Abartmayı, kahramanlık destanı çıkarmayı, başarı öyküsü yaratmayı çok seviyoruz. Bunu da olur olmadık yerlerde, her fırsatta yapıyoruz. Önünü arkasını düşünmeden.
Milli Takım'ın bir galibiyetini bile büyük zafermiş gibi sunuyoruz. Bir sanatçımızın herkese hitap eden sözünü ‘işte Türkiye’nin özlediği yaklaşım’ diye yorumlayıp başlığı atıveriyoruz.
Veya sol kesimden birinin camiye gitmesini, muhafazakâr/mütedeyyin bir kişinin klasik müzik dinlemesini ‘işte özlenen tablo’ diye pazarlamaya bayılıyoruz.
Kabul ediyorum. Türkiye’nin bir başarı öyküsüne ihtiyacı var. Son yıllarda üst üste gelen ekonomik, sosyal, siyasal yıkımlar, başarısızlıklar yılgınlık yarattı. İktidarın körüklediği kutuplaşma toplumu karnıyarık gibi böldü.
Ortak sevinçlerimiz, ortak heyecanlarımız azaldı. 24 Temmuz kimine göre Ayasofya’nın yeniden cami olarak açılışı kimine göre Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılması.
10 Kasım günü gözü yaşaran da var, umursamayan da.
26 Ağustos’ta kimi 1071’deki Malazgirt Savaşı’nın yıl dönümünü kutluyor kimi de 1922’deki Büyük Taarruzu.
Kutuplaşmanın derinliği bu boyutta.
Hal böyle olunca birileri de kendine vazife çıkarıp kutuplaşmanın derinliğini milli duygularla doldurup azaltmaya çalışıyor.
Başarı öykülerine yüklenmelerinin, abartılı yayınların, kahramanlık destanı yazmalarının sebebi bu.
Ama bazen hayal kırıklıklarına da vesile oluyor!
Futbolda yaşadık. Milli Takımı şişirdikçe şişirdiler. Fransa ile finali oynar dediler. Sıfır puanla ülkemize döndük. Bu arada Fransa’da finale çıkamadı.
Aynı şeyi Voleybol Kadın Milli Takımı için de yapıyorlar. Daha doğrusu yaptılar. Tamam kadın voleybolcularımız çok başarılı, son yıllarda hem kulüp olarak hem milli takım olarak sayısız başarılara imza attılar, ama sonunda bu spor.
Yenmek kadar yenilmek de doğasında var. Her maçı kazanamazsınız. Sporun doğasına aykırı.
Olimpiyatta mücadele veren kadın voleybol takımımız Çin’i yenince kıyameti kopardılar. Tarih yazdılar diye sundular. Manşetlere çektiler. Teknik direktörünün düğünde giydiği kıyafete övgüler yağdırdılar. Hatta bir voleybolcumuzun saçının kampta pembeye boyanmasını bile alkış yağmuruna tuttular.
‘Bayıldık, bayıldık yahu’ diyerek tezahürat yaptılar.
Çin son olimpiyat şampiyonuymuş, bu nedenle galibiyet tarihi zafermiş.
Milli takım tarih yazmış!
Tarihte ne kolay yazılıyor.
Çin beş yıl önce olimpiyat şampiyonu oldu, o takım bu takım mı? Kuşak değişti.
Yendik, sevindik, mutlu olduk, gurur duyduk ama hepsi bu.
Bunun ötesine çıkarsan yenildiklerinde ne diyeceksin. Çin’i akıl ve beden gücüyle yenmişiz. İtalya’ya akılsızlığımız nedeniyle mi yenildik?
ABD Voleybol takımı da Çin’i yendi. Amerikan gazeteleri tarih yazdıklarını söyleyip manşete çekmedi.
Yarın ABD ile oynayacağız. O maçı da kaybedersek ne yazacaklar?
Tarih silindi mi diyecekler?
Kabul ediyorum hepimiz başarıya susadık ama işi abartmanın, şovenizmin gazına basmanın anlamı yok.
Zarar veriyor.
Sonunda voleybol maçı. Yenilseler de değerlerinden bir şey kaybetmeyecekler. Yenerlerse alkışlarız, yenilirlerse üzülürüz hepsi bu.