Dünyanın gidişatı her anlamıyla kaygı verici! Küresel bir ekonomik kriz, sıcak savaş, yeni bir dünya düzeninin kuruluyor olması, iklim değişikliği, kontrolsüz bir şekilde küresel teknolojilerin kurulu düzenlerimize getirdiği tehdit… Liste bütün yazıyı kapsayabilir. Fakat ülkeleri geldikleri nokta ile kıyaslayınca, benim gibi bir pesimistin standartlarında bile Suudi Arabistan'ın gidişatı ile ilgili iyimser olmak için birçok sebep var.
Krallık gerçek bir reform sürecinden geçiyor. Kadınlar özgürleşiyor. Halkın sanat ve kültürel faaliyetlere erişimi artmakta. İklim değişikliği ile mücadelede büyük adımlar atılmakta ve ülke, bölgeye birçok anlamda öncülük yapıyor. Küresel ekonomik kriz sallantılarında stratejik yatırımlar ve ülke için ekonomik reformlar yaparak petrol gelirlerinin azaldığı bir geleceğe yönelik hazırlanıyor.
Bu değişikliler, ancak enerjik ve kendini kanıtlama arzusu olan bir lider tarafından körüklenebilir. Krallık yetkileriyle donatılmış genç Suudi Prensi yeryüzünde hakkında en çok konuşulan veliaht olma özelliğini taşıyor.
Tabii ki tamamen pozitif bir tablodan bahsetmiyoruz.
Tahtta beşinci yılını doldururken İslam dünyasındaki en etkin liderlerden biri olmaya doğru ilerleyen prens; Yemen'deki savaşı, Katar'ı izole etmeyi, Riyad Ritz-Carlton'daki önde gelen Suudi isimleri tutuklanmayı da kapsayan birçok radikal adım attı. Bir de artık söz edilmemesi gereken malum konu var.
Batı üslubuna uygun olarak MBS olarak anılan Muhammed bin Salman, yüksek siyasetin gizemlerinin kamuya açıklanmaması konusunda çok dikkatli olunan bir siyasi kültürde, Türkiye Cumhurbaşkanının tercihiyle dünya kamuoyuna yeryüzünün en tartışılan lideri olarak sunuldu ki, güçlü prens bu darbeyi aldığında henüz iki yıldır iktidardaydı. Fakat bu siyasi gelişmeler, ülkesinin temel bir değişiklik sürecinden geçmediği anlamına gelmiyor.
Yaptığı reformlar ile Suudi ulemasını karşısına almaktan kaçınmıyor. Suudi Arabistan'ın bilinen katı sosyal kısıtlamaları gevşetmesi, turizmi canlandırma çabası, sinema yasağının kaldırılması, kadınların spor etkinliklerine katılabilmeleri, ‘abaya' giymeme özgürlüğü, ehliyet alabilmeleri, refakatiz olarak işe veya okula gidebilmeleri, erkek vasilerinin rıza ve ulaşım sağlamalarına ihtiyaç duymadan para kazanma ve harcamalarına izin verilmesi bunlardan sadece birkaçı…
Prens üstüne yapılan tartışmalar 1400 yıllık bir inanç sistemi içinde başarılmış büyük devrimini gölgeledi, hatta öneminin anlaşılmasına bile imkân sağlamadı.
Yakın zamana kadar, veraset çizgisinde çok geride olan prensin bir gün Suudi krallığındaki en güçlü adam olacağına dair hiçbir işaret yoktu.
Babasının krallığıyla birlikte savunma bakanı yapılan Muhammed bin Salman kısa sürede, içişleri bakanı veliaht Prens Muhammed bin Nayef'in yerini aldı.
Krallığında siyasi egemenliğe sahip olmak için paraya olan ihtiyacı çok erken fark etti.
Devlet petrol şirketleri olan Aramco'yu halka arza açtı ve enerji sektörü dışındaki sektörlere yabancı yatırım çekmek için tasarlanan Vizyon 2030 planı gibi iddialı bir kalkınma girişimi başlattı.
Savunma bakanı Prens, Yemen'deki Şii Husi zaferinin İran'ı, Suudi Arabistan'ın güney sınırına yerleştirmesine karşı başlatılan savaşın gidişatını değiştiremedi ve modern tarihin en kötü insani krizlerinden birine yol açtı.
Veliaht Prensliği Lübnan Başbakanı Hariri'nin Riyad ziyareti sırasında ani tuhaf istifasıyla dünya kamuoyunun dikkatini çekti.
Hemen ardından Suudi tarihinde ilk kez düzinelerce Suudi prens, iş dünyası lideri ve üst düzey yetkili tutuklandı. Serbest bırakıldıklarında Suudi hükümetinin hareketten 100 milyar dolardan fazla topladığı konuşuldu.
Veliaht krallığının beşinci yılında artık Prens yeni bir politik değişimi sembolize eden dönemi başlatmak üzere içinde Türkiye'nin de olduğu bir dizi uluslararası ziyarete başladı. Bu başlangıç MBS'in yeniden Arap İslam dünyasındaki liderlik statüsünün sembolik kabulü anlamına geliyor.
Prens seyahatinden önce kendisini ziyaret eden Türkiye heyetine taleplerini kabul ettirdi ve Türkiye'nin son dört yıldır yürüttüğü Suudi yönetimi aleyhine olan politik kampanya ve hareketlerini durdurmasını güvence altına aldı.
Türkiye'nin değişiminin ekonomik mecburiyet kadar politik bir mecburiyetten de kaynaklandığı görülebilir.
Bu seyahatin en önemli durağı olan Türkiye, Mısır ile çatışmasını ve İsrail ve Körfez ile ilişkilerini iyileştirmek, (en azından sıfırlamak) için harekete geçti. Böylece, Körfez ülkeleri ve Mısır'dan oluşan koalisyonun 2017'de Türkiye'nin müttefiki Katar'ı ablukaya alma kararından sonra bölgesel siyasetin yeniden düzenlendiğini görüyoruz ve bu düzenlemenin en güçlü aktörü Suudi Prensi olarak görülüyor.
Suudi Arabistan ile Türkiye'nin güçlü ilişkiler içerisinde olması iki taraf için de önemli ve iki ülke arasındaki ilişkilerin daha iyi bir noktaya gelmesi ülkemiz için kötü bir sonuç değil. Fakat bu gerçeği bilen bir ülkenin yöneticileri, duygusal öfke nöbetleri ile düşman yaratıp, sonra da utanç içinde geri adım atmadan önce biraz daha uzun vadeli düşünmeyi öğrenmeliler.
Mehmet Önal Kimdir?Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı.İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı. Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı. Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor. |