2022’ye ihtiyatlı bir iyimserlikle giren Türk-Yunan ilişkileri, ölüm döşeğinde olmasa da yine hasta yatağında.
Diplomaside dil çok önemlidir. Yunanistan Başbakanı Mitsotakis’in 15 Mayıs’ta Amerikan Kongresi'ndeki konuşması, doğru yolda giden treni yoldan çıkarmaya yetti. Mitsotakis, Türkiye ile ilişkilerin bugün bu noktaya geleceğini tahmin etseydi, 29 kere ayakta alkışlanmak uğruna bu konuşmayı yine de yapar mıydı ? Bilmiyorum.
Türk-Yunan ilişkileri zaman zaman örülmekte olan bir duvara benzetilir. Birinin duvara koyduğu bir tuğlaya, karşısındaki de bir tuğla koyarak karşılık verince, aradaki duvar yükseldikçe yükselir. Başbakan Mitsotakis’in Vaşington’daki konuşmasına bir hafta sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Benim için artık Mitsotakis diye birisi yoktur” sözleriyle karşılık verdi. İpler iyice gerildi.
Yaklaşık beş aydır Yunanistan ile diyalog kanalları tümüyle kapanmış durumda. Dışişleri bakanlıkları arasında herhangi bir temas yapılmıyor. Yurt dışında birbirleriyle daima çok iyi anlaşan Türk ve Yunan diplomatlar, neredeyse selam sabahı kesecekler. Askeri makamlar arasındaki , güven artırıcı önlemler görüşmeleri uzun bir süredir gerçekleştirilemiyor. Pozitif gündem çerçevesinde Bakan yardımcıları tarafından mutabık kalınan 25 maddelik eylem planı bir türlü hayata geçirilemedi. Türkiye’nin “istişari”, Yunanistan’ın “istikşafi” dediği toplantılarda, anlaşıldığı kadarıyla Yunanistan’ın,” tek sorun kıta sahanlığıdır” söylemine dönmesi nedeniyle, herhangi bir ilerleme kaydedilmesi mümkün olamıyor. Yakında sırf süreci ayakta tutabilmek için toplantılarda aç/ kapa formatına geçilirse, ya da hepten durdurulsa hiç sürpriz olmayacak.
Ama huylu huyundan vazgeçmezmiş. Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias, her gittiği yerde Türkiye’yi şikayet etmeyi sürdürüyor. Japonya’yı ziyareti sırasında "Sizin bölgenizde, nasıl Çin istikrar bozucu bir rol oynuyorsa, bizim bölgede de Türkiye tehdit unsurudur” demiş. Geçtiğimiz günlerde de yılbaşından bu yana üçüncü kez gittiği Kiev’de, Rusya’nın Ukrayna saldırısına atıfla ,Türkiye’nin de Yunanistan’dan toprak talepleri olduğunu iddia etmiş. Atina’ya döndükten sonra da kaleme aldığı makalede uzun uzun Kiev’de gördüğü manzaraların Yunanistan’ın başına geleceklerin habercisi olduğunu anlatmış.
Önümüzdeki yıl aynı tarihlerde hem Türkiye’de, hem de Yunanistan’da genel seçimler yapılacak. Maalesef Avrupa’da milliyetçi akımlar yükselmeye devam ediyor. İsveç’te ve İtalya’da aşırı sağcı partiler iktidar ortağı oldular. Türkiye ve Yunanistan’da esasen güçlü olan milliyetçi damar, siyasi partilerin iştahlarını kabartıyor. Mitsotakis’in Partisi, ”Yeni Demokrasi” ekonomik krize rağmen milliyetçi söylemlerle, anketlerde yüzde 38-40 bandını korumayı başarabiliyor. Türkiye’de de seçimleri kazanabilmek için milliyetçi kesimin oylarına ihtiyaç var. Öyle görünüyor ki seçimlere kadar mevcut sorunları bir süre dondurmaktan başka seçenek yok.
Hafta başında Ankara Politikalar Merkezi’nin konuk ettiği, bir ara Hindistan Dışişleri'nde devlet bakanı olarak görev yapan Hindistan’ın önde gelen gazeteci/yazarlarından M.J.Akbar, Hindistan’ın asıl sorununun Pakistan’la değil, aralarında 4 bin kilometre ortak sınır bulunan Çin ile yaşadığını, ancak her iki ülkenin de bu sorunlarını bir kenara bırakarak “farklılıkları yönetmek” hususunda mutabık kaldıklarını, bu şekilde Çin ile ilişkilerin bir çatışmaya yol açmadan normal seyredebildiğini ifade etti. M.J.Akbar’ın bu sözlerini dinlerken, Türkiye ve Yunanistan’ın da bir türlü gideremedikleri farklılıklarını yöneterek işbirliği yapmalarının mümkün olup olamayacağı sorusu aklıma geldi. Bu çerçevede,1976 yılındaki Bern moratoryumunun bir adım ötesine geçilerek doğal kaynakların ortak işletilmesi gibi yaratıcı fikirler gündeme getirilebilir. Yakın coğrafyamızda ortak işletmenin örnekleri yok değil. İki günce ABD’nin kolaylaştırıcılığında Lübnan ile İsrail arasında imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması doğal kaynakların ortak işletilmesine ilişkin hükümler de içeriyor.
Herhangi bir uluslararası uyuşmazlıkta “Yüzde yüz ben haklıyım, illa benim dediğim olacak“ diye bir yaklaşımla uzlaşı sağlanamaz. Uzlaşı için de empati yapmak şarttır. Tolstoy boşuna “Acı hissedebiliyorsan canlısın, başkasının acısını duyabiliyorsan insansın” dememiş.
Kathimerani gazetesinin başyazarı Alexis Papachelas’ın (Yunanlıların atası anlamına gelir) geçen haftaki makalesi “Nasıl bir Türkiye istiyoruz?" başlığını taşıyordu. Papachelas yazısında Yunanistan’ın 25 yıl önce doğru bir kararla Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini desteklediğini, bu vizyonun Atina’nın hatası olmadan artık geride kaldığını ifadeyle, bu aşamada Yunanistan’ın nasıl bir Türkiye istediğinin içerde tartışılmasını öneriyor.
Yunanistan bu tartışmayı sonlandırarak Türkiye ile ilişkilerinin geleceği konusunda bir karara varmadan da sorunlara kalıcı bir çözüm ufukta görünmüyor.