Geçen, Yangın vaaaar!! yazımda otobüs yangınları, orman yangınları gibi gündelik hayatımızda yaralar açan konuları yazmıştım.
Bundan hemen sonraki yazımda özel olarak "Orman yangınları ve olanları" inceleyeceğim.
Orman yangınları sebep-sonuç olarak otobüs yangınları ile farklılık gösteriyor; birisini hem önlemek, hem de söndürmek doğrudan devletin görevi.
Otobüs yangını söndürme sonuç itibari yine devletin görevi ancak, önleme işi biraz daha karışık...
Yazının konusu "sivil toplum" her ikisini de kapsıyor.
Otobüslerin niye yandığını "tarafların" gözünden incelemiştik. Şimdi, olayı bir de sivil toplum perspektifinde inceleyeceğiz.
Konular epey uzadı ama istediğim yere de gelmiş oldu.
Bir tespit; devlet "önleme" görevini tam olarak yerine getiremiyor!
Peki, "görevin tam olarak yerine getirilmesi" ne ile ilgili? Tamamen bir bilgi ve organizasyon meselesi değil mi?
Devletin bu "organizasyon" işini temelde "tam" yerine getiremediğini kendisi de kabul ediyor. Ki biz yıllardır Avrupa Birliği'ne girmeye gayret ediyoruz.
Millet olarak beklentimiz ise "iyi yönetişim-good governance".
Yönetişim "Toplum fertlerinin yönetime katılması" demek.
Sadece "insan hakları", "temsili demokrasi" falan değil; gündelik hayattaki konularda da "yönetime katılınması" gerekiyor. Hatta belki de daha fazla...
Hem kolay anlaşılsın hem de soran olursa tam anlatabileyim diye yaşadığım bir misal vereyim.
52 yıldır otomobil endüstrisinde çalışırım. Her safhasında bulundum; geçmişte olmayan bir otomobil de yarattım...
Yerli otomobil üretmek isteyen devlete 20 yıldır "nasıl yapılır" anlatmaya çalışıyorum; kimse dinlemiyor.
Sanayi Bakanları; okudukları okul ne olursa olsun siyasete; muhasebecilikten, öğretmenlikten, iş adamlığından, fırıncılıktan, devlet memurluğundan vs. gelen insanlar.
Bu İnsanlardan ülke endüstrisini organize etmeleri; geliştirmeleri; bu yolda bir "siyaset geliştirmeleri" bekleniyor. Ancak (tabii olarak; çünkü işleri değil!) nasıl yapılır, nereden başlanır bilmiyorlar.
Benim gibi "yeni bir şey söyleyenleri anlamadıkları için" tehlikeli geliyor; dinlemiyorlar.
AB'yi yönetenlerin "yönetim teknolojisi" bizden iyi.
Millet ve devlet olarak kendi aramızda da kabullendiğimiz husus bu: AB'den her konuda bu "yönetim teknolojisini" öğrenmemiz gerektiği. Çünkü daha organizeler...
Sadece devlet ya da kamu yönetiminde değil, özel sektör de de, bilimde de çok önümüzdeler.
Ülkemiz veya Osmanlı tarihinde "yönetime" getirdiğimiz bir yenilik; bir inovasyon yok. Eğitim, devlet, şirket, kooperatif, borsa vs. hepsi "Batı" icadı. Bugünün demokrasi, millet, devlet kavramlarını vs. onlardan öğrenmişiz.
Osmanlı'nın kuruluşuna ve büyümesine bakın. Bizans, yani Doğu Roma İmparatorluğu'nun "bize göre modifiye edilmiş" devamı değil mi? Zaten padişahlar da sözleri ile teşvik ediyorlar. "Ben ki ... diyar-ı Rum imparatoruyum" derlerdi.
Bunları yazarak devletimi küçülttüğüm düşünülmesin sakın.
Batı bugün daha "organize" çünkü 16. yüzyıldan başlayarak Reform ve Rönesans'ı yarattılar. Ancak bu gelişim biraz ters tepti. Osmanlı'yı yıkan ancak bizim kurulmamıza sebep olan 1. Dünya Savaşı'nda çok iyi bir dayak yediler.
2. Dünya Savaşı bize ucundan azıcık dokundu ancak onları iyice perişan etti; sonunda yapılması gerekeni "mecburen" öğrendiler.
Bu "öğretide" bilimden başka bir "yönlendirici" olmadığını bir daha teyid ettiler ve böylece bizden en az 4 defa fazla refah sahibi bir toplum oldular.
(AB'de kişi başına milli gelir 44 bin 270 dolar; Türkiye 9 bin 693 dolar)
Bu kadar kısa sürede bu kadar büyük farkın başka bir izahı yok.
Biz 40 yıldır AB'ye girmeye çalışıyoruz; onlar almıyorlar.
"Teşbihte hata olmaz!" Bizim bir nevi üniversite olarak gördüğümüz Avrupa Birliği, bize "önce liseyi bitirin; ondan sonra alabiliriz" diyorlar; biz anlamazdan geliyoruz!
İşte sivil toplum-devlet ilişkisi de şöyle bir şey:
AB: (Milli tabirimiz ile muasır medeniyet, yani çağdaş uygarlık) Sivil toplumu tarif ederken (Yanlış yazmayayım diye ülkemizdeki AB Temsilciliği uzmanları ile uzun uzun konuştum!) bazı "ana parametrelerden" söz ediyor...
Bir insan topluluğunun "sivil toplum örgütü" (NGO- Non Governmental Organization) olması için:
Bu minval üzerine bazı başka detaylar da var. Ancak temel bunlar. Bizim gibi "aday" ülkelerdeki "sivilimsi" örgütlere de ayıp olmasın diye "hibrid" diyorlar.
Avrupa Birliği Temel Anlaşması'nın (The Treaty of European Union) 11. maddesi anlaşılabilir bir lisan ile ezcümle "Tüm Birlik kuruluşlarının, ilgili alandaki şahıslar ve örgüt temsilcilerinden görüş alma yükümlülükleri vardır" diyor. (Yazının sonuna ilgilenen okurlara tüm maddeyi kopyaladım.)
Yani netice de bir "birlik adayı" olan ülkemizin sorgusuz uygulaması gereken bir madde bu!..
AB bununla da kalmamış; topluluğun Sayıştay görevi gören kurumu olan "European Court of Editors"a birlik kuruluşlarının bu maddeyi uygulayıp uygulamadıklarına takip etme görevi vermiş.
Netice olarak eğer Sanayi Bakanlığı; Otobüsçüler Federasyonu ve ilgili kişi ve kurumları dinleyip, zamanında önlem alsa idi; insanlarımız yanarak ölmeyebilirlerdi...
Devleti yöneten insanlarımıza sesleniyorum:
Biz seçildik veya tayin olduk diye kendinize bazı vasıflar vehmetmeyin; lütfen anlayınız.
21. yüzyılda, her dalda baş döndürücü gelişmeler yaşandı, yaşanıyor. "Bilim" üstümüze başımıza basarak bizi geçti gidiyor; 5 ağustosta Mahfi Eğilmez hoca T24'e yazdığı "Üniversitelerimizin dünyadaki yeri" başlıklı yazısında üniversitelerimizin yıllar içinde dünyadan nasıl geri kaldığını anlatıyor. Zaten vatandaşımızın "alüminyum janta çelik diyerek, hastalığını "damar damar üstüne binmiş!" diye anlatarak bilimsel manada nerede durduğu belli.
Ülkemizde giderek sayıları azalan entelektüel insanları, toplulukları ve sahici STK'ları küçük görüp, kavga etmeyin; onları dinlemeden manasız kararlar verip sonra nasıl geri geliriz diye komik durumlara düşmeyin...
Gidişat iyi değil! Size garanti veririm; çok rahat edersiniz! Müdahaleniz gerekiyor.
Article 11
The procedures and conditions required for such a citizens' initiative shall be determined in accordance with the first paragraph of Article 24 of the Treaty on the Functioning of the European Union.