Pasifik Okyanusu kıyısında, Ekvator ile Şili arasında uzanan 32 milyon nüfuslu Peru'da, genellikle, neoliberal ekonomi taraftarı sağ liderler cumhurbaşkanı seçilirler. Bir sağ lider yıpranırsa yerine sol lider değil, diğer bir sağ lider göreve getirilir. 2021 yılı ilkbaharında yapılan seçimlerde bir istisna meydana gelmiş, haftalar süren itirazların değerlendirilmesinin ardından, sol partilerin desteklediği sosyalist sendikacı bir ilkokul öğretmeni, kıl payı farkla, cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmaya muvaffak olmuştur. Peru'da sol adayın bu istisnai seçim zaferinin ardında yatan temel faktör ise, önceki neoliberal yönetimlerin yolsuzluklara karışmaları neticesinde ortaya çıkan derin siyasi krizler, görevden almalar, yargı sürecinin devreye girmesi, mahkum olan cumhurbaşkanları ve nihayetinde seçmenin liberal siyasetçilere duyduğu güvenin kısmi erimesidir. Bu defa, sosyalist cumhurbaşkanı Pedro Castillo, koltuğa yerleştikten bir buçuk yıl sonra, aynı kader ile karşı karşıya gelmiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse, ABD başkanlık sisteminin kötü bir kopyası niteliğindeki Peru siyasi kurumları ve modeli içerisinde, Pedro Castillo'nun başına gelenler sürpriz olmamıştır. 9 Ekim 2021 tarihli, Peru'da sosyalist başkanın görevi devralması ile ilgili T24 makalemi, "Acaba dört yıllık görev süresini kazasız belasız tamamlayabilecek mi diye düşünmeden edemiyorum" diye bitirmişim.
Şöyle düşünelim; sağ geleneğin güçlü olduğu ve özel sektör öncelikli bir ülkede, ikinci turda sağcı rakibinizi yüzde 0,1 oyla geçerek devlet başkanı olmuşsunuz. Ancak, 130 koltuklu parlamentoda sizi destekleyen partilerin milletvekili sayısı sadece 40. Buna mukabil, 90 muhalif milletvekili, söz verdiğiniz reform yasalarını ve yolsuzluklarla mücadele düzenlemelerini, Meclisten geçirmemek üzere adeta yemin etmişler. Özel sektörün elindeki basın kuruluşları sürekli aleyhinizde yayın yapıyor. Atadığınız bakanlar devamlı ağır eleştiriler ile karşı karşıya. Bir buçuk yıl içinde beş başbakan istifa etmek zorunda bırakılmış. Daha fazla sayıda iç işleri bakanı görevden affını talep etmek zorunda kalmış. Parlamentoda cumhurbaşkanını görevden almak üzere iki kez oylama yapılmış ama gerekli çoğunluğa ulaşılamamış. Aleyhinizde yargıda bekletilen 6 adet yolsuzluk ve rüşvet dosyası mevcut. İşte bu koşullar altında, elinin kolunun bağlandığını değerlendiren Pedro Castillo, geçtiğimiz hafta Meclisi feshederek olağanüstü hâl ilan etti. 9 ay içinde yeni parlamento seçimleri düzenleneceğini, yeni Meclis'in "Kurucu Meclis" niteliğinde olacağını ve yeni anayasa taslağını hazırlayacağını duyurdu. Bu cüretkâr adımı, maalesef, tecrübesiz sosyalist lider için sonun başlangıcını oluşturdu.
Pedro Castillo'nun Meclisi feshederek sıkı yönetim ilan etmesi üzerine, yanında ve arkasında hiçkimse kalmadı. Başkan Yardımcısı Dina Boluarte başta olmak üzere, kabine mensuplarının çoğu derhal istifaları sundular. Bu gelişmeler üzerine Parlamento acilen toplandı, "isyan çıkarmak ve anayasal düzeni ihlal etmek" suçlarından, 101 lehte oya karşı 6 red ve 10 çekimser oy neticesinde cumhurbaşkanını görevden aldı. 3-5 saat içerisinde başkan yardımcısı Dina Boluarte Kongre önünde yemin ederek cumhurbaşkanı görevini üstlendi. Yüksek mahkeme, Parlamentonun Castillo tarafından lağvedilmesinin anayasa ihlali olduğunu duyurdu. Ordu ve polis yetkilileri anayasal düzene saygı göstermeyi sürdüreceklerini açıkladılar. ABD ve AB tarafından yapılan açıklamalarda, yeni başkana destek verilirken, taraflar arası diyalog, hukuk devletinin korunması, birlik hükümeti kurulması gibi tavsiyelere yer verildi. Büyük komşu Brezilya'da yeni yılda görevi devralacak olan seçilmiş Başkan Lula da Silva, "bölünmüş ulusun yaralarının sarılmasında, kalkınma ve sosyal barışa yönelmesinde başarı dileklerini" iletti.
Başkan Castillo bir hafta süreyle tutuklandı. Başkent Lima'daki Meksika Büyükelçiliğine giderken durdurulduğu ve güvenli bir polis merkezine götürüldüğü yazıldı. Meksika dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada devrik başkanın Meksika'ya iltica müracaatında bulunduğu ve bu talebinin değerlendirileceği vurgulandı. Sosyalist liderin başkent Lima'da hakim karşısına mı çıkacağı, yoksa Meksika'ya mı gönderileceği önümüzdeki dönemde belli olur. Castillo taraftarlarının özellikle kırsal kesimlerde güçlü olduklarını biliyoruz. Nitekim bu bölgelerde halkın sokaklara çıktığını, yollarda trafiği durdurduğunu, velhasıl liderlerinin serbest bırakılmasını teminen harekete geçtiğini yabancı televizyonlardan izliyoruz.
Milyonlarca seçmenin oylarıyla seçilen Castillo'nun 101 milletvekilinin oylarıyla görevden alınarak tutuklanması ne ölçüde demokrasiyle bağdaşır sorusunu bir kenara koyalım. Zira bu çelişki Latin Amerika'da benimsenmiş başkanlık sisteminin yapısal bir zafiyetidir. Bu gelişme, bana, Komşu Bolivya'nın solcu lideri Evo Morales'in Ekim 2019 seçimleri ertesinde görevden alınmasını hatırlattı. Tecrübeli lider, seçimlerin sonrasında olayların kontrolden çıktığını değerlendirerek Meksika'nın gönderdiği uçakla ülkesini terketmiş ve siyasi mülteci olarak gelişmeleri uzaktan yönlendirmeyi tercih etmiş idi. Morales taraftarlarının, haftalarca geçici yönetimi protesto etmek üzere, sokaklardan ve meydanlardan çekilmediğini unutmuyoruz. Bir yıl sonra yenilenen seçimlerde Evo Morales'in Partisinin adayının, seçimleri hem de ilk turda kazanarak, geçici yönetimi destekleyen muhafazakâr siyasi elitleri bir kez daha mağlup ettiğini hatırlıyoruz. Ezcümle, "Peru gibi zengin bir ülkede fakir insanlar olmamalıdır" diyen sosyalist lider Pedro Castillo, bir buçuk yıl sonra, ülkenin muhafazakar siyasi elitleri tarafından iktidardan indirilmiştir. Peru'da ki güçlü oligarşiye, komşu Bolivya'da 2019 Ekim seçimleri ertesinde meydana gelen siyasi gelişmeleri daha yakından tahlil etmelerini tavsiye ederim.
Peki, şimdi ne olacak? Görevi devralan başkan yardımcısı, bugünün Cumhurbaşkanı Dina Boluarte, parlamentoya hakim muhalefet partileriyle işbirliği yaparak, onların desteğini alarak, "birlik hükümeti" kurabilecek mi? Peru'nun siyasi geçmişine baktığımız zaman yasama ile yürütme arasında sona ermeyen amansız bir mücadele görüyoruz. Dina Boluarte, bu derin mücadeleyi askıya alıp uyumlu bir işbirliği hükümeti kurabilecek mi? Bu uyumlu yönetim hangi kitlelerin menfaatlerine öncelik verecektir? Pedro Castillo'yu iktidara taşıyan fakir kitleleri ne ölçüde memnun edecektir? Yolsuzluklara son verecek yasal düzenlemeler nasıl gerçekleştirilecektir? Bu suallerin cevaplarını önümüzdeki aylarda hep birlikte göreceğiz.
Peru'da 2016 seçimlerini kazanan Pedro Pablo Kuczynski'nin, bir buçuk yıl sonra istifa etmek zorunda kaldığını, yerine geçen yardımcısının iki yıl sonra görevden alındığını gayet iyi bilen 2021 seçimlerinin galibi Pedro Castillo'nun, geçtiğimiz hafta aldığı, Meclisi lağvetme kararının gerisinde yatan gerekçeleri anlamakta güçlük çekiyorum. Aceleyle ve acemice alınan bu kararın, Castillo'ya oy veren fakir seçmenlerin, demokratik kurumların, yolsuzluklarla mücadele azminin aleyhine olduğuna şüphe yok. Sanki yeni seçimler yapılmışçasına yeni bir yönetimin iktidara gelmesini sağlayan bu talihsiz kararın, seçimlerin mağlubu, otoriter sağın ve yolsuzluğun sembolü Keiko Fujimori dahil, ülkedeki güçlü oligarşiyi pek memnun bıraktığı da apaçık ortadadır.
Hasan Servet Öktem kimdir? Hasan Servet Öktem 1953 yılında Düzce’de doğdu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (Mülkiye) bitirdi. 1977 yılında “meslek memuru” olarak Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Stuttgart, Tahran, Cenevre (BM) ve Ottawa'da görev yaptı. Belgrad (2003-2008) ve Havana’da (2012-2016) büyükelçi olarak Türkiye’yi temsil etti. Merkezde, Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı, Uzakdoğu-Afrika Genel Müdürlüğü, İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü, görevlerinde bulundu. Yaklaşık 41 yıl çalıştığı Dışişleri Bakanlığı’ndan 2018 yılında emekliye ayrıldı. T24’te 2018 yılından itibaren, ağırlıklı olarak Afrika ve Latin Amerika'daki gelişmeleri yorumlayan yazılar yazıyor. |