O kadar açıkları var ki. O kadar yolsuzluk var ki. Rüşvet, hırsızlık paçalardan öylesine akıyor ki... Bunun içindir ki, Sayıştay Kanunu'nda geriye gidildi, Kamu İhale Kanunu defalarca değiştirildi. Bunun içindir ki, Tayyip Erdoğan, Danıştay’a onu değil bunu başkan yapacaksın, o işadamını beraat ettiremezsin, mahkûm edeceksin, diye buyuruyor.
Bunun içindir ki, Erdoğan bir telefonla haber attırıyor, program sansürletiyor, yandaş medya düzenini dizayn ederken havuza para atmaları için işadamlarına buyuruyor... Peki özellikle hukuka aykırı yollardan elde edilen ses kayıtlarının yayımlanması, medya özgürlüğü çerçevesine girer mi? AİHM bu güncel soruya önemli bir yanıt veriyor.
Ses kayıtları, tapeler...
Bir konuda kimsenin kuşkusu olmasın.
Yarının demokrasi tarihi bu zorunlu durağa uğramadan yazılamayacak.
Tayyip Erdoğan’ın demokrasi içindeki karanlık yeri, bu durakta mola vermeden tam aydınlanmayacak.
Pazar günü akşama doğru yeni ses kayıtları düştü internete.
Üç tanesi, Başbakan Erdoğan’la oğlu Bilal Erdoğan ve damadı Berat Albayrak arasındaydı.
Biri, AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli’yle Başbakan Erdoğan'ın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan arasında geçiyordu ve konusu Sayıştay’dı.
İlk üç ses kaydı, malum olanı bir kez daha herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde sergiliyor:
‘Yandaş medya’da asıl patron ya da büyük patron Tayyip Erdoğan’dan başkası değil.
Tayyip Erdoğan’la Bilal Erdoğan telefonda konuşuyorlar. Konu, SKYTürk televizyonuyla Akşam ve Güneş gazetelerinin satışı…
İkinci sohbet, Erdoğan’la damadı Berat Albayrak arasında geçiyor ve Sabah-ATV grubunun oluşturulacak yeni ortaklığa satılması konuşuluyor.
Baba-oğul ve kayınpeder-damat arasındaki diyaloglar, tarafların konuya her bakımdan nasıl ince ince hakim olduklarını gösteriyor.
Üslup gerçekten şaşırtıcı.
Kendilerinden öylesine emin bir havada konuşuyorlar ki, diğer patronların kâğıt üstünde kaldıkları hemen anlaşılıyor.
Şöyle de söylenebilir:
O ‘sözde’ patronlar sadece parayı verecek, düdüğü ise babalar, oğullar, damat beyler çalacaktı.
Diyalogların ele verdiği hakikat buydu.
Erdoğan’ın ‘medya düzeni’nin nasıl işlediğine ışık tutan bir başka ses kaydı da yine baba-oğul arasında geçiyordu.
Bu defa, işin içinde MİT vardı.
Bilal Erdoğan, ‘yandaş medya’ için babasından MİT desteği istiyor, “MİT’ten yeni malzeme beklendiği”ni telefonda ‘babacığı’na iletiyor.
Ne zaman?
17 Aralık’ın ertesi günü.
18 Aralık 2013’te baba-oğul arasında geçen telefon konuşmasının bazı bölümleri aşağıda.
Başbakan Erdoğan:
"Ciddi bir medya desteği lazım."
Bilal Erdoğan:
"Manşetleri göreceksin inşallah. Takvim gazetesi 'Vaiz Lobisi' diye manşet attı. Sabah gazetesi, 'Kaset olmadı, dosya verelim.”
Ekliyor Bilal Erdoğan:
“Onlar tamamen hazır babacım. Şu an sizin talimatlarınızı bekliyorlar. En tepeden vurmaya başlayacaklar.”
Başbakan Erdoğan:
“Tamam canım, ne varsa ellerinde gireceğiz, onun şeyi yok.”
Bilal Erdoğan:
“Hele bir de bize biraz malzeme gelse diyorlar MİT’ten…”
Başbakan Erdoğan:
“Bakacağız. Bizden malzemeye daha çok ulaşıyor işte…"
Bu kadar açık.
Başbakan’dan, ‘patron’dan talimat bekleyen medya…
MİT’ten yeni malzeme bekleyen medya…
Elbette şaşırtıcı değil.
Tayyip Erdoğan’ın malum medya düzeni!
Ya da sanki Tayyip Erdoğan’la ailesinin iktidar oyuncağı olan bir medya düzeni…
Oysa, demokrasilerde medya iktidarların oyuncağı değildir, bağımsız ve özgürdür medya...
Bu memlekette Erdoğan’ın rejimi nasıl kendi oyun alanı hâline getirdiğini, kurumları nasıl yozlaştırdığını, her şeyi nasıl şeffaf kurallar yerine iki dudağının arasından çıkacak sözlere tabi kıldığını gösteren bir başka ses kaydı da, yine geçen pazar günü Sayıştay’la ilgiliydi.
Konuşan taraflardan biri, AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, diğeri Başbakan Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan.
Konu Sayıştay’ın 2012 raporlarıyla ilgili.
Canikli, kamu kurumlarının denetlemesiyle ilgili olarak şöyle diyor:
“Şu anda hükümet korumasız tam anlamıyla. Kapsamlı bir çalışma yapılması lazım çok acil…”
Yine AK Parti Grup Başkanvekili Canikli, parlamento adına denetim yapan Sayıştay’a kanunla verilen yetkilerin vakit geçirilmeden geri alınması gerektiğini savunuyor.
Canikli devam ediyor:
“İnanılmaz şeyler olacak. Affedersin, kıçı kırık bir Sayıştay denetçisi geliyor. Projeyi değerlendiriyor ve karar veriyor. Böyle bir rezalet olur mu yaa?”
Canikli ekliyor:
“Beyefendi talimat verdi! Şimdi var ya bu raporlar gelmiş olsaydı Hasan Bey… İyi ki gelmedi. Çünkü raporlar çok berbat. Yani hükümeti ciddi anlamda...'
‘Beyefendi’nin Özel Kalem Müdürü Hasan Bey:
“Bizi Meclis'te duman ederlerdi.”
Nurettin Canikli:
“Tepeden tırnağa bu kanunu değiştirmemiz lazım. Eski sisteme geçmemiz lazım. 2013 raporlarında müthiş şeyler varmış… Zaman daraldı, zamanımız çok daraldı…"
Başbakan’ın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan noktayı koyuyor:
“İleride herkesi mahkemelerde süründürürler Başkan’ım.”
İşte, zurnanın zırt dediği yer tam da burası.
Her şey, Sayıştay’la ilgili şu üç cümlede toplanıyor:
“İleride herkesi mahkemelerde süründürürler.”
“Kanunu tepeden tırnağa değiştirmemiz lazım."
“Eski sisteme geçmemiz şart!”
Başbakan Erdoğan’ın Grup Başkanvekili’yle Özel Kalem Müdürü arasında geçen bu konuşma, Erdoğan’daki demokrasi korkusu nedir, nereden kaynaklanıyor sorusunun açık yanıtıdır.
Çünkü demokrasi, çünkü hukuk kuralları, çünkü demokratik hukuk devletinin gerektirdiği şeffaflık kapıyı çaldığında, kendisinden hesap sorulacağını çok iyi biliyor Erdoğan.
Millet iradesi, millet iradesi diye meydanlarda nutuk atmaya bayılan Tayyip Erdoğan, milletin ödediği vergilerin Meclis adına nasıl harcandığını denetlemekle görevli Sayıştay’ı iğdiş ediyor.
Askeri harcamalar nasıl Sayıştay denetiminden kaçırılıyorsa, şimdi de Erdoğan iktidarının kamu harcamaları, akçalı işleri Sayıştay denetiminden uzak tutulmak isteniyor.
Neden?
O kadar açıkları var ki.
O kadar yolsuzluk var ki.
Rüşvet, hırsızlık paçalardan öylesine akıyor ki.
Bunun içindir ki, Sayıştay Kanunu değiştirildi, eskiye gidildi, AB standartları boşlandı.
Bunun içindir ki, Kamu İhale Kanunu defalarca değiştirildi, AB standartları boşlandı.
Bunun içindir ki, Tayyip Erdoğan, ihaleyi ona değil buna vereceksin, diye buyuruyor.
Bunun içindir ki, Tayyip Erdoğan, Danıştay’a onu değil bunu başkan yapacaksın, diye buyuruyor.
Bunun içindir ki, Tayyip Erdoğan, o işadamını beraat ettiremezsin, mahkûm edeceksin, diye buyuruyor.
Bunun içindir ki, Tayyip Erdoğan, yandaş medya düzenini dizayn ederken havuza para atmaları için işadamlarına buyuruyor.
Bunun içindir ki, Tayyip Erdoğan, bir telefonla haber attırıyor, program sansürlüyor, gazeteci kovduruyor, gazete patronunu ağlatana kadar ona buyuruyor.
Bunların hepsi Erdoğan’ın ‘demokrasi korkusu’ndan kaynaklanıyor.
Bunların çoğunun anayasal suç olduğunu, Yüce Divan’lık suçlar olduğunu bildiği içindir ki, korkuyor hukukun üstünlüğü rejiminden…
Kuvvetler ayrılığıydı, bağımsız yargıydı, bağımsız medyaydı, şeffaf ihale düzeniydi, Sayıştay denetimiydi, hiçbirini takmıyor Tayyip Erdoğan…
Güncel bir konu var:
Ses kayıtları ve ifade özgürlüğü.
Özellikle hukuka aykırı yollardan elde edilen ses kayıtlarının yayımlanması, medya özgürlüğü çerçevesine girer mi?
Kamu yararı, kamu çıkarı varsa, bu sorunun yanıtı 'evet'tir.
Bu konuda, kısa adı AİHM olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı ve CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen’in Milliyet’te çıkan 8 Mart 2014 tarihli yazısı okunabilir.
Bazı bölümler şöyle:
“Hukuka aykırı yollardan elde edilen ses kayıtlarının medyada yayınlanması ifade özgürlüğü kapsamına girer mi? AİHM kararları bu soruya ışık tutmak bakımından yararlı olabilir.
AİHM kararlarında yer alan bu konu ile ilgili temel ilkeleri şöyle özetleyebiliriz:
- Demokratik toplumlarda halkın bilgi alma hakkı vardır.
- Basın özgürlüğü belirli bir ölçüde abartmayı hatta tahriki de içerir.
- Kamu çıkarını ilgilendiren konularda bu özgürlüğün sınırlandırılması ancak çok istisnai olarak kabul edilebilir.
- Siyasetçilerin eleştirilmesinin sınırları normal bir bireye kıyasla daha geniştir.
AİHM’nin konuya ilişkin kararları açıktır.
Hukuka aykırı elde edilmiş kayıtlar söz konusu olsa bile, kamuoyunu ilgilendiren bir konu olduğu takdirde AİHM dengeyi basın özgürlüğü lehinde kuruyor.”
Twitter: @HSNCML