Biri, Galip Ensarioğlu. AKP Diyarbakır Milletvekili. Diğeri, anayasa profesörü Burhan Kuzu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hukuki konularda Saray’daki başdanışmanı. A Haber kanalındaki bir programda geçen akşam konuşuyorlar. Ensarioğlu diyor ki: “Mevcut parlamenter sistem en fazla bizim işimize gelir. Meclis bizde... AK Parti hükümetini Meclis’te ne diye denetleyeceğiz ki?” Yüzünde hafif alaycı bir ifade, ekliyor: “Yasama bizde... Yürütme bizde... Yargı bizde... Her şey bizde...” Anayasa profesörü başdanışman da, yüzünde alaycı bir gülümseme, Ensarioğlu’na omuz veriyor: “Oğlan bizim, kız bizim, niye denetleyelim ki?..” Demek ki neymiş?
AKP’li Ensarioğlu, “Parlamenter sistem en fazla bizim işimize gelir. Yasama bizde... Yürütme bizde... Yargı bizde” diyor...
Bugünkü parlamenter sistem en çok AKP’nin işine gelirmiş... Neden öyleymiş?.. Çünkü her şey AKP’nin elindeymiş... Yürütme de... Yasama da... Yargı da... Tümü onların elindeymiş... Biri, AKP’nin önde gelen milletvekillerinden... Öteki de anayasa profesörü ve Saray’da başdanışman... Doğru mu söylüyorlar? Evet. Doğru söylüyor ama yanlış biliyor hazretler. Bütün erklerin tek odakta toplandığı yerde parlamenter sistem de yoktur, demokrasi de... Evet, bugün yürütme de, yasama da, yargı da, yani bütün erkler AKP iktidarının -daha doğru deyişle Saray’ın elinde- toplanmış durumda. Kuvvetler ayrılığı yok artık. Yargı bağımsızlığı ölümcül darbeler yemeye devam ediyor. Cumhurbaşka Erdoğan, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayacağını söylemekle yetinmiyor, mahkemelere de talimat yağdırabiliyor: “Anayasa Mahkemesi’ne dirensene kardeşim!” Yargı bağımsızlığının yerlerde süründüğü, kuvvetler ayrılığının güme gittiği bir yerde parlamenter sistem olabilir mi? Demokrasi olabilir mi? Elbette hayır. Ancak despotizm olur. Dikta olur. Bu kafayla yapılacak bir anayasa değişikliğiyle gidilecek ‘başkanlık sistemi’nin de demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olmaz. Bugünkünden çok daha beter despotluk olur, dikta olur. Çünkü, bugünkü yetkiler Saray’daki Sultan’a yetmiyor. Daha fazlasını istiyor. Galip Ensarioğlu, “Yasama bizde... Yürütme bizde... Yargı bizde... Her şey bizde...” dese de, Erdoğan tüm ipleri sımsıkı elinde toplamanın peşinde.
Ensarioğlu doğru söylüyor, ama yanlış biliyor. Bütün erklerin tek odakta toplandığı yerde parlamenter sistem de yoktur, demokrasi de...
Burhan Kuzu, “Oğlan bizim, kız bizim, daha ne olacak” dese de, Erdoğan’a yetmiyor. Dün hâlâ bağırıyordu Avukatlar Günü’nde. Bir yandan Davutoğlu’na ayar çekiyor, diğer yandan yargıya talimat veriyordu: “Son zamanlarda efendim işte neymiş, akademisyenler tutuksuz yargılansınmış... Suçluysa, yardım ettiyse tutuklu yargılanacak.” Söyleyin Allah aşkına! Bağımsız yargı bu kafanın neresinde? Kuvvetler ayrılığı neresinde? Hukukun üstünlüğü neresinde? Yazın bir kenara, bir defa daha: Bu kafayla demokrasi olmaz. Çünkü, bu kafada ifade özgürlüğü yok. Bu kafada farklılıklara saygı yok. Hukuk devleti yok. Bu kafayla Türkiye, büyük bir hızla Batı’yı Batı yapan değerlerden uzaklaşıyor. Yüzünü Batı’dan Doğu’ya dönüyor. Türkiye hızla kutuplaşıyor, keskin cephelere bölünüyor. Bir bataklığa doğru sürükleniyor. Susacak mıyız? Sinecek miyiz? Hayır. Demokrasiyi demokrasi yapan, hukuku hukuk yapan, özgürlüğü özgürlük yapan değerlerden taviz mi vereceğiz? Bin kere hayır. Yoksa, takıntılı suçlamalarıyla ‘kompleks’lenip, demokratik hak ve özgürlüklerin Saray tarafından her Allah’ın günü çiğnenmesine sessiz, kayıtsız kalmaya mı başlayacağız? Ufak ufak, usul usul ‘minder’den tüyecek miyiz yoksa?.. Allah yazdıysa bozsun! Despot’la kavga verilir, demokrasi kavgası, despot’la uzlaşılmaz! Bir avuç kalsan da...