Öyle zamanlar vardır ki, laf öğütmekle, kimsenin itiraz edemeyeceği birtakım genel doğruları gevelemekle, bilgiçlik taslayan soyut tekerlemeleri alt alta sıralamakla neyin ne olduğu anlaşılmaz. Bir işe yaramaz bunlar. Hepsi top çevirmektir çünkü. Veyahut: Bir torba dolusu laf edip hiçbir şey söylememektir. IŞİD’in ‘Musul baskını’yla birlikte durum böyle sayılır. Kafalar iyice karışmış vaziyette. Sürekli laf öğütülüyor. Özellikle ‘devlet büyükleri’yle onların ‘müşavir kalemleri’nin durumu böyle... Bu eğlenceli bir konu ama geçiyorum.
Erdoğan hükümeti Suriye’deki iç savaşı yanlış okudu, üç yıl içinde vahim hatalar yaptı.
Coğrafyamız hiç değişmedi. Hep tımarhaneydi, hep yangın yeriydi. Yüzü Batı’ya dönük, İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren Batı kurumları içinde yerini almış, Amerika’sı ve Avrupa’sıyla sağlam ilişkileri olan, ama Doğu’yla da dostluk ve barış içinde yaşamayı önemseyen, ‘demokrasi’yi kör topal da olsa idare eden bir Türkiye, yer yuvarlağının belki de en netameli noktasında bugünlere kadar iyi kötü geldi. Bölge bugün yine yanıyor. Suriye’de üç yıldır sürmekte olan kanlı iç savaş şimdi zaten karmakarışık olan Irak’ı yeniden altüst etmiş durumda. Yükselen alevler Türkiye’yi de güney sınırlarından fena halde etkilemeye başladı. Şu da söylenebilir: Daha kötü günler bekliyor Türkiye’yi! Erdoğan hükümeti Suriye’deki iç savaşı yanlış okudu, üç yıl içinde vahim hatalar yaptı. Türkiye, Irak ve Suriye Kürtlerini bir bütün olarak kavrayacak ileriye dönük kalıcı bir oyun planı çıkaramadı. Alevileri dışlarken, içte ve dışta Sünni ağırlıklı tercihlere rağbet etti. Toplumu cephelere böldü, kutuplaştırdı. Satır başlarıyla, Erdoğan hükümetinin hatalar zinciri, özellikle bir yıl öncesinin Gezi’sinden ve 17 Aralık’tan beri böyleydi. Eğer bu yanlışlardan dönemezse, Türkiye’nin işi her geçen gün zorlaşır. Suriye ve Irak’ta parlayan yangın Türkiye’nin çıkmazını derinleştirir.
Çünkü, Türkiye bugün hâlâ ‘Kürt barışı’nı yapamadı. Bugün hâlâ Alevilerin sorunlarını çözemedi. Bugün hâlâ ‘Sünni-Alevi barışı’nın gereklerini yerine getirmekten uzak kaldı. Bugün hâlâ ‘hukuk devleti’ni yerli yerine oturtamadı. Bugün hâlâ insan hakları ve özgürlükler sicilini kırık notlardan temizleyemedi. Bugün hâlâ ‘farklı hayat tarzlarına saygı’yı içeren bir ‘demokrasi kültürü’nü oluşturabilecek siyasal ve toplumsal iklimi yaratamadı. Bugün hâlâ ülkede ‘kutuplaşma’nın değirmenine su taşıyan politikalardan kurtulamadı. Kısacası, Türkiye bugün hâlâ ikinci sınıf demokrasi ile yola devam eden bir ülke durumunda... Bunun da tek sorumlusu var: 12 yıldır iktidarda olan Başbakan Erdoğan’la iktidarı...
Böylesine bir yangın yerindeysen... Önce haritaya bak. Güney sınırında, İran’dan Irak ve Suriye’ye kadar 1300 kilometrelik şeritte Kürtler yaşıyor. Önce Kürtler ile barış yapacaksın. Bu henüz gerçekleşmedi. ‘Kürt fobisi’nden kurtulman lazım. Hâlâ kurtulamadın. “Kürtlerin eşitliği”ni tanıman lazım. Kürtlerin kendi kendilerini yönetecek adımlara hazır olman lazım. Bunlar da olmadı. Bunlar olmadan çözüm süreci havada kalır. Galiba bunun da farkında değilsin. Kendi Kürtlerinle olduğu gibi Suriye’dekilerle de, yani Rojava Kürtleri’yle de el sıkışman lazım; düşmanlık değil dostluk ilişkileri geliştirmen lazım. Bunu da yapamıyorsun. Aynı zamanda, Mesut Barzani’yle birlikte Rojava Kürtlerine yönelik hendek kazmak, ambargo uygulamak yerine, Kürtleri bölücü değil, birleştirici politikalarla, Türkiye’yle bütün bölge Kürtleri arasında geleceğin barışını kurman gerekir. Bu da gözükmüyor meydanda...
Önce kendi evinin içini düzene sokmak zorundasın. Bunun için ‘demokrasi ipi’ne sarılacaksın!
Bir nokta daha var. Kendi ülkende Sünni-Alevi barışının temellerini atarken, Ortadoğu’ya dönük politikalarında da Sünni tarafı kollayan, mezhepsel tercihlerden vazgeçmen şarttır. Bu Irak için de, Suriye için de, Mısır için de geçerlidir. Örneğin, bu açıdan Müslüman Kardeşler’in özellikle Mısır’da ezilmelerine karşı çıkmak ne kadar doğruysa, koca bir Türkiye’nin dış politika tercihlerini mezhepsel temele dayamak, Sünni bir yörüngeye oturtmak o kadar yanlıştır ya da devletlerarası ilişkilerin mantığını kavramaktan uzaktır. Ve bu çerçevede İsrail’le ilişkileri normalleştirmen de gerekir.
Uzun lafın kısası... Önce kendi evinin içini düzene sokmak zorundasın. Bunun için ‘demokrasi ipi’ne sarılacaksın! Hukukun üstünlüğünü gerçekleştireceksin. Ülkeyi kutuplaştırmaktan vazgeçeceksin! Kürtlerle barışını yapacaksın! Alevilerin sorunlarını çözeceksin. Bölge Kürtlerinin Türkiye’yle birlikteliğini, demokrasi ve özgürlük temeline oturtacak politikalara herhangi bir kompleks duymadan yöneleceksin. Bölgesel güç olmak istiyorsan başka çaren yok. Bunları yapamayan bir Türkiye’nin bu bölgedeki çıkmazı her geçen gün derinleşir. Yoksa laf uzadı mı?