Yılbaşından bu yana tüm gözler Ukrayna'ya çevrilmişken, Kıbrıs'ta Ada'nın iki kesiminde önemli gelişmeler yaşanıyor. 11 Ocak'ta Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde (GKRY) Dışişleri Bakanı değişti. Yılların politikacısı Ioannis Kasoulides, Christodouliedes'in yerine dışişleri bakanlığına getirildi. Kasoulides dışişleri bakanlığına yabancı biri değil, daha önce de farklı tarihlerde toplam 11 yıl bu görevi yürütmüş.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde (KKTC), 24 Ocak'ta yapılan parlamento seçimlerini iktidardaki Ulusal Birlik Partisi (UBP) kazandı. Bir ay süren pazarlıklardan sonra da, 21 Şubat'ta Faiz Sucuoğlu'nun başbakanlığında yeni koalisyon hükümeti kuruldu. Yeni hükümette Güney'deki gibi dışişleri bakanlığında değişiklik yaşandı. Tahsin Ertuğruloğlu'nun yerine, Hasan Taçoy bu görevi üstlendi. Kuzeydeki seçimlerden UBP'nin zaferle çıkması, Kıbrıs Türklerinin Türkiye ile güçlü bağların sürdürülmesinden yana olduğunun göstergesi sayılabilir.
8 Şubat'ta Kıbrıs'ın sayılı zenginlerinden iş insanı Halil Falyalı, Girne'de arabasının içerisinde uğradığı bir suikast sonucu hayatını kaybetti. Falyalı'nın öldürülmesinin yankıları hâlâ devam ediyor. Suikastın perde arkası henüz aydınlatılamadı. Falyalı'nın kısa sürede, ambargolar altındaki bir ülkede, bu kadar büyük bir serveti siyasi bağlantıları olmadan yapmış olması mümkün değil. KKTC gibi ufacık bir ada devletinde faillerin uzun süre bulunamamış olması da ayrıca düşündürücü.
Kasulides'in dışişleri bakanlığını üstlenmesiyle, Rumların yeni bir diplomasi atağına geçecekleri anlaşılıyor. Adı geçenin geçen hafta, Yunan "Kathimerani gazetesine verdiği mülakat ve pazar günkü "Cyprus Mail"de yayımlanan ifadeleri, Kıbrıs Rum tarafının yeni bir güven arttırıcı önlemler (GAÖ) paketi üzerinde çalıştığının ipuçlarını veriyor. Bakan Kasulides, her iki mülakatında da Avrupa Birliği (AB) tarafından Türkiye'ye yaptırım uygulanmasına yönelik politikalarının sonuç vermediğini, AB içerisinde bazı ülkelerin yaptırımlara karşı olduğunu, yeni dönemde GAÖ'ler ile ilerlenmesine öncelik vereceklerini dile getiriyor. Basın haberlerinde, üç unsurdan oluşacak pakette, ilk olarak Ercan Havaalanının Birleşmiş Milletler gözetiminde uluslararası hava trafiğine açılması, ikinci olarak Maraş'ın çitle çevrili kısmının BM denetimine geçmesi, son olarak da Gazi Magosa Limanının AB denetiminde Kıbrıs Türkleri için dış ticarete açılması öneriliyor. Tabiatıyla, Rumlar tüm bunları Türklerin kara kaşı,kara gözü hatırına yapmıyor. Karşılık olarak Türkiye'nin ek protokolü GKRY'ye de uygulayarak limanlarını Kıbrıs bandıralı gemilere açması isteniyor. GKRY deniz ticaret filosunun büyüklüğü açısından önde gelen ülkelerden.
Aslında bu paketin tarihçesi epey eskilere dayanıyor. Ercan/Maraş pazarlığı ilk kez 1979 yılında Amerikan/İngiliz önerisi şeklinde gündeme gelmiş. 2010 yılında da benzer unsurları içeren bir GAÖ paketi, Belçika'nın dönem başkanlığı sırasında AB tarafından önerilmişti. Pakette yer alan tekliflerden Ercan, uluslararası hava trafiğine açıldığında tek bir hat olarak Rumların FIR hattının kullanılacak olması, KKTC hava sahasının Larnaka'ya geçmesi, Ek protokolün GKRY'ye uygulanmasının Türkiye'nin GKRY'yi tanıma anlamına gelebileceği gibi çekincelerle Türk tarafı GAÖ paketini bugüne kadar kabul etmedi. Bu endişeler, halen geçerliliğini koruyor olmalı.
Peki, Rum tarafı şimdi tekrar neden böyle bir adım atmaya ihtiyaç duyuyor? Kasulides, bunu Türk tarafının ambargolardan doğan mağduriyet kozunu elinden almak olarak açıklıyor. İşin aslına bakılacak olursa, Rumların Maraş'ın elden gitmekte olduğunu görmüş olmaları, yıllardır sergiledikleri uzlaşmaz politikaların AB'de yarattığı bıkkınlık ve Ukrayna'da bir savaş çıkarsa Türkiye'nin stratejik öneminin artma olasılığı gibi faktörlerin rol oynamış olması daha büyük bir olasılık. Bir de işin enerji boyutu var. ABD'nin desteğini çektikten sonra EastMed'in tarihe gömülmesi, en fazla Kıbrıs Rum tarafını telaşlandırdığı açık olarak ortada. İsrail'in her zaman için gazını Türkiye üzerinden pazarlama imkanı var. Cumhurbaşkanı Herzog boşuna Türkiye'ye gelmiyor. Mısır, Girit üzerinden Avrupa'ya açılabilir. Ama GKRY Türkiye ile bir şekilde arayı düzeltmediği sürece gazının denizin dibinde kalmaya mahkum olduğunu görüyor. Nitekim geçen sene Sisi, İsrail gazının Kıbrıs'ı "bypass" ederek Mısır'a gelmesini, oradan da Yunanistan'a gitmesini önerdiğinde, en büyük tepki Mitsotakis'ten önce Anastadies'ten gelmişti.
Kıbrıs Rum tarafı, Yeni GAÖ paketini resmen açıkladığında uluslararası camiadan sempati toplayabilir. Zaten asıl amacı da bu olmalı. Umarım kabak yine Türk tarafının başına patlamaz.