kaldım. Sizin için albümde öne çıkanlar nedir?
Başlıklar hakkında öncelikle şunu söylemeliyim: Ben ABD’de dokuz yıl yaşadım, iyi derecede İngilizce bilirim; ama bu dili sadece ana dilimi bilmeyenlerle iletişim kurarken kullanırım. Yabancı bir dili kendiminkine üstün gördüğüm için daha şık tınladığını düşündüğüm için değil. Yapımcımın önerisine uyarak albümün yurt dışında tanınmasını kolaylaştırmak amacıyla albüme ve parçalara Türkçe başlıklar verdim. "Peace" yani "barış", ülkem ve gezegenim için dileklerimi anlatıyor: "Yurtta sulh, cihanda sulh."
"Grocery Walk", yani "Bakkala Gidiş"i, bir akşam bakkala içki almaya giderken keyiflenerek besteledim (gülümsüyor). Albümdeki her parçanın ayrı bir değeri var benim için. "Philosophy"nin ("Felsefe"nin) girişi albümü özetliyor: Klasik, caz, alaturka bir arada. "Grocery Walk", Murat’ın çelloda kendi kendisiyle (pizz-arco/Batı-Doğu) düet yapmasıyla öne çıkıyor. "Dolphins"de ("Yunuslar"da) Erdem, baterisiyle yıllardır hayal ettiğim ama kimseye yaptıramadığım 7/8 soloyu attı!
Önümüzdeki günlerde konser var mı?
Ne yazık ki şu an için görünürde Toker Trio’nun Taurus Mountains projesinin bir konseri yok. Henüz çok yeni bir proje. İlerleyen günlerde mutlaka konserler çıkacaktır. 25 Ocak’ta İstanbul’da Pera Müzesi’nde solo klavsenle** halk türkülerimizi çalacağım (Türk müzik tarihinde bir ilk). 28 Ocak’ta Ankara’da Oran’da Çankaya Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde "Prens Ahmed’in Maceraları" adlı tarihi sessiz animasyon filmine doğaçlama müzik yapacağım. 22 Şubat’ta İstanbul’da Borusan Müzikevi’nde yedi kişilik bir grupla "Şehir Hayatı" projemin*** konseri var.
Sizi nasıl takip edebiliriz?
Hakan Ali Toker: Hakan Ali Toker adıyla Facebook (kişisel ve sanatçı sayfası), Instagram, Twitter ve LinkedIn hesaplarım var. Tüm konserlerimi buralardan duyuruyorum. Hepsini topluca görmek için hakanalitoker.com etkinlik sayfası var.****
Albüm Adı: Taurus Mountains
Sanatçı: Hakan A. Toker
Yayın Tarihi: 06.12.2019
Tarz: Caz-Dünya Müziği
Yayınlama Şekli: Online Müzik Servisleri
Piyano: Hakan Ali Toker
Çello: Murat Süngü
Davul: Erdem Göymen
Besteci: Hakan Ali Toker
Kayıt: Pb Müzik Stüdyosu
Müzik yapımcısı, KMM (kayıt, mix, mastering): Hakan Kurşun
Şirket: Pb Müzik
Parçalar:
01 Gymnopedie Orientale
02 Peace
03 This or That
04 Philosophy
05 Dolphins
06 Tongue Twister
07 A New Day
08 Bosphorus Dreams
09 Covergency
10 Grocery Walk
*Huysuz ve Tatlı Kadın
**Bülbülüm Altın Kafeste
***Şehir Hayatı
****Toker Messing Around with Beethoven - Moonlight Sonata