Hiçbir şeyin kolay kolay değişmediği İngiltere’de büyük bir değişim yaşanıyor. Çok kısa bir süre içerisinde Kraliçe’nin yerine Kral başa geçti. Hanedandakilerin çoğunun unvanları, Muhafazakar Parti'nin lideri, Başbakan, bakanlar hepsi birden değişti. Başbakanlığı sırasında icraatlerinden çok skandalları ile ses getiren akrabamız Çankırılı Boris, 36 ayda evinin yolunu tutmak zorunda kaldı.
70 yıl tahtta kaldıktan sonra geçtiğimiz Perşembe günü hayata gözlerini yuman Kraliçe ll.Elizabeth, görevine bağlılığı, tevazusu, uzlaştırıcı kişiliği ve sağduyusuyla sadece İngiltere’de değil, dünyanın dört bir köşesinde insanların gönlünü kazanmış bir devlet insanıydı.
Kraliçe’nin aramızdan ayrılması, başta İngiltere olmak üzere, kraliyetle yönetilen bir çok ülkede monarşinin geleceğiyle ilgili tartışmaların alevlenmesine neden oldu. Hanedanın hükümetlere getirdiği mali külfetten yakınanlar, sadece kan bağı esası üzerinden belirlenen kral/kraliçenin günümüzün demokrasi anlayışıyla bağdaşmadığını savunanlar var.
Kraliyet güzellemesi yapmaya gerek yok. Her ülkenin şartları ve tarihsel gelişimi farklı. Demokrasinin beşiği sayılan İngiltere özelinde demokrasi, Türkçeye “Büyük Özgürlükler Fermanı” olarak çevirebileceğimiz 1215 tarihli “Magna Carta Libertatum”dan bu yana, hep kral/ kraliçe ile önce baronlar, daha sonra büyük toprak sahipleri ve son olarak da sıradan insanların hak taleplerinin izlediği seyir şeklinde cereyan etmiş. Bu güç mücadelesi , örneğin Katolik/Protestan bölünmesi gibi günün siyasi koşullarına göre şekil değiştirse de kral/ kraliçenin parlamentonun onayı olmaksızın yeni vergi salma, savaş ilan etme gibi alışkanlıkları çoğu kez çatışmanın temel nedenini oluşturmuş.
Magna Carta, 1215’ten sonra çeşitli vesilelerle geliştirilerek yeniden yayınlandı. Aynı güç mücadelesi daha sonraki yüzyıllarda bir takım uzlaşılara da sahne olarak devam etti. Yeni Kral lll.Charles’ın dedelerinden ll.Charles’ın 1660 yılında ancak parlamentoyla yakın işbirliği yapmayı kabul etmesiyle tahtı devralabilmesi, 1668’de ll.James’in tahtan indirilmesiyle yerini alan kızı Mary ve Hollandalı eşinin, 1689 tarihli “Kişisel Haklar Yasası”nı kabul etmesi şartıyla tahta geçebilmeleri, bu sürecin birer aşaması olarak görülmeli.
Günümüze gelecek olursak demokrasinin her şeyden önce bir birikim ve acı tecrübelerden alınan derslerin hayata geçirilmesi meselesi olduğunu söylemek mümkün. Farklılıklara rağmen toplumun değişik kesimlerinin birbirlerini kabullenmeleri demokrasinin en temel koşullarından biri. Mülkiyenin birinci sınıfında Anayasa hukuku hocamız rahmetli Prof.Dr. Muammer Aksoy, ilk dersinde demokrasiyi kitaplarda yazıldığı gibi çoğunluğun yönetimi değil, azınlığın haklarının korunması olarak tanımlamıştı. Winston Churchill’in de demokrasi hakkındaki bir gözlemini hatırlayalım: ”Demokrasi en kötü yönetim tarzıdır, tabii diğer tüm yönetim şekillerini saymazsak.
Kraliyetin demokrasiyle ilişkisini irdelerken üzerinde düşünülmesi gereken bir husus daha var. Seçimle işbaşına gelen siyasetçilerin hemen hepsi tüm yetkileri ellerinde toplamaya, tek adam olmaya pek meraklıdır. 20. yüzyıldan miras kalan bu hastalığa, günümüzde bilgi çağının merkezileştirmeyi kolaylaştırması ve popülizmin dayanılmaz cazibesi de eklenmiş durumda. Paradoksal gibi görünse de, tepede bir kral veya kraliçenin bulunması, siyasi liderliğin diktatörlüğe özenmesine adeta bir set çekiyor. Geride bıraktığımız yüzyılda acımasız Stalin'in, eli kanlı Hitler'in ve onlara özenen Franco'nun hep kraliyetin lağvedildiği ülkelerde ortaya çıkmaları tesadüf olmamalı.
İngiltere’de, kral/ kraliçe partiler üstü bir konuma sahiptir. ”Ne yetkisi var ki” diye küçümseyenler olabilir. Ama kral/kraliçe bu konumları sayesinde bireyi özgür kılan hukuk devleti, bağımsız yargı ve parlamentonun koruyucusu ve nihai garantörüdür.
Kral Vll. Edward’ın metresiyle evlenebilmesi için 1936 yılında beklenmedik bir şekilde tahttan çekilmesi üzerine, önce kardeşi Vl.George, sonra da 1952 yılında kızı ll. Elizabeth tahta çıktı. Platon, ”Devlet” kitabında bireylerin iktidara gelme ve güç sahibi olma konusunda “çok istekli olmamaları gerektiğini" vurgular. Platon’un bu sözlerini hatırlatırcasına, hem babasının hem de ll.Elizabeth’in kendilerini bu göreve hazır ve yeterli hissetmediklerinden tahta oturmayı istemeye istemeye kabul ettikleri söylenir. Kaderin cilvesine bakın ki oğlu lll.Charles ise neredeyse emekliliği gelmiş birisi olarak 73 yaşında tahta oturabildi.
İngilizler ve özellikle de Saray protokole çok önem verir. Londra Büyükelçiliği'ndeki görevim sırasında 1988 yılında Kenan Evren’in Kraliçe'nin davetine icabetle, İngiltere’ye yaptığı ziyaretin hazırlıklarında ben de görev almıştım. Hazırlıkların ziyaret tarihinden dokuz ay önce başladığını, bu süre zarfında Buckingham Sarayı yetkilileriyle üç kez bir araya gelerek programdaki her faaliyetin ayrıntılarını tek tek ele aldığımızı, Cumhurbaşkanı’nın Kraliçenin vereceği hediyeyi hangi elle alıp nereye bırakacağına kadar her bir detayın önceden planlandığını hiç unutmuyorum.
Kraliçe ll.Elizabeth , “Londra Köprüsü çöktü” şifresiyle duyurulan ölümünden 10 gün sonra, yine önceden hazır bekletilen “Londra Köprüsü harekatı” uyarınca 19 Eylül Pazartesi günü toprağa verilecek. Cenaze töreninin bu yılki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun yüksek düzeyli toplantılarının başlamasının tam da bir gün öncesine rastlaması, cenazeye iştirak etmeyi düşünen devlet başkanlarını zor bir tercih yapmaya zorlayacak. Genel kurulda 20 Eylül sabahı ilk konuşmayı yapacak zavallı Joe Biden’ı törene katıldığı takdirde uykusuz bir gece bekliyor.
Yazıma, ”Kraliyet güzellemesi yapmaya gerek yok” diye başlamıştım. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, ll.Elizabeth 70 yıl boyunca hepimizin özlem duyduğu devlet insanı portresini fazlasıyla sergiledi. Güzellemeyi gerçekten hak etti.
Toprağı bol olsun.
Hasan Göğüş kimdir?Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep’te doğdu. 1976’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu.Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977’de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği’nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği’nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği’nde müsteşar, AGİT’te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü’nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından “Oranje- Nassau” nişanı ile ödüllendirildi.Büyükelçi olarak Türkiye’yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon’da temsil etti. 23 Ekim 2018’de Dışişleri Bakanlığı’ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24’te dış politika konusunda yazılar yazıyor. |