O görüntü belleğime çakıldı kaldı.İnsanlar cehennemi yaşıyor!İnsanlar çığlık çığlığa!İnsanlar feryat ediyor!İnsanlar cennette cehennemi yaşıyor!
Erdoğan'a gelince... Yüreği cayır cayır yanan insanlaraotobüsün üstünden çay paketleri fırlatıyor.Allah'ım sen aklıma mukayyet ol,diye mırıldanıyorum kendi kendime...Gözümün önünden hiç ama hiç gitmeyecek bu görüntü.Erdoğan'ın bu acıklı hali,Türkiye'nin ne kadar kötü yönetildiğinin,ne kadar ehil olmaktan uzak, beceriksiz ellerde olduğunu ele güne gösteriyor. Türkiye'nin kurumlarının bir Tek Adam yönetimiyle nasıl yerle bir edildiği yaşadığımız felaketlebir kez daha sergileniyor. Gerçekten akıl alır gibi değil.Sözün bittiği yerde çaresizlik derinleşiyor.Gözümüz kulağımız Ören'de.Ya termik santral yangını kontrolden çıkarsa...İnsanlar dehşet içinde... Denizden karadan tahliyeler başlamış bile...Kaçışan insanların yürek parçalayıcı halleri...Gökova... Bir cennette cehennem yaşanıyor.Geçen yıl bu zamanlar.Gökova Körfezi'nde seyrediyoruz.Deniz içimi huzurla dolduruyor.Rahmetli Sadun Boro'nun Vira Demir isimli kitabındaki deyişiyle:
Tanrı dünyayı yaratmışGökova'yı nakşetmişCenneti tasvir içinKullarına bahşetmiş.
Mavi yeşil cennette yol alırken, upuzun bir bacanın puslu silueti uzaktan şekilleniyor.Gökova Termik Santralı...Baca ince ince tütüyor.Ve dipsiz kuyunun kapağı açılıyor,içinden Özal'lı hatıralar çıkıyor.
(...)1985 yılı Ocak ayı.Gökova'da termik santral...Muhalefet ayaklanıyor.Böylesine bir cennet parçasında termik santral yapmanın bir doğa katliamı olacağını savunuyor.Cumhuriyet'te Genel Yayın Yönetmeni'yim, ben de santrala fena halde karşıyım.Başbakanlık koltuğunda ANAP lideri Turgut Özal oturuyor. Kızı Zeynep de santrala karşı çıkanlar arasında...Özal bir uçak dolusu gazeteciyi toplayıp Gökova'ya götürüyor.Özal'ı Marmaris'te karşılayanlar arasında Doğru Yol'lu bir belediye başkanı da var, Özal takılıyor ona:
Doğru yol, Anavatan'a gider!
Nazlı Ilıcak laf atıyor Özal'a:
Sayın Başbakan'ım,Anavatan'ın"doğru yol"u bulmasıdaha doğru olmaz mı?
Şenlikli bir seyahat.Son derece neşeli bir Özal.Eleştirilere fazla aldırdığı yok, gazeteci milletiyle sürekli kafa buluyor.Santralın yapıldığı yer kaynıyor.Meydanın orta yerinde bir kürsü hazırlanmış,rengarenk kilimler serilmiş üstüne.Yörede yetişen ne kadar meyve varsa hepsi kürsüde. Kırmızı portakallar, yeşil yapraklarıyla sapsarı bergamutlar... Zeytin dalları... Petek petek ballar...Bir köylü bağırıyor:
Bütün bu güzellikleryok olup gidecektermik santralle...
Köylüler gösteri halinde. Pankartlar açılmış, termik santrala karşı protesto sloganları atılıyor. En çok da köylü kadınların sesi çıkıyor.Renkli, gürültülü bir kalabalık.Başbakan Özal otobüsten iniyor, gösteri yapan köylülerin arasına dalıyor, renkli bir sohbet başlatıyor onlarla.Arada bir, "Durun bakalım, elimizdeki donelere bir daha bakarak bir daha inceleyelim" diyerek gaz alıyor.Ve Özal'ın tipik hareketlerinden biri:Her birinin kollarını dirseklerinden tutup tartışıyor, kendisini protesto eden köylülerle...
(...)
36 yıl önceki bu fotoğraf kareleri gözümün önünden akıp giderken, Erdoğan'ı düşünüyorum, Özal'ın çizmiş olduğu böyle bir çerçevenin ne kadar uzağında bir siyasetçi, bir tek adam...Ve o Erdoğan görüntüsü belleğime çakılıp kalıyor.İnsanlar cehennemi yaşıyor!İnsanlar çığlık çığlığa!İnsanlar feryat ediyor!Erdoğan ise yüreği cayır cayır yananinsanlara otobüsün üstünden çay paketleri fırlatıyor.Gözümün önünden hiç ama hiç gitmeyecek bu görüntü...Son söz:Cennette cehennemi yaşayanlar karşısında vicdanım kanıyorçaresizlik içindeler...