Taksim’e cami... Gezi’ye kışla... Cihangir-Firuzağa’da bir cafe-plakçıya ramazan baskını... “Sizi cafenin içinde yakarız” ulumaları... LGBTİ’ye gösteri yasağı ve tehdit: “Sabrımız taşmak üzere!” Bolu'da 10. Yıl Marşı'na yasak... Yargıya diktatörlük yasaları... Bir Çevre Bakanı: “İmam hatipliler devletin yanında, hainlik edenlerin çoğu üniversite mezunu yamyamlar!” Bir profesör: “Namaz kılmayan hayvandır!” Bir Cumhurbaşkanı: “Anneliği reddeden kadın yarımdır, eksiktir!” Bir Meclis Başkanı: “Laikliği anayasadan çıkaralım.” Kolayca uzatılabilecek bu liste son birkaç günün ürünü. Belki farkında değiller. Belki bilhassa yapıyorlar. Toplumun sinir uçları ile çok fena oynanıyor.
Geçmişte, ‘laikçi Kemalistler’in yaptığını, şimdi ‘İslamcı Kemalistler’ yapıyor
Farkında mısın? Çok tehlikeli bir oyun bu. Tehlikeli, çünkü bu ‘sinir uçları’ ‘laiklik’le doğrudan ilgili. Laiklik aynı zamanda ‘özgürlük’tür. Laiklikle oynamak özgürlükle oynamaktır. Tek bir inancı, tek bir düşünce tarzını, tek bir dünya görüşünü dayatmaktır. Ama umurlarında değil. Kendi hayat tarzlarını, ‘İslami hayat tarzı’nı bu kadar fütursuzca dayatmaya çalışarak, laiklikle birlikte özgürlüğe de ölümcül darbeler indiriyorlar. Kaçıncı keredir yazıyorum. Böyle giderse toplumu patlatırsın. Örneğin Taksim’e cami dayatması... Kökleri eskiye gider. Bu bir ‘kompleks’tir. İntikamcı bir reflekstir. Taksim’de kışla ve cami inadı, Cumhuriyet’ten intikam almanın bir başka yoludur İslamcılar’ın indinde... Barışın yolu, ‘kompleks’lerin tatmin edilmesinden ya da ‘intikamcılık’tan değil, herkesin birbirlerinin ‘hayat tarzları’na saygılı ve tahammüllü olmasından geçer. Evet, 1923 sonrasında, askeri darbelerde ya da 28 Şubat’ta Müslümanların hayat tarzları ‘laikçi’ dayatmalara, devlet hoyratlığına tabi tutuldu. Şimdi de tam tersi uygulanıyor. Laikçi değil İslamcı dayatmalar devreye sokulmuş durumda. Geçmişte, ‘laikçi Kemalistler’in yaptığını, şimdi İslamcı Kemalistler yapıyor. Askeri vesayet, İslamcılar’ın iktidarında, Saray’ın yönetiminde ‘sivil vesayet’e dönüşmüş durumda. Yargı, Saray yargısı oluyor. Devlet gücü, Saray’ın aleti oluyor. Eğitim, Saray’ın eğitimi oluyor. Din polisleri ortalıkta dolaşmaya başladılar bile. Ramazanda içki içen var mı yok mu, eğlence var mı yok mu, elde sopa baskınlar yapıyorlar. Bunun bir adım sonrası ‘Ramazanda içki yasakları’dır. Bunun bir adım sonrası, Suudi Arabistan’dır. ‘Din polisleri’nin ellerindeki uzun sopalarıyla çarşı pazar dolaşıp vatandaşların namaza, cumaya gidip gitmediklerini kontrol edecekleri dinci bir devlet ve toplum düzenidir. Gidiş böyle bir gidiştir. Karanlığa doğru bir gidiştir. ‘Laik hayat tarzı’yla böylesine hesaplaşmaya kalkarsanız... Özgürlükleri bu kadar çiğnerseniz... Kürt coğrafyasına böylesine büyük acılar yaşatır ve bu acılara bu kadar kayıtsız kalırsanız... HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırıp hapse atarsanız... HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında 486 yıl hapis cezası isterseniz... Böylece HDP’ye verilen 6 milyon oyu yok sayarsanız... Türkiye’yi zıvanadan çıkarırsınız, zıvanadan!
Toplumun sinir uçları ile çok fena oynanıyor. Çok tehlikeli bir oyun bu. Tehlikeli, çünkü bu ‘sinir uçları’ ‘laiklik’le doğrudan ilgili
Liselerden yükselen sesleri duyuyor musunuz? Açın kulağınızı açın:
Dindar nesil yetiştireceğiz diye, liseler sistematik bir şekide karanlığa götürülüyor! Amacı dinci bir nesil yetiştirmek olan bu eğitim sistemini istemiyoruz. Üstten yapılan atamalarla en iyi liselerimiz ele geçirilmeye çalışılıyor. Müzikli eğlence isteğimiz reddedildi, vatan hainliğiyle suçlandık. Gerici baskılardan uzak bir okulda eğitim görmek istiyoruz. Milli bayramları ufak törenlerle geçiştirip, dini bayram bile kabul edilmeyen günleri büyük tören ve masraflarla kutlayan bir idare istemiyoruz. Diğer liseli arkadaşlarımız gibi gerici eğitim sistemine başkaldırıyoruz. Karma eğitimin devamını istiyoruz. Okulumuz dinci kurumların afişleriyle donatılıyor. Düzenlemek istediğimiz konferanslar engellenirken, gerici kurumların konferanslarına zorla götürülüyoruz. Saçımıza, makyajımıza, giyinişimize karışan, tek din, tek mezhep anlayışını bize dayatan, antibilimsel, cinsiyetçi, homofobik, eğitim sistemini sorgulamayan, biat eden, dindar bir nesil yetiştirilmek isteniyor. Evrim teorisi işlenmeyen fen bilgisi derslerinin ve sorgulamaya açık olmayan zorunlu din derslerinin eseridir öfkemizin nedeni. Susumuyoruz! Sinirliyiz! Üzgünüz! Ama umutsuz değiliz! (Liselilerin bildirilerini nasıl okumak lazım?)
Liselerden sesler böyle. Türkiye’yi işte böyle siyah-beyaz böldünüz. Öylesine kutuplaştırdınız ki, en umulmadık bir kıvılcım ülkeyi kanlı bir çukura yuvarlayacak. Farkında mısınız? Değilsin, değilsiniz. Yine farkında mısınız, milli takımın Fransa’daki kötü gidişine üzülmeyenler epeyce. Milli takım turnuvadan elenince, Sultan’ın Paris şovu yatar diye seviniyorlar çünkü... Türkiye’yi bu hâle getirdiniz, bu kadar böldünüz sinir uçları ile oynaya oynaya... Hazin ama gerçek.