İlk Koronavirüs vakasının Çin'in Vuhan eyaletinde görülmesinin üzerinden iki yılı aşkın bir süre geçti.Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 21 Ocak tarihi itibariyle 340.543.962 kişi Covid-19'a yakalandı. Hayatını kaybedenlerin sayısı ise dün 5,570,163'e ulaştı. Aşı geliştirilmemiş olsa herhalde bu sayılar kat be kat artmış olacaktı. Öyle görünüyor ki bu meret yapay zekadan da insan zekasından da daha akıllı. Kılıktan kılığa girerek dana da büyük bir hızla yayılmaya devam ediyor. Sadece son bir hafta içerisinde 15 milyon insan daha bu virüse yakalanmış. Alfa, Delta, Omicron derken korkarım yakında Yunan alfabesinin tüm harflerini ezberlemiş olacağız.
Geçtiğimiz günlerde domuzdan insana kalp nakli gerçekleştirmeyi başaran günümüzdeki modern tıp, bir virüs ile baş etmekte hala aciz kalıyor. Bırakın baş etmeyi, virüsten nasıl korunabileceğimiz ve virüsün yayılma yöntemleri konusunda bile fikir birliği yok. Uzmanlarınca yapılan çelişkili açıklamalar tıbbın bir bilim olup olmadığı tartışmasını akla getiriyor. Salgının ilk günlerinde o kadar önemsenmeyen maske, şimdilerde can simidi oldu. Aylarca boşu boşuna market torbalarını içeri almadık. Eve gelince elbiselerimizi balkonlarda havalandırdık. Nüfusun yüzde 80'i aşılandığında toplumsal bağışıklık sağlanacak denildi. Birçok ülkede neredeyse halkın hepsi aşılandı. Virüsün yayılması azalacağına daha da hızlandı. Bugüne kadar çok sıkı önlemler uygulayan ülkelerden bazıları adeta “doktor ne yerse yesin dedi” politikasına geçtiler. Doktorlar halkı hatırlatma aşısı olmaya teşvik edip devletler zorlayıcı tedbirler alırken, bu konuda sözüne en fazla itibar edilmesi gereken DSÖ'nün başkanı geçen hafta, aynı aşıyı defalarca vücuda zerk etmenin bir faydası olmadığını, pandemiyle baş edebilmek için yeni bir aşı bulunması gerektiğini ileri sürdü. Ne kadar aralıklarla kaç kez aşı olmamız gerekiyor kimse bilmiyor. Neye inanacağımızı şaşırdık kaldık.
Pandemi yaşamın her dalı gibi diplomasiyi de etkiledi. Virüsün ortaya çıktığı kapanma günlerinde diplomasi neredeyse durma noktasına geldi. Uluslararası toplantılar iptal edildi. Yurtdışı geziler ertelendi. Hayatlarını uçaklarda geçiren dışişleri bakanları makamlarına bile gelemediler. Büyükelçiler ne girişim için hariciyeye gidebildiler, ne de fırça yemek için davet edilebildiler.
Diplomasi dünyasına webinar (sanaltay) diye yeni bir kavram girdi. Artık ilgi alanınıza göre, isterseniz günde 2-3 webinara katılabiliyorsunuz. Her gün internette o kadar çok webinar duyurusu dolaşıyor ki, çoğu zaman seçim yapmak zorunda kalıyorsunuz. Aslında 5-10 yıllık geçmişleri bulunan Skype, Zoom, Teams gibi uygulamalar birdenbire tavan yaptılar. Çevrimiçi toplantılar uluslararası ilişkilerin yeni normali oldu. Bu yöntem gerek ekonomik, gerek harcanılan emek açılarından düzenleyenlere büyük bir kolaylık ve tasarruf sağlıyor. Daha önce aylarca süren hazırlıklarla yapılabilen bir G-8 zirvesi, 1-2 gün içerisinde gerçekleştirilebiliyor. Güvenlik derdi yok. Saatlerce yollar trafiğe kapatılmıyor, halk sıkıntı çekmiyor. Büyük bir olasılıkla pandemi, endemiye dönüşse de, toplantıların önemli bir bölümü çevrimiçi düzenlenmeye devam edecek. Moda deyimiyle hybrid (karma) uygulaması diplomasi alanına da girmiş oldu. Tabiatiyla bu yöntemin sakıncaları da yok değil. Çok taraflı diplomasinin olmazsa olmazı kulis faaliyetleri çevrimiçi gerçekleştirilemiyor. Diplomatlar en önemli özelliklerinden birisi olan yüz yüze temasla ikna yeteneklerini gösteremiyorlar. Çetin müzakereleri çevrimiçi yapmak mümkün değil.
Kültürel diplomasi, parlamenter diplomasi, telefon diplomasisi derken aşının bulunmasıyla aşı diplomasisi diye yeni bir kategori uluslararası ilişkiler lügatına eklendi. Ülkeler bazen etki alanlarını artırmak bazen de ekonomik getiri sağlamak için büyük bir rekabet içine girdiler. Rusya'nın Sputnik-V ile Çin'in Sinovac aşıları arasında Afrika'da kıran kırana bir savaş yaşanıyor. İki yıl önce, gelir seviyeleri ne olursa olsun ülkelerin aşıya adil ulaşımını sağlamak amacıyla kurulan COVAX girişimi maalesef başarılı olamadı.19 ocak itibarıyla küresel düzeyde 9,571,502,663 doz aşı yapılmış durumda. İsrail dördüncü doz aşılamaya başlarken Afrika'da nüfusun yüzde 85'ni oluşturan 1 milyar insana tek bir doz aşı yapılabilmiş değil.
İnsan hakları uygulamalarında sıklıkla gündeme gelen özgürlük/güvenlik dengesi Covid aracılığıyla sağlık alanında da karşımıza çıkmaya başladı.Maske takmamak, aşı yaptırmak istemeyenler düşünce ve inanç özgürlüklerini öne sürerken en temel insan hakkı olan yaşam hakkını tehlikeye attıklarının farkında değiller. ABD'de, Fransa'da hükümetlerin aldığı kısıtlayıcı tedbirler yargı organlarından dönüyor. Bu da demokrasinin bir cilvesi olmalı.
Koronavirüs aşısını ilk bulan Uğur Şahin ve Özlem Türeci ile gurur duyduk. Avrupa'nın bir ucundaki İspanya'dan diğer ucundaki Yunanistan'a varana kadar bir çok ülke verdikleri nişanlarla her iki bilim insanımızı onurlandırdılar. Ödül üstüne ödüller yağdırdılar. Ne hikmetse Türkiye'den tık yok. Yoksa yerli olmadıkları için milli sayılmıyorlar mı?