Kim bilir kaçıncı kez yazıyorum.Türkiye'de barış ve demokrasiye kapı açılması için birinci önceliksır değil:Erdoğan'a seçim sandığında güle güle demek!Ama bunun için de Altılı Muhalefet'inHDP ile dirsek teması -ya da işbirliği- içindeseçimlere gitmesi gerekiyor.Bu bir ilk adım.Ama asıl bundan sonrasının çok dikkatli planlanması, programlanması lazım.Çünkü Türkiye'de bazı alanlarınartık beklemeye tahammülü kalmadı.Bunların en başında enflasyon canavarının teslim almaya başladığı ekonomi geliyor.Türkiye derin bir ekonomik kriz içinde!Bu konuda Altılı Masa ne kadar hazırlıklı?..
Ekonomiyi yıllardır çok yakın markajda tutan-ve devlet tecrübesi de olan- yakın bir dosttangeçen gün şöyle bir mesaj aldım:
İyi Parti Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bilge Yılmaz, Sözcü'de Ruhat Mengü ile söyleşisinde ilginç şeyler söylemiş:
"Kısacası eğer Türkiye bir noktada sermaye kontrolüne geçmezse bu şekilde doları tutmak mümkün değil. Hatta yazayları Türkiye'ye nispeten turizm aylarındayabancı paranın çok geldiği aylardır, bunun sonbaharı, kışı var. Maalesef bunun dışında Türkiye'nin kısa vadeli borçlarının bir kısmınınyenilenmeyeceğini düşünüyorum. O da bizim tekrar dolara olan ihtiyacımızı arttıracak. Bu şartlar altında az bulunan bir şeyin fiyatı artar, Türkiye'de de dolar sıkıntısı olduğu için uzun vadededolar fiyatının –tam teşekküllü olaraksermaye kontrolüne gidilmezse- artacağı aşikâr."
Bu görüş Bilge Yılmaz'ın kişisel görüşüysesorun olmaz. Ama eğer İyi Parti bugörüşteyse ve hatta bu görüş 6'lı Masa'nın genel görüşü olacaksa o zaman ciddi sorunvar demektir. Yılmaz'ın ‘tam teşekküllüsermaye kontrolü'nden ne kastettiğini tam olarak bilmesek de, bu söylem bizisabit kur – kambiyo kontrolüve izinli döviz alım satımı aşamasına götürür.Bir başka deyişle Türkiye, Türk Lirası'nınkonvertibilitesinden vazgeçecek demektir.Bunun sonucunda isteyen istediği gibidöviz alamayacak demektir.
O zaman bankalarda döviz mevduatlarınınne olacağı sorusu ortaya çıkar. Bu, bir rejim değişikliği ve 1980öncesine dönüş anlamına gelir. Böyle bir hamle zaten giderek Batı'dan uzaklaşan Türkiye'nin Batı'yla kalan sonbağlantılarını da yok eder.
Sorunu çözmenin yolu, iktidarın defalarca deneyip sonuç alamadığı yasaklamaları, tanzim girişimlerinitaklit etmek değil, doğru ekonomipolitikalarını uygulamaktır.Ve şurası çok açık ki, Millet İttifakı'ndakimin hangi görevde olacağı meselesibugünden çözümlenemezse, her şey birbirine karışacak.
Bu satırlar, Erdoğan sonrasının ekonomiye ilişkin güçlüklerine işaret ediyor.Evet, Erdoğan gitmeden işler yoluna girmez,bunun için Erdoğan'ın seçim sandığında yenilmesi önşarttır.Ama yetmez!Bunun yetmeyeceğinin ve ekonomide düzelmenin zaman alacağının izleri, Prof. Daron Acemoğlu'nun MedyaScope'daRuşen Çakır'la yaptığı söyleşide de var.Değerli iktisatçının şu sözlerinin altını özellikle çizdim:
Enflasyon şu ânda devlet istatistiklerine göre yüzde 80 ama anladığım kadarıyla bunundetaylarına bakan çoğu insan, enflasyonunyüzde 140-150'lerde olduğunu düşünüyor. Enflasyonun böyle olduğu bir yerde, özel sektörde borçluluk problemi, bankalardakredi problemi olan bir yerde, bir anda reel faizleri arttırarak ve doğru politikaya giderek hemen büyüyeceğiz diye bir şey yok. Bu vakit alan bir şey. Seçimden sonra da kim gelirse gelsinekonomi birden fırlayacak diyebir şey yok. Bir düzelme süreci lazım. Ekonominin sağlığı sadece faiz politikasıyla belirlenmiyor. Ekonomik kurumlar, politik kurumlar, güven, yargı sistemine olan güven, eğitim… Bunlar da çok önemli. Türkiye bu açılardan son zamanlarda çok büyük darbeler yedi. Bunlar da hemenbir iki günde hallolacak şeyler değil.Bir kere, dışarıdan kaynak gelmesi lazım.Dışarıdan kaynak gelmesi için dışarıdaki insanların hükümete ve kurumlara güven duymaları lazım. İçeriden yatırım olması lazım. Türkiye'de inşaat sektörü dışındaki sektörlerin çok büyük bir yatırım problemi var. Bu yatırımın yapılması için kaynak lazımama bunun için aynı zamanda güven lazım. Bu kadar zaman içinde kurumlarbağımsızlığını kaybettikten sonra, faiz politikası bu kadar zıt gittiktensonra, birdenbire, "Bunu değiştireceğiz,güven gelecek" demek pek kolay bir şey değil. O yüzden, sanki "bir anda bir düğmeye basacağızda ekonomi başka bir yola girecek" diyedüşünülmesin. Bu o kadar kolay değil. Güvenin yeniden gelmesi lazım. Kurumların kuvvetlenmesi lazım. Bilançoların düzelmesi lazım… Bu bir süreç. Bunu bir süreç olarak görmemiz lazım. Bu sürecin başından başlayarak sağlıklı adımlar atılabilir. Bu konunun tabii ki dikkatli olarak planlanması lazım. Merkez Bankası'nın bağımsızlığı nasıl sağlanacak?.. Yargının bağımsızlığı nasıl sağlanacak?..Ekonomik kurumlar nasıl düzeltilecek?..Bu planlar uygulandığı ve kaynaklar dabulunduğu sürece doğru adımlarınatılması çok önemli. Ama her şey bir günde birdenbire cennete dönecek fikri çok gerçekçi bir yaklaşım olmayacak.
Yarın toplanacak Altılı Muhalefet Masası'nın dikkatine...