Kimse 'ne krizi; enflasyon biraz yüksek, dolar/Euro gece yarısı manipülasyonları nedeniyle değerinin üzerinde ama bunlar geçici, iktidar önlemini aldı, dış güçlerin oyununu bozdu, dengeleme süreci başarıyla bitti, en kötü geride kaldı' demesin..
2001 krizi kadar ağır bir kriz yaşıyoruz.
2001 krizi vurup geçmişti. Bu kriz yavaş yavaş iliklerimize giriyor, bu krizi her geçen gün daha fazla hissediyoruz. Bankalar havlu atmadı, kepenkler bir gecede kapanmadı, yüzbinlerce insan bir anda işinden olmadı ama sonuç aynı.
O kriz gürültülü olmuştu, şimdiki çatırtılı oldu. O gün tek yumrukta sersemledik, bugün yediğimiz tokatın şiddetini yeni yeni anlıyoruz. 2001 krizi V idi. Dibe vurduk, zıpladık. Bu krizin U olması tahmin ediliyordu; yani dibe vuracağız, biraz çekeceğiz, sürüneceğiz ama kısa sürede toparlanacak ve eski günlerimize döneceğiz.
Tahminler boşa çıktı, kriz L oldu. Dibe vurduk, yapışık kaldık. Bir yıldır dipteyiz. Hazine Bakanı her ay aynı şeyi söylüyor; "Dengeleme dönemi başarıyla sürüyor, en kötü geride kaldı." Gerçekten durum bu mu? Değil, çünkü geçen ay iki yakası bir araya gelmeyenlerin bu ay hiç gelmeyecek. Hayat geçen aya göre daha da pahalılandı.
(Şu notu düşmeden edemeyeceğim. 17 yıldır, hadi son 10 yıldır diyeyim, gazetelerine zam sözcüğünü sokmayanlar, ekranlarda zam denilmesini yasaklayanlar, zam kelimesini sözlükten silenler ve yerine fiyat ayarlaması sözünü monte etmeye çalışanlar, artık tam sayfa zam haberi yapıyor.. Cumhurbaşkanı'nın yaptığı zamları değil tabi, İstanbul Belediyesi'nin yaptığı zamları yazıyorlar. Benzine, doğalgaza zammı konuşmuyorlar, dolmuş ücretlerine yapılan zammı dillerine doluyorlar.)
Neyse!.. Lafı uzatmadan bu tablonun nedeni siyasi mi, ekonomik mi buna gelelim. Mutlaka ikisi de denecektir, gerçekten öyle. Peki teraziye koysak ağırlık hangisinde? Krizin asıl müsebbibi; siyasi yapı mı? Ekonomi yönetiminin basiretsizliği mi?
Önceki gün Türkiye Barolar Birliği Başkanı adli yıl açılışının ardından Yargıtay'ın TBMM bahçesinde verdiği resepsiyonda gazetecilere çok önemli bir söz söyledi. Zannettim ki, tartışma programlarının başat konusu olacak. Ben, Halk TV'deki Aslında Ne Oldu adlı günlük yorumumda değindim. Kısaca izah etmeye çalıştım, konuya başka giren olmadı.
Bence mühim!..
Metin Feyzioğlu şunu söyledi; "Hakimler Savcılar Kurulu'nun yapısını değiştirsinler dolar iki lira iner." Gerekçesi de şu; yargıya güven artar, yabancı yatırım yapmaya başlar, Türkiye'ye para gelir...
Yani Feyzioğlu'na göre ekonomik krizin nedeni siyasi. HSK'nın bu yapısı sürdüğü sürece de yabancı gelmez! Çünkü HSK'nın yapısı siyasi, en azından algı bu...
13 üyeli HSK'nın yapısına bakalım. Adalet Bakanı ve Bakan Yardımcısı doğal üye. 4 üyeyi Cumhurbaşkanı, 7 üyeyi de Meclis seçiyor. Meclis'te çoğunluğu elinde bulunduran partinin genel başkanı kim?
Cumhurbaşkanı...
Yani, 11 üyeyi Cumhurbaşkanı seçmiş oluyor. Adalet Bakanı ve yardımcısını da Cumhurbaşkanı atadığına göre HSK'yı Cumhurbaşkanı belirlemiş oluyor...
Peki, HSK bu kadar önemli mi?
Evet. Mahkeme kurmaktan, savcı hakim atamaya, görevden almaya kadar çok geniş yetkileri var. Yargı mekanizmasının patronu diyebilirim.
Önce şuna karar verelim. Ekonomik krizin nedenleri arasında siyasi yapıların rolü var mı? Rolü varsa ortadan kaldırmak adına işe yargıdan mı başlamak gerekir, HSK'dan mı, yoksa Kılıçdaroğlu'nun dün Sivas'ta söylediği gibi Cumhurbaşkanı’nın parti şapkasını çıkarmasından mı?
Tartışalım...