Sosyal hayatta yeni normalden söz ediliyor. Yaşamın yeniden şekilleneceğinden... Virüsün azdırdığı ekonomik krizle birlikte siyasi hayatın da yeniden şekilleneceği söyleniyor.
Bu alanda da yeni normale geçilecek.
Bu yeni normali "ılımlı otokrasi"den "tatlı sert otokrasi"ye geçiş olarak da tanımlayabiliriz.
Kontrollü sosyal hayatla birlikte kontrollü medya, kontrollü siyaset dönemine de geçiş hedefleniyor.
Bu isteğin, bu arzunun, sinyalleri var, hazırlıkları var.
Son olarak Halk TV ve Tele1’e verilen yayın durdurma, Sözcü ve Korkusuz gazetelerine verilen ilan kesme cezası siyasi hayattaki yeni normal hazırlıklarının işaret fişekleri!
Mesele şu:
CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Halk TV’de yayınlanan "Sözüm var" programına katıldı. İktidarın gideceği yönünde yorumlar yaptı hatta sistem değişikliği bile olabileceğini söyledi. Yani yeniden parlamenter sisteme dönüş.
İktidar kanadı "cımbızlama " yöntemiyle Kaftancıoğlu’nun sözlerini iktidar kanadı "darbe çağrısı" olarak yorumladı. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in sözlerini de yapıştırarak darbe tehlikesi algısı yaratmaya çalıştı.
Ama şunu rahatlıkla söyleyeyim ki algı operasyonu bu sefer başarılı olmadı. AKP tabanı bile ne darbesi dedi kesti attı. Zaten o açıklamaları iktidar sözcüleri dışında "darbe çağrısı" olarak algılayan çıkmadı.
RTÜK hariç. RTÜK darbe çağrısı yapıldığı iddiasıyla kanala hem yayın durdurma hem de para cezası verdi. Daha önce de Ayşenur Arslan’a eski HDP Milletvekili Ahmet Şık’ın sözlerinden dolayı aynı ceza verilmişti. Tele1’de Can Ataklı’ya yorumları nedeniyle...
İşin aslı astarı şu: Bu cezalarla, üst kurul televizyonlara muhalif sesleri, muhalefet temsilcilerini çıkarmayın mesajı veriyor. Onların sözlerinden dolayı sizi de sorumlu tutarım haberi yolluyor. İktidarı rahatsız edecek yorumlardan kaçının uyarısı yapıyor.
Gazetelere verilen kesme cezalarında amacı bu. Onlara da "İktidarın hoşuna gitmeyen yorumlara yer vermeyin, onlara yer verirseniz biz de size ilan vermeyiz" deniliyor.
Bu yasakçı anlayışa siyasetin yeni normalinin hazırlıkları diyelim mi?
CHP’li iki siyasetçi de sonuçta; Türkiye’nin yönetilemez hale geldiğini, iktidarın gidici olduğunun altını çizdi. Suç bu. Ceza nedeni de bu!
Bu yeni durum sadece siyasetçileri hedef almayacak. Yarın öbür gün haykıran esnafı da kapsayacak, geçinemiyoruz diye bağıran işçiyi de, açım diyen işsizi de... Taksiciyi de, lokantacıyı, garsonu da...
Daha dün, İstanbul Özel Halk Otobüsleri Sahipleri ve İşletmecileri Esnaf Odası Başkanı isyan etti; "Dayanma gücümüz sıfır. Mazot alamayacağız, mazot alamayınca da kontak açamayacağız. Batıyoruz" dedi.
Bu çıkışa yarın öbür gün berberler katılacak, küçük esnaf katılacak, taksiciler katılacak, turizmciler katılacak, şehirlerarası otobüs işletmeleri izleyecek.
Yeni normal hayatta bunlara çok şahit olacağız. İktidar elindeki enstrümanları devreye sokarak şimdiden önlem alıyor. Zapturapt altında tutmaya çalışıyor.
Tabii ki kimse yazar kasa atma cesareti gösteremeyecek ama gösteren olursa da TV kanalları yayınlayamayacak. Veya ağır cezaları göze alarak yayınlayacak.
Bu durumu en iyi MHP lideri Devlet Bahçeli bilir.
2001 krizinde iktidar ortağıydı, 2020 krizinde de iktidar ortağı. O zaman da dolar alıp başını gitmişti bugün de alıp başını gidiyor. O zaman da esnaf "batıyoruz’ diye haykırıyordu, 2020 yılının mayıs ayında da haykırıyor.
MHP lideri o günkü krizle bugünkü krizin karşılaştırsa ne güzel olur, çok da yararlı olur.
Keşke yapsa.
Bahçeli değince bir konuya daha değinmeden noktayı koyamayacağım. Erken seçim tartışmaları yapılıyor ya. Deniliyor ki; erken seçimin anahtarı Bahçeli’de. O isterse olur, istemezse olmaz.
İster mi?
2002'de ağzı yandı 2020’de ister mi?
Asla istemez! 2002’de krizin ortasında ülkeyi erken seçime götürdü, kendi de battı, ortaklarını da batırdı, hep birlikte Meclis’in dışında kaldılar. 2020’de aynı hatayı yapmaz diyorlar. Krizin ortasında piyasalar çayır çayır yanarken partisi barajın kenarında dolanırken asla seçim istemez diyenler çoğunlukta.
Bu yoruma katılıyorum.
Koronavirüs sonrası hepimizi ağır ekonomik kriz bekliyor. Çaresiz yoksullaşacağız. Kimi işinden olacak kimi işyerini kapatacak.
Hayat eskisi gibi olmayacak.
Ekonomik krizle birlikte daha baskıcı, daha otoriter bir dönem bizi bekliyor.
Tatlı sert otokrasi!