Bir yandan kendisini temiz gösterme uğruna (maddi sebeplerin yanında) endüstrilerini dışarıya taşıyan gelişmiş ülkeler...
1992 yılında kabul edilen İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne ülkemiz de imza attı. Bu sözleşmeye imza koyan ülkeler atmosfere karbon dioksit salımlarını 1990 seviyesinin altında tutmaya “söz veriyorlardı”. Biz aradan geçen 20 yılda 1990 seviyesinin altına düşmeyi bırakın 1990 seviyesinin iki katından fazla salıma ulaştık. Burada ciddi bir sorun olduğunda iklim değişikliği ile ilgilenen herkes hemfikir, ancak sorunun kaynağını bulmak ve çözüm yolları üretmek biraz daha zor konular.
Öncelikle “İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne taraf olan her ülke 1990 seviyesinin altına nasıl düşebiliyor?” sorusuna dikkatle eğilmemiz gerekiyor. Bunun pek çok gelişmiş ülke için temelde basit bir cevabı var: Tüm bu ülkeler ağır sanayilerini kendi ülkelerinden dışarıya taşıdılar. Mesela Avrupa karbon dioksit açısından en kirli endüstrilerden biri olan çimento üretimini neredeyse tamamen bırakarak bu üretimi Türkiye gibi ülkelere devretti. Doğal olarak da Avrupa'nın karbon dioksit salımı azalırken ülkemizin salımı artmış oldu. ABD, Japonya ve AB üretim sektörlerini Çin'e, hizmet sektörlerini de Hindistan'a taşıdıklarından Çin ve Hindistan'ın salımları son yıllarda ciddi miktarda artarken ABD, Japonya ve AB karbon dioksit salımları konusundaki hedefleri tutturmuş oldu.
Günümüz dünyasında üretim verginin en düşük ve işgücünün de en ucuz olduğu ülkelerde yapıldığı için ülkelerin yaydıkları karbon dioksit üzerinden hesaplama yapmak gelişmiş ülkelerin daha da gelişmelerine çanak tutmanın ötesine geçemiyor. Yakın bir zaman sonra biz Avrupa Birliği'ne girmek istediğimizde, ya da Çin Amerika'ya mal satmak istediğinde bizim ve Çin'in salımları bir problem olacak. AB karbon dioksit salan endüstrilerini bize devredip tüm kirli işlerini bize yaptırdıktan sonra karşımıza dikilip ukala bir edayla “ama siz çevreye hiç saygılı değilsiniz, önce salımlarınızı azaltın, sonra sizinle görüşmelere devam edelim” diyecek. Benzer konuşmalar Çin'in ürettiği malların ticaretinde de görülmeye başlanacak, şu anda görülmüyor olmasının tek sebebi Çin'in rekabet edilmeyecek kadar ucuz olması. Çin malları biraz pahalandığında emin olun diğer faktörler devreye girecek.
Bir yandan kendisini temiz gösterme uğruna (maddi sebeplerin yanında) endüstrilerini dışarıya taşıyan gelişmiş ülkeler, diğer yanda da temiz olmamayı da göze alarak milli gelirlerini arttırmak isteyen ülkelerin olduğu bir dünyada iklim adaleti nasıl sağlanabilir?
Bu sorunun aslında gelişmiş ülkelerin pek de kabul etmeye yanaşmayacakları basit bir cevabı var: Eğer karbon dioksit kotalarını üretim üzerine değil de tüketim üzerine koyacak olursak tüm dünyada iklim adaletini sağlamak yolunda ciddi bir adım atmış oluruz.
Bizim ülkemizde zor olur böyle bir kota çalışması ama diyelim oldu, yani bir gazete aldığınızda, gazete bedeli 25 kuruş, karbon vergisi de 10 kuruş olsa, bu vergiler bir fonda toplanıp “sadece” atmosferden karbon dioksit çekecek projelere kullanılsa ve gene mesela gazete çöpe atılmak yerine geri kazanıma götürüldüğünde karbon vergisinin yarısı geri alınsa fena mı olur? Böylelikle daha fazla tüketen ülkeler tüketimleri üzerinden daha fazla karbon vergisi ödeyeceklerinden hem tüketimlerini dizginlemek zorunda kalırlar, hem de toplanan vergilerle gerek temiz teknolojiler, gerekse de atmosferi temizleme çalışmaları yapılabilir.
Bunun çok zor uygulanır bir fikir olduğunun farkındayım, ancak dünyadaki pek çok iklim bilimci bu veya buna benzer bir çözümün dünyanın tek çaresi olduğunda hemfikirler. Bu çözümü üretecek olanlar bizleriz, “iklim değişikliğini durdurmak için bizler neler yapabiliriz?” diyorsanız, işte size cevap. Karbon dioksit salımına kota uygulamak bir çözüm değil, asıl çözüm kotayı tüketime uygulamaktan geçiyor ve böylesi bir kotayı uygulama cesaretine sahip hükümetleri başa getirmekten.