“Siz atlarınıza binip Anadolu’ya gittiniz. Bizse atlarımızı yiyip burada kaldık”.
Kazakistan’ın ünlü eski mutlak lideri Nursultan Nazarbayev gerçekten çok cepheli bir politikacı. Her devrin adamı olma konusunda Napolyon devrinin Talleyrand’ına, Amerikan Bağımsızlık Savaşın'da saf değiştirerek hem İngilizlerin hem de Amerikalıların en iyi generali olan Benedict Arnold’a, Macar lider Orban’a, Türkmenbaşı Berdimuhammedov’a, Belarus’lu Lukaşenko’ya ve hatta bölgenin büyük patronu Putin’e benziyor.
Ankaralı okuyucular ve yolu başkente düşenler muhtemelen Opera meydanındaki dev Nursultan Nazarbayev heykelini görmüşlerdir. İlginçtir ki bu heykelin yapımı Kazakistan’da onun seçtiği halefine karşı yapılan gösteriler sırasında kendi halkının onun heykellerini devirmesiyle aynı zamana rastlar. Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür. Kazak halkı önce Nazarbayev’i göklere çıkardı, sonra da özgürlük çığlıkları atarak heykellerini parçaladı. Bu halka da hiç güven olmuyor doğrusu.
1940 doğumlu Nursultan Nazarbayev aslen bir metalürji mühendisi. Sovyetler Birliği döneminde Kazakistan Komünist Partisi'nin Genel Sekreterliğine kadar yükseldi. 1991’de Kazakistan Cumhuriyeti'nin ilanıyla Kurucu Devlet Başkanı oldu ve ülkeyi otuz yıl daha yönetti. Sovyetler Birliği sonrası dönemde can çekişen endüstriyi kurtarmak için çareyi yabancı sermayeyi ülkeye çekmekte buldu. Kazakistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra Rusya ile dostane ilişkiler geliştiren Nazarbayev, aynı zamanda ülkedeki demokrasi eksikliğine ses çıkarmayarak ülkede avantajlı sözleşmeler yapmaya odaklanan Batılı liderlerle ve enerji şirketleriyle de iyi ilişkiler kurdu.
Nazarbayev iç politikada dizginleri ele geçirince durumunu daha da sağlamlaştırmak için diktatörlerin el kitabının birinci maddesini uyguladı: Seçim yasaları dahil çoğu yasayı lehine değiştirdi, referanduma başvurup anayasayı da değiştirdi ve kendi görev süresini uzattı. Ülkede yapılan tüm seçimleri büyük farklarla kazandı ama çoğu seçime hile karıştırıldığı söylenir. 1999’daki seçimde en yakın rakibine şaibeli bir şekilde meydanlara çıkma yasağı koyulduğu bilinir. Tabii ki Kazak mahkemeleri kâğıt üzerinde bağımsızdır. Öte yandan tüm medya kuruluşları hükümet taraftarlarının elindedir.
Nazarbayev yönetimi baskıcıydı, en küçük muhalefete yer yoktu ama eski lider Saparmurat Türkmenbaşı Niyazov ve Özbek lider İslam Kerimov kadar baskıcı bir yönetim şekli de mevcut değildi. Anlaşılan bu coğrafyada bahşedilen göreceli küçük ihsanlara şükretmek gerek.
Nazarbayev her konudan anlar, muhaliflerinin deyimiyle her şeye maydanoz olurdu. Kazakistan ulusal marşının düzenlemelerini yaptı. Türbanı ve tesbihi Arap ve Yahudi adeti olduğu gerekçesiyle yasakladı. Yas dönemleri haricinde kadınların siyah elbise giymelerinin yasaklanması gerektiğini söyledi. Kendi ismini başkente verdi ve kentin kuruluş yıldönümünü kendi doğum gününe denk getirdi. Böylece tüm doğum günlerinde bütün şehrin bayram halinde olmasını garantiledi. 70. Yaş günü kutlamasına Abdullah Gül’den tutun Dimitri Medvedev’e, Serj Sarkisyan’dan Viktor Yanukoviç’e kadar çok sayıda devlet başkanının katıldığını da eklemek isterim.
2010 yılında parlamento, Nazarbayev’e emekli olduktan sonra da politikayı şekillendirme hakkı ve dokunulmazlık tanıdı. “Ulusun Lideri” unvanını kazanan Nazarbayev, kuzey bozkırlarındaki Astana’da yeni bir başkent inşa etti. Rus kökenli nüfusun nispeten az olduğu başkente daha sonra Nazarbayev’in ilk adı olan Nursultan adı verildi.
Birçok kişi, ekonomik büyüme ve en azından yönetiminin ilk yirmi yılında komşu ülkeleri etkileyen birçok gerilimden ülkesini koruması nedeniyle Nazarbayev’i destekledi. Ancak yoksulluk, eşitsizlik ve yolsuzluktan duyulan hoşnutsuzluk, son yıllarda ülkede pek çok huzursuzluğa yol açtı. Halkta, uzun süredir dokunulmaz görünen Nazarbayev’e karşı büyük bir öfke birikti.
Bu nedenle geçtiğimiz haziran ayında Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev tarafından önerilen ve devlet başkanının yetkilerinin sınırlandırılması dahil yönetim sisteminde önemli reformlar öngören anayasa değişikliği referandumunda seçmenin yüzde 77’si değişikliğe "evet" demesi bir sürpriz olmadı. Değişikliğe karşı oy kullananların oranı ise yüzde 18’de kaldı.
Katılım oranının yüzde 68’den fazla olduğu referandum eski Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’den bu yana hâlâ geniş yetkilere sahip olan devlet başkanının gücünü sınırlandırmayı öngörüyordu. Yaklaşık 30 yıl Cumhurbaşkanlığı görevinde kalan Nazarbayev, 2019’da koltuğunu terk ederken başbakan Kasım Cömert Tokayev’i halife ilan etmiş, ancak kendisine siyasi karar süreçlerinde geniş yetkiler tanıyan "ulusun lideri" unvanını elinde tutmuştu. Referandum sonrası Nazarbayev bu titrini kaybetti. Anayasa değişikliği, idam cezasının yasaklanması ve hala Nazarbayev ailesinde olduğu gibi Cumhurbaşkanı'nın akrabalarının kamuda en üst düzey görevlere getirilmesinin yasaklanması gibi önemli değişiklikleri de içeriyordu.
Ülkede geçen ocak ayında yükselen akaryakıt fiyatlarına tepki olarak başlayan protestolar kısa sürede daha geniş çaplı hükümet karşıtı eylemlere dönüştü. Barışçıl başlayan gösteriler bir ayaklanma haline gelince Rus birliklerinin desteğini alan güvenlik güçleri tarafından kanlı bir biçimde bastırıldı, 230’dan fazla kişi öldürüldü. Tokayev, olaylardan dış güçlerle bağlantıları olduğunu iddia ettiği "eşkıya ve teröristleri" sorumlu tuttu.
Kazakistan Rusya ile en iyi geçinen Türki cumhuriyet olarak bilinir. Yine de her iki taraftaki milliyetçilik ve çelişen ekonomik çıkarlar zaman zaman ilişkileri baltalamaktadır. Bağımsızlıktan sonra oldukça büyük bir Rus göçü gerçekleşti. 1991’de Kazakistan’daki Rus azınlık ülke nüfusunun yüzde 37’siydi. Nazarbayev ve yandaşlarının bazen gizli bazen açık yürüttüğü ülkeyi ve kurumlarını Kazaklaştırma politikası sonucu bu oran günümüzde %19’a kadar düştü. 1995’te başkenti Rus nüfusun hâkim olduğu Almatı’dan yeni kurulan Nursultan’a taşımasını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Yine de bu Rus nüfus oranı ve etkisi diğer Türki cumhuriyetlerindekilere kıyasla yüksektir ve bu gerçek Nazarbayev’i ulusal Kazak ve güçlü komşu Rusya arasında bir politika izlemeye yöneltmiştir. Kazak petrolü Rusya üzerinden geçer. Geçen yıl rejim karşıtı gösterileri bastırmak için Tokayev Rusya’dan yardım istedi ve Rusya hemen Kazakistan’a 2 bin 500 elit asker gönderdi.
Son zamanlarda denkleme ellerinde proje ve para dolu çantalarla Kazakistan’a gelen Çinliler de katıldı. Devletin güdümündeki Çin şirketlerinin yayılmacı Kuşak ve Yol (Belt and Road) projesinde doğal kaynak zengini ve yol üstündeki Kazakistan’ın önemli bir yeri vardı. Asya ve Afrika’nın çoğu ülkesini kapsayan ve bir uçları Rusya ve Avrupa’ya uzanan projenin uzun vadeli amacı para ve teknolojiye ihtiyacı olan Kazakistan gibi gelişmekte olan ülkeleri Çin’e bağımlı kılmaktı. Akıllı mı yoksa saftirik mi olduklarına karar veremediğim Avrupalıların Kuşak ve Yol projesinin yüzde 50’sini finanse ettiğini de burada belirtmem gerek.
Sonunda Kazakistan ekonomik açıdan Çin’e, askerî açıdan da Rusya’ya bağımlı bir ülke oldu. İlginçtir ki bunlar milliyetçiliği kimseye kaptırmayan 30 yıllık Nazarbayev ve son üç yıllık Tokayev yönetimlerinin izlediği politikalar sonucu gerçekleşti.
Bu konuda söz şanlı liderin kendisinin:
"İslâm'ı resmi din olarak kabul ediyor ve bundan gurur duyuyoruz, fakat Müslümanlığımızı konu ederek bir yerlere gelemeyiz. Diğer Müslüman devletlere ve İslami yaşama biçimlerine saygımız sonsuz fakat biz Arap değiliz. Biz göçebe ve Türki bir halkız. Araplar gibi kızlarımızı dini, kültürel veya toplumsal baskılarla kapatıp bunu Müslüman devlet imajı olarak kullanamayız. Onları çarşaflara bürüyerek eve hapsetmek bizim yolumuz değil. Herkese saygımız sonsuz fakat giyim kuşam insanların kendi özelindedir. Biz Kazak’ız, halkımız göçebe hayatı süresince at üzerinde bugünlere kadar kadın erkek ayrımı yapmadan geldi.”
"Bizim kızlarımız nasıl giyineceğini bilir, Araplardan öğrenecek değiliz."
Ancak bundan Nazarbayev’in Batılı anlamda eşitlikçi bir yufka yürekli liberal olduğu çıkarımını yapmak yanlış olur. Şanlı Kazak liderinin 8 Mart Uluslararası Kadınlar Günü'nde kadınlara anlattığı, sonra da hepsinin nezaketen alkışladığı şakalara bir bakmanızı isterim:
- “Öpüşmeyi erkekler bulmuştur. Amaçları kadınların konuşmasını önlemektir”
- “Altı çocuklu bir kadın çocuklarını birer birer otobüse bindiriyormuş. Sırada bekleyen sabırsız bir kadın bağırmış, “hanım, keşke çocukların yarısını evde bıraksaydın!”. Anne cevap vermiş, “ben de zaten öyle yaptım”.
- “Kadınları etkilemek isterseniz güzel ve aptal kadınlara akıllı, akıllı ve çirkin kadınlara da güzel deyin. Hiçbiri işe yaramazsa “sen kilo vermişsin” deyin.”
- “Tüm ülkeler kadınlar tarafından yönetilse savaş değil, barış olur; ama bazı ülkeler birbirine küsüp konuşmazlar”.
Pek çok kişi uzun zamandır Nazarbayev’i, petrolden gelen paranın bir kısmını kendine, aile üyelerine ve kendine yakın destekçilere aktarmakla, aile üyelerini ve destekçilerini hükümet ve endüstrideki kilit pozisyonlara atamakla ve basın özgürlüğüne engel olmakla suçluyordu. Ayrıca Nazarbayev’in ailesinin Kazakistan ekonomisini tamamen kontrol ettiğine inanılıyordu. Batılı avukatlar, muhasebeciler ve danışmanlar, Kazakistan’daki zenginlerinin servetlerini Londra malikanelerine ve İsviçre villalarına yatırmasına yardım etti. Örneğin Nazarbayev’in kızı ve torununun Londra’da 80 milyon sterlinlik bir mülke sahip olduğu iddia ediliyor.
Nazarbayev ülkemizde laik bir Atatürkçü olarak bilinir. Pek bilinmese de yazlık evi Antalya’dadır ve her yaz sessiz sedasız yazlığına gelir. Lüks yazlık 1998’de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yardımlarıyla iki ay gibi çok kısa sürede inşa edilmiştir.
Nazarbayev 2015’te Türkiye’nin bir Rus uçağını düşürmesi sonrası Ankara-Moskova ilişkilerinin normalleşmesinde rol oynadı. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası da Türkiye’yi ziyaret eden ilk yabancı lider de o oldu.
Geçenlerde CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Nursultan, Birinci Başkan, Demeu ve Elbasy vakıflarının Nazarbayev’in servet aktarma ve aklama stratejisinin bir parçası olduğunu söyledi. Vakıfların gelir ve giderlerinin şeffaf olmadığı gibi sorgulanmadığına dikkat çekti. Vakıfların, Nazarbayev’in dünyanın en zenginleri arasında yer almasına vesile olarak kurgulanan servet aktarma modelinin ana organizasyonları olduğunu belirtti.
Nazarbayev’in dört vakfının bağışçıları da gizliydi. İktidar elden gidince ortaya saçılanlar hem dünyayı hem de yolsuzluklara alışmış Kazak halkını şaşırttı. Hayır-hasenat üzerine kurulu dört vakıf üzerinden Nazarbayev ailesinin sahip olduğu saptanabilen servetin 3-4 milyar doları nakit, 7-8 milyar dolar olduğu, yine vakıflar üzerinden aktarılan devlet kaynaklarıyla hortumlanan Kazakistan hazinesinin ve Merkez Bankası’nın paralarıyla Avusturya, Londra, Türkiye, İsviçre’de bankalar, malikaneler, oteller, şirketler alındığı, medya kuruluşları, televizyon kanallarının sahibi ya da hissedarı olunduğu açığa çıktı. Türkiye’de Antalya’da bir iktidar müteahhidi ile ortaklaşa beş yıldızlı tatil köyleri ve golf sahalarının yanı sıra offshore bankalarda, vergi cennetlerinde milyarlarca dolar nakit servetlerinin varlığı Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Grubu’nun (OCCRP) ulaştığı off-shore belgeleriyle kanıtlandı.
Türk milletinin hem dikkatli hem de yaşlı olanları Oliver Stone’u bizi yerin dibine sokan 1978 yapımı Gece Yarısı Ekspresi filminin Oscar alan senaristi olarak hatırlarlar. Tabii Stone ondan sonra Scarface, Platoon, JFK gibi son derece etkileyici gişe rekoru kıran filmler yaptı ve sayısız ödül aldı. Ancak son zamanlarda bence pek çok ünlü dahi gibi saçmalamaya ve abartmaya başladı. Stone, Putin’i göklere çıkaran ve epeyi eleştiri alan bir belgesel yaptı. Ama son yapıtı Nursultan Nazarbayev hakkındaki sekiz saatlik belgesel ‘Kazak: Altın Adamın Tarihi’ can sıkıcı bir propaganda parçası olarak hepsini geçti ve alay konusu oldu.
Stone, Twitter’de “Nazarbayev için ne derseniz deyin, bir diktatör, güçlü adam, tiran... Ama onu Sovyet imparatorluğunun çöküşünü ve ülkesinin nükleer silahları reddedip nasıl bağımsızlık kazandığını anlatan mütevazi bir adam olarak tanıdım” diye yazdı. Tabii onu gerçekten tanıyanlar için bu bir şakadan başka bir şey değildi. Nazarbayev’i tarif etmek için bir sürü sıfat kullanılır, ancak “mütevazi” bunlardan biri değildir. Ne de olsa o, ülkesinin başkentine kendi adını veren, tüm pullarda resmi, çoğu meydanlarda heykelleri olan, kendisine “ulusun babası” anlamına gelen ‘elbaşı’ unvanını veren biriydi. “Altın Adam”ın prömiyerinin yapıldığı sinema, havaalanı, üniversiteler hep şanlı Kazak liderinin adını taşıyordu.
Ekşi Sözlükten İnciler
Son sözü yine Kazakistan ve Nazarbayev hakkında oldukça bilgili ve bölünmüş bulduğum aziz milletime vermek isterim. Vox populi, vox dei (halkın sesi, hakkın sesi).
30 yıllık iktidarı sonucu dev topraklara ve tükenmez kaynaklara sahip ülkenin geldiği durumu görüyoruz. 'Asrın lideri' ve ailesi sistematik bir şekilde yıllarca ülkesini soymuştur. Bütün ülkenin serveti 200 kişinin elinde, bu şahıslar milli servet olan gaz paralarını rahatlıkla ceplerine indirdiler. Uçsuz bucaksız topraklarında eriyip giden bir avuç nüfusa sahip olsa bile asla halkına pay ayırmamıştır, Kazak halkı yarı aç eski evlerde hala Sovyetleri yaşıyor, çamaşır makinesi hala lüks sayılıyor. Ekonomik olarak Çin, politik olarak Rusya’ya bağımlı halde, kendi güvenliğini bile sağlayamayacak duruma getirilmiştir.
Demokrasi sevdalıları da gelmiş. Neymiş efendim diktatörmüş, demokrat değilmiş. Hangi köyün angutusunuz ulan siz? Hep bu Amerikan medyasının beyninize tahakkümünden dolayı beyniniz çalışmıyor. Kazakistan’ın hangi komşusunda demokrasi var da Kazakistan'da olsun. Kazakistan’da demokrasi olsaydı şimdiye çoktan bölünürdü, biterdi göremiyor musunuz? Demokrasiyi kendinize fetişizm yapacak hale getire getire ülkenin de içine ettiniz...Demokrasi kutsal, lakin uzun bir yoldadır. Erken varmaya çalışmak hüsran olur anlayın artık.
Bazı hususlarda eleştirilmesine rağmen bu adamın sıfırdan bir ülke kurduğunu, Slavlaşmış bir toplumu tekrar kendine getirmeye çalıştığını unutmamak lazım.
Yıllardır ülkeyi sömürdü. Eş dost, sizin kız bizim oğlan rejimi ile yönetti. Demokrasiye geçmedi. Bağımsız kurumlar oluşturmadı. Ülkenin zenginliğini halkla paylaşmadı. Yolsuzluğu önlemedi. Şeffaflığı getirmedi. Her şeyi kendine bağladı. Sonsuza kadar böyle kalacağını sanıyordu.