İnternet çağı gerçek anlamda, Soğuk Savaş'ın sonu ile (sona ermediğini henüz anladığımız) neredeyse kesişerek başlamıştı.
90'lı yıllar, dünyadaki sosyal hareketler tarafından güçlü bir iyimserlikle karşılanmıştı. Yorumcuların temennileri; bundan sonra sınırsız bilgi akışı ve sorumlu vatandaşlık konseptleri ile yeni bir çağın başlamasına duyulan coşkuyla doluydu.
Bugün geldiğimiz nokta bu ümit yüklü beklentileri karşılamadı.
İnsanlığın özgür düşünce ve özgür yaşam potansiyelini hayata geçirmesi beklenen teknolojiler, tam tersine kontrolünü etkin bir şekilde kullanıldıklarında devleti ve siyasi sistemleri daha önce görülmediği kadar güçlü kıldı.
Bu hafta İran'da bunun trajik sonuçlarını görüyoruz.
Rejimin şart koştuğu biçimde örtünmeyi reddeden Mehsa Amini, 'ahlak' sebebi ile tutuklanıp, ağır biçimde dövülüp, girdiği komadan sonra hayatını kaybedince, İran sivil toplumu haklarını hatırladı ve ülkenin birçok köşesinde kartopu gibi büyüyen rejim karşıtı yaygın bir direniş patladı. En çok dikkat çeken nokta, protestolara katılanların büyük bir kısmının erkek olması.
(Bu katılıma şaşıranlar açısından İran rejiminde yasakların sadece kadınları kapsamadığını, erkeklerin de tahmin edilemez yasaklarla kuşatıldığını not düşüp, başka bir yazıda anlatmayı deneyeceğim.)
Özgür yaşama değer verenler açısından bu direniş, diktatörlük ve sosyal baskıya karşı ümit verici bir an olabilir mi?
İran'daki protestolar dünyada büyük sempati toplasa da ülkede yeni bir 1979 momenti hatta reform bile beklenmiyor. Protestolar daha önce defalarca olduğu gibi güçlü başlayıp, vakit geçtikçe enerjisi azaltılıp, büyük ihtimalle kilit direnişçilerin susturulması ile sona erecek. Elde var sıfır. Ve elbette yürek burkan insan kıyımları…
Bu sonucun arkasında yatan neden ise; bireylerin bir yandan hayatları ile ilgili her detayı isteyerek (sosyal medya) veya önleyemeyerek (kredi kart harcamaları, eposta, telefon kullanımı) sanal ortama taşımalarının, devletlere veriler üzerinden halklarının her adımını takip etme gücünü vermesi! Teknoloji ile donatılmış istihbarat gücü bu veriyi kullanmayı bilen devletlerin vatandaşını kontrol etme niyetlerini kolaylaştırdıkça kolaylaştırdı.
İran protestoları başladığından beri ülke genelinde internet erişimi, WhatsApp ve Instagram kullanımı sınırlandırıldı, yavaşlatıldı, nihayet durduruldu.
Facebook, Telegram, Twitter ve Youtube zaten ülkede yasaklı.
Ülkedeki MCI, Rightel, Irancell gibi mobil telefon ağları da kısıtlandı.
Daha protestoların başlangıcında Telekomünikasyon Bakanı Issa Zarepour da güvenlik sebebi ile çeşitli kısıtlamaların getirileceğini duyurmuştu.
Bu kısıtlamaların neler olabileceğini, başka benzer durumlardan tahmin edebiliyoruz. İnternete erişim engellemek bir taktik. Erişimi kontrol etmek daha zor, ancak bir o kadar etkili olan bir diğer taktik.
Sosyal medyada konuları yönlendirmek için konulara dahil olan internet 'trolleri' veya ajanları artık neredeyse resmi memur statüsü almak üzereler.
Benzer şekillerde bireyler hedef alınıp, cinsiyet, siyasi görüş veya rejimin sakıncalı bulduğu başka sebeplerden kişisel saldırılara maruz bırakılarak sindirme politikaları yürütülüyor.
Rejim için daha yüksek risk içeren durumlarda ise doz artabiliyor. Suriye'de yanıltıcı e-postalar ile yurt dışında yaşayan muhaliflerin kişisel verilerine ulaşıp, muhaliflerin bu bilgiler ile tehdit edildiği oldukça yaygın bir bilgi. Benzer şekilde Ürdün devleti sivil toplum kurumlarının web sitelerini hackleyerek, aktivist sitelerini içeriden kapatmıştı. Kazakistan toplumsal gerilim artınca siyasi haber yayınlayan sitelere ulaşabilirliği genel olarak azalttı.
Çin Güvenlik Seddi, ülkede onaylanmamış hiçbir internet sitesine erişim sağlatmıyor, yabancı bilgi kaynaklarına olan erişim doğrudan engelleniyor. Çin dışında 'Tiananmen Meydanı' yazınca milyonlarca 1989 olayları ile ilgili site görülürken, Çin'de sadece turistik bilgiler çıkıyor.
Doz artınca aktivistleri izleyerek evlerinde tutuklamak, protestoları organize edilirken takip ederek direniş liderlerini gözaltına almak, yurt dışında ikamet eden katılımcıların ülkeye girişlerini engellemek gibi önlemler çok yaygın.
Türkiye'de Gezi protestoları, Hong Kong'daki Şemsiye Hareketi, Lübnan'daki Ekim Devrimi, Brezilya, Hindistan ve Filipinler'den daha birçok daha örnek, istihbaratın teknoloji kullanımıyla bu hareketlerin bastırıldığını tekrar tekrar gösterdi.
Elbette istisnalar var. Arap 'Baharı' sürecinde Mısır ve Tunus'ta organik protestolar, Libya ve Suriye'de dış destekli iç savaşlar devletlere güçlü tehditler oluşturdu ya da doğrudan Hükümetleri devirdi. Yakın zamanda Sri Lanka'da protestocular Cumhurbaşkanlık sarayını basarken, Cumhurbaşkanı Rajapaksa Singapur'dan istifa dilekçesini yolluyordu. 6 Ocak 2021'de Amerika'da aşırı sağcı protestocular, dünyanın en güçlü devletinin siyasetçilerini kendi Kongre binalarında kuşattı. Fakat bunlar çoğunlukla devletleri sürpriz bir şekilde yakalayan hareketlerdi. Sistematik ve teknoloji ile hazır olan devlet güçlerine karşı sivil hareketlerin başarıya ulaşabilecek oranda bir etkiye sahip oldukları pek görülmüyor.
Teknolojiler geliştikçe ve devletlerin bilgi akışı üzerindeki kontrolleri güçlendikçe, sesini sadece denetim altında duyurabilen bir sivil toplum ne kadar etkili olabilecek? Bu sorunun cevabı gelecekte gizli.
Mehmet Önal Kimdir? Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı. Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı. Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor. |