Godot’u bekler gibi beklenen 6’lı Masa mutabakatı sonunda açıklandı. Bu konuda yazılacak iki şey var; Zarf ve Mazruf (zarfın içindekiler).
Mazrufu değerlendirmek iki, üç günde olmuyor. Size okuduktan sonra yazacağım.
Ancak Zarf bugüne kadar ülkemiz siyasetinin görmediği müthiş bir “davranış”. Zannederim bugüne kadar bırakın 6 farklı partinin; ben iki aynı tandansta partinin bir araya geldiğini dahi hatırlamıyorum. Seçim sonu koalisyonlar başka. Onlar oyunun tabii bir parçası.
Daha da enteresanı; ısrar ile “Cumhurbaşkanı adaylarının kim olduğunu” söylemiyorlar. Muhalefete destek veren bazı gazeteciler bile niye öyle yaptıklarını anlamadılar. (ya da ben çok saftirik’im!)
Bence, kurguladıkları “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de” cumhurbaşkanının bugünkü gibi hem karar hem uygulama mevkiinde olmayacağı için, çok fazla önemi olmayacağını göstermek istiyorlar.
Daha önce yazmıştım; Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi; siyaseten değil, “yönetim bilimi” açısından yanlıştı zaten. Bu tip yönetimler 18. asırda bitti. Çünkü hem toplum hem karar verilmesi gereken konular anlaşılamaz bir sürat ile gelişti, çeşitlendi, çoğaldı.
Tek kişinin bunlar hakkında sağlıklı karar verebilmesi mümkün değil.
İnsan topluluklarının (küçük veya büyük, devlet veya özel sektör) karar erki ile uygulama erkinin birbirinden ayrıldığı bir yönetim sistemi ile yönetilmesinin “yegane yol” olduğu yıllar önce anlaşıldı.
Hatta Batı dünyası özel sektörde belirli şirketlerde bu olguya pek uyulmadığını (mesela klasik aile şirketleri) gördüğü için, geçtiğimiz yıllarda CEO diye bir “açıklamalı makam” icat etti.
Fransızlarda ikinci harp sonrasına kadar PDG diye bir makam vardı.
President Director General (Başkan, genel müdür, genel yönetici?).
Mesela Fransız Renault özelleşene kadar böyle yönetildi. “Reji” idi.
Türkiye Cumhuriyeti’nde de bazı kurumlarda “yönetim kurulu başkanı genel müdür) kullanıldı; yanlış hatırlamıyorsam Atatürk tarafından kurulan Şeker şirketi hâlâ böyledir.
Sonunda Batı CEO’yu kullanmaya başladı. Yani CHIEF EXECUTIVE OFFICER./ BAŞ UYGULAMACI MEMUR) Bu makam, yönetim kurulunun aldığı kararları uygulamak ile sorumludur. Yönetim kurulu ise CEO’ya ne yapması gerektiğini bildiren makam; genellikle patrondur.
Ayni “yönetim tarzı” devlet yönetimine uygularsak; Millet Meclisi, veya parlamento ve başbakan anlaşılıyor. Amerikalılar President (başkan) derler çünkü Amerika Birleşik Devletleri çeşitli devletlerden oluşan bir federasyondur. Almanya da öyledir. Görevi devleti temsil etmek olan bir cumhurbaşkanı (Bundespresident) bir de uygulamacı şansölye vardır.
Bütün bu sistemler ikinci harpten sonra birbirleri ile kalın çizgiler ile ayrılmıştır. Ancak bizim ülkemiz Atatürk gibi rastlanamaz bir deha tarafından kurulduğu için daha 1923’te bu karar/uygulama erklerini birbirinden ayırmıştı. Biz, 2014’te pratikte bir daha birleştirdik!!
Kadim dostum Mehmet Dülger önemli bir siyasetçi ve enternasyonal bir kişiliktir. Önemli bir bürokrat ve siyasetçidir. Babası DP’nin önemli simalarından biri idi; ailece görüşürdük.
AKP milletvekili oldu. Bir görüşmemizde devlet ve yönetim ile ilgili bazı şeyler söyleyince, bana o dönemde başbakan yardımcısı olan Sayın Mehmet Ali Şahin’den randevu aldı. Sayın Şahin ile uzunca bir süre görüştükten sonra benden kısa bir not yazmamı istedi.
Belki de bugün bile tazeliğini kaybetmemiş olan bu “not’u” sizlere ve ilgililere sunmak isterim. Hatta umarım Millet Masası’nın dikkatini çeker.
BAŞBAKAN YARDIMCISIDEVLET BAKANISAYIN MEHMET ALİ ŞAHİNDİKKATİNE.
6 OCAK 2004 ANKARA
Saygıdeğer Bakanımız;
Düşüncelerime değer verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Mümkün olduğu kadar kısaltıp yazılı olarak arz ediyorum.
Ülkemizdeki en önemli problem işsizlik; diğer bir deyimle yatırım azlığıdır
Bunum sebeplerinden biri ise; yatırımcıların (yerli veya yabancı) bürokratik engeller ve “karar erteleme ve değiştirmeleri” yüzünden yatırıma heves etmemeleridir.
İnsanların hayatında olduğu kadar, Müesseselerin ve de Devletlerin hayatında en önemli olgu “DOGRU KARAR” olgusudur. 21’inci asırda buna birde “süratli olma” keyfiyeti eklenmiştir. Yavaş karar yanlış karardan farklı değildir.
Bu durumu süratle düzeltecek bir yönetim sistemini size takdim etmek; böylelikle ülke ekonomisine faydalı olmak isterim.
40 yıllık çalışma hayatını, genelde Uluslararası kurumlarda (BM) ve çok uluslu şirketlerde -Otomotiv ve Akuakültür (Deniz ürünleri üretimi)- sektörlerinde geçirmiş bir yönetici/yatırımcıyım.
Özellikle Akuakültür konusunda, kurucusu olduğum TÜRKİYE AKUAKÜLTÜR DERNEĞİ BAŞKANI olarak FEAP (AVRUPA AKUAKÜLTÜR ÜRETİCİLERİ FEDERASYONU) ve AVRUPA KOMİSYONU ile yaklaşık 7 yıl çalıştım.
Bu sürelerde batıyı "BATI" yapan "YÖNETİM SİSTEMİNİ” yaşama fırsatım oldu.
Sizinle paylaşmak ve ilgilenirseniz, uygulama için yardımcı olmak isterim.
Sözlü olarak takdim etmeye gayret ettiğim, ilişikte sunduğum bu “KARAR OLUŞTURMA SİSTEMİ” Batı’nın, özel olarak da Avrupa Topluluğu'nun bir nevi hükümeti olan Komisyonunun kullandığı mekanizmadır.
Saygı ileİskender Aruoba
—1950’den bugüne kadar yönetimde olan siyasilerin hepsinin "yetersiz" olması olası değildir; ancak "DEVLET KARAR MEKANİZMASININ" yetersiz olduğu kesin. (Su-i niyetli kararlar hariç!)
—Almanya göçmen köylülerimizi birinci sınıf uzman işçi yapabildi; aynı köylüler ülkemizde genelde çok başarılı olamıyorlar. Demek ki Almanlar "başka bir şey yapıyorlar". Bu başarının sebebi "farklı yöntembilim" dir.
—Gelişme için yeni yatırımlar lazım. Tüm izin ve kontrol devlette. Bu yetki iyi kullanılmıyor. Buna BÜROKRASİ diyoruz.
—Bu izin ve kontrolün uygulanmasında "net olarak ifade edilebilen, tartışmaya açık olmayan" kurallar yok. Muğlaklık, kişisellik ve topu başka "bürokrata" atma var.
—Devlet geleneğimiz, Status Quo'nun uygulanması, mesuliyetten kaçmak, yani önce "hayır" demekten geçer. (iş yapmazsan yanlış yapmazsın).
—EVET’in elde edilmesi (yani yatırım yapılması) genellikle siyaseten işe yaramak, eş-dost ilişkisi veya maddi menfaat verebilmekten geçebilmektedir. Hal böyle olunca bazı yatırımcıda “illegal ve immoral” davranışlarda bulunmayı hak sayıyor.
—Ülkemizde her ekonomik faaliyet, AB ülkeleri ile rekabet edebilir olmak zorunda; Çünkü taraflar gümrükle korunmuyorlar. AB'li bir yatırımcı hangi safhada ne kadar, nereye, nasıl yatırım yapacağı konularında, AB uzmanlarından destek alır.
—AB’de uzman olmak iyi maaş almak demektir. Bundan ötürü iyi teknokrat ve bürokratlar AB komisyonunda çalışırlar; Ancak, yine de kararları yatırımcı ile "BERABER" alırlar. Çünkü "USUL BUDUR". ABD'deki BOARD’LAR gibi.
—Misal olarak ekte takdim edilen 14.üncü Genel Müdürlüğün (DG Fish) karar için kullandığı “PLANERY COMMİTEE” yapısını inceleyiniz.
—Ülkemizde iyi uzmanlar özel sektördedir. Devlette ender iyi uzman bulunur.
—Devlete çalışan bürokratların uzmanlık bilgileri AB üretimi ile rekabete yeterli olmayabilir. Yatırımcı ise bilgili olmak zorundadır; yatırımının mesuliyeti, sadece kendisinindir.
—Desteklenmiş bir yatırımcıda bir devlet memuru kadar vatanperverdir Sadece kendi yatırımını düşünmesini önlemenin yolu; o sektördeki "TÜM" yatırımcıların devlet nezdinde temsil edilmelerinin sağlanmasıdır. Ortak menfaat böyle bulunur.
—Türk devleti, vatandaşların "bir araya gelerek bir şeyler yapmasına" gelenek ve yasal olarak soğuk bakmıştır. (dernekler yasası kurumsal bir kimlik için yeterli değildir.
—TOBB’un bugünkü yapısı ile ne derece işlevini yerine getirdiği tartışılır. Zaten AB tariflerine uygun bir “Sivil Toplum- NGO” sayılamaz.
—Bir sektörde oluşmuş sivil toplum örgütü yoksa devlet oluşmaya yardımcı olmalıdır.
—Devlet ve özel sektörün beraberce verdiği kararlar "mecburen" şeffaf olacak kapalı kapılar ardında değiştirilemeyecektir.
—DEVLETİN, O SEKTÖR İÇİN ALACAĞI KARARLARI, O SEKTÖRLE RESMEN PAYLAŞMASI çağdaş yönetimdir. Bu Usul DEVLET-MİLLET hayatımızdaki her konuya uygulanabilir.
—Ancak, bu sisteme geçilmesi, çok radikal siyasi karar gerektirir. Çünkü bu “istenirse kullanılır bir danışma mekanizması değil” kalıcı ve resmi bir “KARAR ALMA” mekanizmasıdır. Konu “siyasi gücün paylaşılması” olacaktır.
—İsterseniz, bir dosya hazırlayarak size takdim etmek isterim.
Bu noktada;
Gerek Brüksel’de gerekse ülkemizde (Avrupa Birliği Gn. Sekreterliği dâhil olmak üzere) Uzmanlarımızla; TOBB’dan da destek alarak ülkemiz yatırımlarını sektörel bazda inceleyerek size “hangi bakanlıkta hangi komisyonun ve komitenin kurulması gerekir” tarzında bir geniş rapor vermeyi isterim. Bu rapor kâr amaçlı değildir.
Bu yazılanlar ile kendime bir kazanç veya mevkii talebim yoktur.
Söylemeye çalıştığım ana fikir; HAKKINDA KARAR VERİLENLERİN KARARA İŞTİRAK ETMESİDİR.
Saygılarımlaİskender Aruoba6 Ocak 2004 Ankara
NOT; Sayın Bakan sözlü olarak arz ettiğim “DENİZCİLİK BAKANLIĞI” kurulmasına destek vermenizi vatandaş olarak arz ederim. Bir yarımada olan 4 deniz ile kuşatılmış olan ülkemizde deniz ile ilgili bir bakanlık olmaması çok gariptir.
Bu notu verdikten sonra Sayın Şahin ile birkaç defa görüştük; notu ve görüşmeyi pek hatırlamadı…