Sabah vakti, Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım isimli kitabımın sayfaları arasında dolaşırken karşıma çıktı Shakespeare’in bu sözü: “Bütün dünler, bugünleri aydınlatan fenerlerdir!” Yazıyı kurtardın, dedim kendi kendime. Bakıyorum, seçimi açık ara kazanan AKP’nin ağzından bal damlıyor. Herkesi kucaklamak... Yeni sayfa, beyaz sayfa... Mevlana... Birlik bütünlük... Kucaklayıcı olmak... İktidarın bu 1 Kasım sonrası söylemi karşılıksız da kalmıyor. İş âleminden, medya köşelerinden fabrika ayarlarına geri dönüş diyerek, kendini yeni döneme adapte etmeye dönük ince ayar gayretleri dikkat çekiyor. Olabilir. Ya da seçim sandığından güçlü bir iktidarın çıktığı her dönemde genellikle böyle bir hava eser, estirilir. Balkon konuşmaları yapılır. Barış, kardeşlik mesajları verilir. Herkesi kucaklıyoruz, denir. Yine öyle oldu. Peki, kötü mü oldu HC?.. Hayır, o ‘balkon’dan savaş ilanı yapılmadığına göre iyi de oldu.
AKP’nin ağzından bal damlıyor. İş âleminden, medya köşelerinden ‘fabrika ayarlarına geri dönüş’ diyerek ince ayar gayretleri dikkat çekiyor
Ama yazımın burasında durup, bir noktaya işaret etmek istiyorum. Ahmet Davutoğlu seçim gecesi balkonda kardeşlik konuşmasını yapıyordu. Arkasında AKP büyükleri sıralanmıştı. Bir ara kamera balkonun sağ tarafına doğru kaydı, birini hızla zumladı, sonra çabucak yine Davutoğlu’na döndü. Kameraman bu zumu bilerek mi yaptı, yoksa raslantı mıydı, sorunun yanıtını kendisi biliyor. Zumlanan kişi, Hürriyet gazetesine yönelik saldırıların elebaşısı olan eski AKP milletvekiliydi. Hani o, Ahmet Hakan’ı evinin önünde dövmediği için hayıflanan kabadayı... AKP Gençlik Kolları’yla, Osmanlı Ocakları’yla içiçe olan o kabadayı da ‘balkon’daydı, Davutoğlu kardeşlik konuşmasını yaparken... Tekrar yazıma dönüyorum.
2011 seçimlerinin ardından Erdoğan’ın ağzından da bal damlamıştı. N’oldu sonra?.. Toplumu sürekli germedi mi, düşman cephelere bölmedi mi?
Seçim sonrasının bu beyaz sayfa nutuklarını, kardeşlik ve Mevlana söylemlerini o kadar çok dinledim ki, artık hiç heyecanlanmıyorum. Yakın geçmiş çok taze. O kadar çok şey yaşadık ki. Demokrasi çiğnendi. Hukuk ayaklar altına alındı. Yargı bağımsızlığı dibe vurdu. İfade özgürlüğü hiçe sayıldı. Medya bağımsızlığı yerle bir edildi. Barış diye diye barış katledildi. Mülkiyet hakkı gasbedildi. O kadar çok örnek var ki. AKP ayrıca, 2011 genel seçimlerinde de yüzde 49,8 oyla tek başına iktidara gelmişti. O gece de Tayyip Erdoğan’ın ağzından ‘balkon’da bal damlamıştı. N’oldu sonra?.. Dört yıl boyunca toplumu sürekli germedi mi, kutuplaştırmadı mı, düşman cephelere bölmedi mi? Demokrasi, hukukun üstünlüğü, hak ve özgürlük konularında Türkiye’yi adım adım geriye götüren Erdoğan olmadı mı? Evet, Erdoğan’ın ta kendisiydi bütün bunları yapan... Müthiş bir güç zehirlenmesi ve iktidar kibri içinde koca memleketi hallaç pamuğu gibi attı. Koca bir Saray yaptırıp, Sultan’laştı. Daha doğru deyişle: Despotlaştı! Erdoğan’ın yakın geçmişi böyle. İşte, bu yakın geçmişe bakınca, 1 Kasım gecesinin kardeşlik ve barış şarkıları benim kulağıma hoş da gelmiyor, inandırıcı da gelmiyor, hiç güven de vermiyor.
Erdoğan’la yol arkadaşlığı yapmak isteyenlerin yolu açık olsun. Erdoğan’ın yolu bana kapalı! Çünkü, o yol demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, barış ve kardeşliğe açılmıyor. Çünkü, Erdoğan’ın yolunda benim önemsediğim duraklar yok. Shakespeare’in dediği gibi: “Bütün dünler, bugünleri aydınlatan fenerlerdir!” Onun içindir ki, “Saray’daki Sultan düzeni”nden bu memlekete iyilikler geleceğini sanmıyorum. Kimse kendini kandırmasın.
DİPNOT Yazımın son satırlarını yazarken NOKTA dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven ile Yazı İşleri Müdürü Murat Çapan'ın tutuklandıkları haberi geldi. Öte yandan el konan Bugün TV ve Kanaltürk ile Bugün ve Millet gazetelerinden 58 kişinin işine kayyum tarafından son verildi. Gazeteci milletinin Allah yardımcısı olsun.