Sormak istiyorum:
Bu ülkenin başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere yüksek yargı organları, hukuk fakülteleri, üniversiteleri, bu ülkede bir Başbakan, Tayyip Erdoğan, yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını hiçe sayarak anayasal suç işlerken sesinizi hiç mi yükseltmeyeceksiniz?
Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a sormak istiyorum:
Türkiye kaçıncı sınıf hukuk devleti?
Bu soruyu soruyorum, çünkü Ali Babacan birçok kez demiştir ki:
“Birinci sınıf hukuk devleti olmayan yerde, birinci sınıf ekonomi olmaz.”
Sayın Babacan bu tespitinde yerden göğe kadar haklıdır.
Hukuk devletinden kopan, hukukun üstünlüğüne veda eden Türkiye’de, ekonomik istikrar da güme gider, aş ve iş sorunu da derinleşir.
Şimdi Türkiye böyle bir sürecin içinde.
Şu dört noktanın altını çizin:
Enflasyon başını kaldırdı.
Yatırımcı frene bastı.
İşsizlik büyüyor.
Güven ve istikrar kötüye gidiyor.
Bu açılardan The Wall Street Journal Türkiye’nin dünkü haber başlıklarına bakıyorum internette, hiçbiri parlak değil.
“Yavaşlayan ekonomi, yolsuzluk haberleri ve kırılgan siyasi ortamda lira değer kaybediyor.
Yatırımcı güveni azalıyor.
Ve faiz oranları yükseliyor.
Türkiye'de yaşanan siyasal ve finansal çalkantı, hükümetin ekonomik politikasında temel taşlarından birisini sallantıya uğrama tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor:
Emlak piyasası.
Geçtiğimiz 10 yıl boyunca inşaat firmaları konut, alışveriş merkezleri ve ofis binalarını rekor yüksek seviyede inşa etti.
Türkiye'nin inşaat sektörü firmaları sendikası Intes'e göre konut sektörü 800 milyar dolarlık ekonomide 2002 yılından bu yana yüzde 5 büyüme ortalaması tutturarak, bu dönem boyunca milli gelirin yüzde 30'una denk geldi.
Fakat Türk lirasındaki sert düşüş ve faiz oranlarındaki artışla beraber geçtiğimiz yıldan bu yana devam eden siyasi çalkantı bu büyüme motorunu yavaşlatma tehdidini ortaya çıkarıyor.
Uluslararası kurumların Türkiye ekonomisine yönelik büyüme beklentileri, iç politik çalkantı ve ABD'nin parasal çıkışı nedeniyle kötümserleşiyor.
IMF, OECD ve Dünya Bankası, Türkiye büyüme tahminlerini aşağı revize etmeye başladı.”
“Ali Babacan’a sormak istiyorum, Türkiye kaçıncı sınıf hukuk devleti?” diye başlamıştım yazıma.
Yine sorularla devam ediyorum.
Sayın Babacan;
Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin en önde gelen işadamlarından biri olan Aydın Doğan hakkındaki beraat kararını bozdurmak için Adalet Bakanı’nı devreye sokuyor.
Yine Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin en büyük grubu Koç’un aldığı milyar dolarlık bir ihaleyi iptal ettiriyor; bunun için ihalenin yeni sahibi Metin Kalkavan’a yol yordam gösteriyor; fiyat konusunda ona yardımcı oluyor; hatta sonuç konusunda güvence verir gibi Savunma Bakanı’nı da yeni ihale kararına ilişkin toplantıya sokacağını söylüyor.
Sayın Babacan;
Bunları herhalde siz de biliyorsunuz.
Başbakan Erdoğan bu konularda yayınlanan ses kayıtlarının gerçek olduğunu itiraf etti çünkü…
Şimdi siz Avrupa’daki, Amerika’daki muhataplarınızla, yatırımcılarla bir araya geldiğinizde, büyük finans odaklarının temsilcileriyle buluştuğunuzda ne yapacaksızın, ne diyeceksiniz?
Size ses etmeseler bile, o insanların kafasının arkasında şöyle düşünceler olmayacak mı?
“Türkiye’de öyle bir Başbakan var ki…
Ülkenin en büyük işadamlarından biri hakkında mahkemeden çıkmış beraat kararını bozdurmak için devreye giriyor Adalet Bakanı’yla birlikte…
Öyle bir Başbakan var ki…
Türkiye’nin en büyük grubunun almış olduğu ihaleyi, ona siyaseten kızdığı için iptal ettirip bir başka işadamına verdiriyor.
Hatta fiyat vesaire konularında ona yardımcı olabiliyor.
Şimdi biz, böyle ülkeye nasıl yatırım yapalım?
Yargısı bağımsızlıktan bu kadar uzak, ihale düzeni şeffaflıktan bu kadar uzak, neredeyse her kritik kararın Başbakan'ın iki dudağının arasında olan bir ülkeye nasıl gelelim? Nasıl sermaye yatıralım?”
Sayın Babacan;
Bunları sizin yüzünüze söylemeseler de, hiç kuşkum yok, kafalarının arkasında bu düşünceler olacaktır.
Bu gerçeğin farkında olmadığınıza ihtimal vermem. Onun içindir ki yakın geçmişte, her fırsatta, “Birinci sınıf hukuk devleti olmadan, birinci sınıf ekonomi olunmaz” dediniz.
Haklısınız.
Ekonomik istikrarın sessiz mimarı olarak ekonomide baş gösteren ‘kötüye gidiş’in temel nedenleri konusunda hayal kurduğunuzu sanmıyorum.
Laf uzadı yine.
Türkiye’de bugün bağımsız yargı yok.
Bunun bir çarpıcı örneği de Danıştay Başkanlığı seçiminde yaşanmış. Başbakan Erdoğan bu seçime de doğrudan karışmış.
Yine açmış telefonu dönemin Adalet Bakanı Ergin’e, buyurmuş:
“Danıştay Başkanlığı’na Zerrin Güngör seçilsin, rakip aday çekilsin!”
Ve buyurduğu gibi de olmuş…
Yineliyorum:
Bir Başbakan, Tayyip Erdoğan, bu ülkede yargı bağımsızlığını yerle bir etmiş durumda.
Mahkeme kararlarına karışan o.
Yargıdaki seçimlere karışan o.
İhaleye fesat karıştıran o.
Bunların hepsi, kendisinin de kabullendiği kendisine ait ses kayıtlarıyla tespit edilmiş durumda…
Bunlar, Türkiye’de bir Başbakan'ın, Tayyip Erdoğan’ın itiraflarıdır, anayasal suç itirafları...
Şimdi sormak istiyorum:
Bu ülkenin başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere yüksek yargı organları, hukuk fakülteleri, üniversiteleri, Başbakan Erdoğan’ın yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını hiçe sayarak anayasal suç işlemesine karşı sesinizi hiç mi yükseltmeyeceksiniz?
Ya siz, Sayın Cumhurbaşkanı Gül;
Başbakan Erdoğan’ın anayasal suç işlemesine seyirci mi kalacaksınız?
Twitter: @HSNCML