Oynak disko müziğinin eşliğinde sahneye doğru yürümeye başladık Murat Sabuncu’yla. Tepemizde rengârenk ışıklar oynaşıyor. Marka Konferansı 2014. Murat soracak, ben de medyanın hâllerini anlatacağım. Biraz tedirginim. Bambaşka bir ortam. İş âleminin özellikle pazarlama bölümünden, medyadan, dijital dünyadan genç insanlar... Bu topluluk, sivri bir dilden siyaset dinlemeye acaba ne kadar hazır, tam kestiremiyorum. Noktasız virgülsüz ve de irticalen dalıyorum konuya. Aklımda kaldığı kadarıyla...
Mutsuzum. Gazeteci milleti nefes alamaz hâle geliyor. Gerçek gazetecilerden söz ediyorum, o gazeteci müsveddesi tetikçi takımından değil
Çaresiz, siyaset düşünmek zorundayız, zorundasınız. Çünkü sizin işiniz de siyasal istikrar ile çok yakından ilgili. Daha çok üretmek için... Daha çok satmak için... Daha iyi markalar, dünya markaları yaratmak için... ‘Siyasal istikrar’ lazım. İstikrar, ‘özgürlük’ten geçer. ‘Hukuk devleti’nden geçer. Bağımsız ve tarafsız yargıdan geçer. Bunlar olmadan ekonomik istikrar olmaz. Büyüme, kalkınma olmaz. Birinci sınıf demokrasi ve hukuk devleti olmadan birinci sınıf ekonomiler arasında yer alamaz Türkiye. Özgürlükten yoksun bir Türkiye’de dünya markalarının gerektirdiği yaratıcılık sergilenemez. Marka Konferansı 2014’ün yapıldığı bu rengârenk ortamın farklılığını anlamayan, çeşitliliğini reddeden zihniyet dünyalarının iktidarında, karanlığında yaratıcılık boğulur. İşte bunun için siyaset düşünmek zorundayız.
Ve yaratıcı özgürlüklerimize mutlaka sahip çıkmaktan başka çaremiz yok. Çünkü öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, özgürlüklerimiz çalınmak isteniyor. Rengârenk farklılıklar karartılmak isteniyor toplumda... Farklı olana saygısızlık kapkara dalgalar hâlinde yayılıyor. İşte bunun içindir ki: Gazeteci olarak çok mutsuzum. Bağımsız medya, özgür medya her geçen gün boğulmakta çünkü. Gazeteci milleti gün geçtikçe nefes alamaz hâle geliyor. 14 Aralık operasyonu ile demokrasi ve hukuk yeni bir darbe yedi. Özgürlüklerin böylesine kaba bir tasallut altında olduğu bir dönemde gazete milleti mutlu olamaz.
Daha hafta sonu, bir gazetemizde dört köşe yazarının eleştirel yazıları sansüre uğradı. O kadar ki, bir köşe yazarı yazısını çekti
Gerçek gazetecilerden söz ediyorum. İktidarın eteklerine tutunmuş o gazeteci müsveddesi tetikçi takımından değil. Evet öyle. Gerçek gazeteciler ancak özgürlük ortamında mutlu olabilir. Alo Fatih hatlarından Başbakan talimatıyla haberlerin atıldığı... Gazetecilerin işinden olduğu... Televizyon programlarının sansürlendiği... Gazete patronlarının Başbakan tarafından ağlatılıncaya kadar azarlandığı... Yine Başbakan tarafından genel yayın yönetmenlerinin belirlendiği... Yolsuzluk soruşturmalarına yayın yasaklarının konulduğu... Kısacası: Alo Fatih hatlarından neyin haber olduğuna, neyin yorum olduğuna dair iktidar talimatlarının yağdırıldığı siyasal ortamlarda gerçek gazeteci mesleğini doğru dürüst icra edemez. Mutsuz olur.
Bu hoyratlığa, bu despotluğa direneceğiz. Ve bu direnme hakkı her geçen gün çok daha fazla kullanılacak
Askeri darbe dönemlerinde de böyleydi. O dönemlerde emret komutanım gazeteciliği vardı. Emir demiri keserdi! ‘Sıkıyönetim’den bir telefonla gazeteler kapatılırdı. Haberler atılırdı. Yazarlar hapse gönderilirdi. Bugün de farklı değil. Askeri darbe dönemlerinden şimdi sivil darbe dönemine gelmiş bulunuyoruz. Şimdi de aman Beyefendi rahatsız olmasın gazeteciliği yaşanıyor. ‘Beyefendi’yi rahatsız etmeyecek haber ve yorumlar isteniyor. Sansür mekanizması böyle, acımasızca işletiliyor. Daha hafta sonu, 14 Aralık operasyonu patladığında, artık sadece adı büyükler arasında kalmış bir gazetemizde dört köşe yazarının eleştirel yazıları sansüre uğradı. Önce patron katında, sonra genel yayın yönetmeni eliyle tırpanlandı yazılar... O kadar ki, bir köşe yazarı yazısını çekti. Askeri değil, sivil darbe döneminin gazeteciliği de işte böyle... Emret komutanım gazeteciliğinden beyefendi rahatsız olmasın gazeteciliğine geldik saplandık.
Bu hoyratlığa, bu despotluğa elbette direneceğiz. Direnenler şimdiden var. Ve bu direnme hakkı her geçen gün çok daha fazla kullanılacak. Şunu bir kenara yazın lütfen. Özgürlük olmadan ne gazetecilik yapılır, ne dünya markaları yaratılır, ne de zenginlik ve refahın yürünür! Bunun içindir ki: Bu güzel dünyanın rengârenkliğinde özgürlüğün ipine hep birlikte sarılmak zorundayız. Özgürlük hırsızlarına geçit yok!
Marka Konferansı 2014’te, aşağı yukarı buna benzer bir şeyler söyledim konuşmamda. Fena alkış almadı, sevindim.