Oyuncu Simay Barlas, magazin lisanıyla ifade edecek olursam "objektifin karşısına geçti" ve ReTouchMag dergisi muhabirinin sorularını yanıtladı:
"Bir kadın ne yaparsa güzel görünür?"
Soru böyle formüle edildiğine göre genel olarak güzel kabul edilmeyen kadınlara Simay Hanım'ın vereceği bir öğüt olup olmadığını öğrenmeyi amaçlıyordu.
Yanıt da şöyle gelmiş:
"Güzelliğin fiziksel özelliklerle değil, tavırla ilgili olduğunu düşünüyorum. İçten gelenin dışa yansıdığına ve iyi niyetin, güzel kalbin fiziksel özelliklerden daha değerli olduğuna inanıyorum."
Simay Hanım'ın fotoğraflarına baktım, "fiziksel özellikleri" çok da değerli bulmamakta haklı olduğunu gördüm.
Allah ona kıskanç davranmamış.
Bir şey çok olunca değersizleşiyor, biliyorsunuz.
Onun için de Simay Hanım fiziksel özellikleri çok değerli bulmuyor.
Onun için de "içten gelenin dışa yansıması, güzel kalp, iyi niyetin önemi" gibi klişeleri rahatça kullanabiliyor.
Basma kalıp bir yanıt ancak içinde barındırdığı "ben güzelim, ben güzelim, ben güzelim" tınısına da dikkatinizi çekerim.
Çünkü tersi olsaydı, kendisini o kadar da beğenmiyor olsaydı, böyle "içsel" şeylerden söz etmezdi ve büyük olasılıkla zaten kendisine böyle bir soru da sorulmazdı.
Böyle sorular, güzel olduğu düşünülen insanlara sorulur çünkü, "çirkin" olarak tanımlanabilecek kadınlara böyle sorular sormanın ayıp kaçacağı düşünülür.
Aslına bakarsanız kendisini "çirkin" olarak tanımlayacak kadın sayısı da çok sayılmaz.
Geçen gün Haruki Murakami'nin yeni yayımlanan öykü kitabında (Birinci Tekil Şahıs. Çeviren: Ali Volkan Erdemir. Doğan Kitap) bir öyküyü okurken, çok eski bir kız arkadaşımı hatırladım.
O arkadaşım başkaları tarafından çirkin bulunduğunu bilir, bundan da hiç rahatsız olmazdı.
Hatta bunun üzerine espriler yaptığı bile olurdu ama "yine de ne olur ne olmaz" diyerek bu esprilerine gülmediğimi belirteyim.
Normal olarak insanlar kendilerini beğenirler.
Kendini beğenmeyen insan ortasından çatlarmış zaten.
Düşünün ben bile kendimi fena bulmuyorum, Hasan Cemal deseniz kendisini bu yaşında bile Alain Delon zannediyor.
Murakami'nin sözünü ettiğim kitabındaki Karnaval öyküsünün kahramanı olan "çirkin kadın", çirkinliğinden mutluluk duyan bir karakter.
Bu pek rastlanabilecek bir durum değil, onun için de çirkinliği kadını aynı zamanda "çekici" yapıyor.
Simay Hanım, Murakami ve benim bu gazete sayfasında buluşmamızın nedeni de bu zaten.
Güzellik her ne kadar fiziksel olarak tanımlanabiliyor olsa da esasen "tavır" ile ilgilidir.
Sarkozy ile evlenmeyi kabul etmiş olması kendisi hakkındaki düşüncelerimi olumsuz etkilemiş olsa da Carla Bruni de benim gibi düşünüyor.
Vaktiyle bir televizyon programında yüzüne karşı "yaşlandığını" söyleyen densiz bir sunucuya şunu söylemiş, ben de not etmiştim:
"Elbette yaşlanmak çok kolay bir şey değil. Sadece güzellik ile ilgili değil. Yaşam enerjisi ve dayanıklılık ile de ilgili. Ama yıllar geçse de erkekler de kadınlar da cazip olabilirler ve cazibe her zaman güzellikten daha önemlidir."
Ve esas konuya bundan sonra girdi:
"Cazibe, deneyim ve zekâyla ilgilidir." Tabii şimdi burada "gelip geçici olduğu için" güzelliği tercih etmeyen Temel fıkrasını da anlatabilirim.
Temel, "kalıcı" olduğu için "aptallığı" tercih ediyordu.
Dinlerken gülüp geçiyor olsak da bu fıkra, iki cümlede temel bir gerçeğin altını çizer.
"Kalıcı" olan, tercih edilendir.
İnsan, doğası gereği elinden uçup gideceğini bildiğine değil, hep elinde tutabileceğini bildiğine meyleder.
"Eldeki bir kuş, daldaki iki kuştan iyidir" atasözünü de ben uydurmadım, söyleyen sizin de atanızdı.
Kalıcı olan, uçup gitmeyecek olan ise cazibedir.
Altın oranları taşımıyor olsak da "cazip" olabiliriz ve cazibe biz sıradan çirkinler için güzellikten daha önemlidir.
Zaman, plastik güzelliğin düşmanıdır ancak cazibeyi yenemez.
Çünkü cazibe, deneyim ve zekayla ilgilidir.
Zeki kadınların ve erkeklerin, yıllar ilerledikçe daha çekici olabilmelerinin nedeni de budur.
Onlar, güzelliğin, fiziksel görünüşten ibaret olmadığını bilirler.
Zaten güzellik hele de yaş ile bağlantılı olarak tarif edilen güzellik konusunda bir tartışmaya girersek, üzerinde kolayca anlaşabileceğimiz bir ortak tanım bulabilmemiz de mümkün olmayabilir.
Elbette herkesin üzerinde birleşebileceği "altın oran" filan gibi temel güzellik ölçüleri olabilir ama "güzellik" dediğimiz şey esasen ayrıntılar ile ilgilidir.
Birçok kadını güzel bulurken, bir tekine bayılıyor, onu görünce heyecanlanıyor olmamızın sebebi de o ayrıntıları bizim görmemiz, ama başkalarının fark edemiyor olmasıdır.
Karl Marx'ın karısı Jenny'ye yazdığı mektuptan bir alıntı:
"Dünyada pek çok kadın vardır; bunlardan bazıları da çok güzeldir. Ama her çizgisi, hatta her kırışıklığı yaşamımın en güzel, en tatlı anılarını taşıyan bir başka yüzü nasıl bulurum? Sonsuz acılarımı, yerine konma olasılığı bulunmayan kayıplarımı bile o güzel yüzünde okuyorum ben."
Bir erkek için önemli olan budur!
Ama "bir kadın için önemli olan nedir" sorusunu soracak olursak, dünyadaki kadın sayısı kadar çok değişkeni içinde barındıracak bir yanıt alabiliriz.
Çünkü bakmaktan gözlerimi alamayacağım kadar güzel bulduğum kadınların bile kendilerini "o kadar da güzel bulmadıklarını" biliyorum.
Her insanda doğal olarak var olabilecek kusurları abartma sonucunu yaratır bu.
Kulak memem büyük, burnum keşke azıcık daha kalkık olsaydı, parmaklarımın kemiklerinden nefret ediyorum, keşke ayaklarımı saklamam mümkün olabilseydi, göğüslerim küçük – büyük – sarkık – ayrık – asimetrik vs.
Bu "kusurların" sayısını sonsuza kadar arttırabilirim.
Kimsenin görmediği, göremeyeceği yerlerinin, mesela ince bağırsaklarının ilk 10 santiminin o kadar da ince olmadığını düşünen bir kadının varlığını duysam, hiç şaşırmazdım.
Zaten bütün bu kozmetik endüstrisi, estetik cerrahları bunun için var.
Yetmiyor, tekstil sektörü de hizmetinizde.
Aslına bakarsanız "çirkinlik" nedir, nasıl tanımlanır sorusunun da bir yanıtı yok.
Plastik güzelliği tanımlamak için kullanılan oranlar vs. var da şöyle olursanız çirkin sayılırsınız diyebileceğimiz bir "çirkinometre" yok elimizde.
Çirkinlik, kendisi olarak tanımlanamayan kavramlardan biri.
Karşıtı ile tanımlanabiliyor ancak.
Şu şu ölçüler olursa güzelsiniz, değilseniz çirkinsiniz gibi.
"Güzellik" üzerine yazılmış yüz binlerce kitap, çizilmiş milyon resim, okunmuş milyar şiir vardır belki ama çirkinlik, kendi başına bir kavram olarak çok az ele alınmıştır.
Çağdan çağa üzerinde rötuşlar yapılmıştır, kabuller değişmiştir ama her zaman üzerinde fikir birliğine sahip olduğumuz bir güzellik tanımını cebimizde taşırız.
Bu kavram tek tek biz bireylerin güzel tanımlarından bağımsız olarak vardır.
Ben soğuk sarışınları güzel buluyorsam, Ferit sıcak esmerleri sever mesela.
Ama bu ayrıntı, temel tarifi değiştirmez.
Bütün ile onu oluşturan parçalar arasındaki oransal ilişkilerin şöyle ya da böyle olması güzellik algımızı oluşturur.
Bildiğiniz "mimari" bir yönü vardır bu tanımın.
"Sana göre, bana göre" değildir, evrenseldir.
İnsanlar arasındaki iletişim ile yayılır, kabul görür.
Günümüzde bu işi medya yürütüyor, güzellik algımızı biçimlendiriyor, yeniden üretiyor.
"Güzel"in ne olduğu konusunda bir kere fikir birliğine vardığımızda da geri kalan kendi tanımını buluyor: Çirkin!
Öte yandan tek tek "parçalara" bakarak bir güzel – çirkin tanımına ulaşabilmek de mümkün değil.
Alalım Julia Roberts'i.
Kendisi bir Grace Kelly değil. Rita Hayworth hiç değil. Ama güzel mi diye sorsanız, yüz kişiden 95'i "güzel" der.
Oysa tek tek bakın.
Bir kere "çarık ağızlı" denecek kadar ağzı büyük.
Diz kapaklarının bir benzeri, ancak süpürgesi üzerinde uçan bir cadıda olabilir.
Bacakları çırpı gibi, hafif de çarpık.
Ama Julia Roberts güzel. Çirkin diyeni Allah çarpar mı, çarpar.
Kendisi size sunabileceğim tek bir örnek de değil.
Onu güzel buluyoruz çünkü anlatımcı bir çekiciliği var.
Bize bir hikâye anlatıyor ve o hikâyenin merkezinde yer alan kadını güzel bulmamamız olanaksız.
Ona bakınca başarılı, zeki bir kadın görüyoruz çünkü onu sadece filmlerden tanıyoruz ve o filmlerde de bize geçirdiği duygu bu: Akıllı, zeki bir kadın!
Geldik genç kadınlara öğüt verme bölümüne:
Aynaya bakıp, şuram büyük, buram küçük, o tarafım iğrenç diye vücudunuzun tek tek parçalarına odaklanacağınıza bütün ile ilgilenin.
O bütünün içindeki plastik güzellik unsurları kadar ve bazen de daha çok cazibe unsurlarına yoğunlaşın.
Hiçbir burun, meme, göz, çene, kalça, ince bel, uzun bacak, deneyim ve zekâ kadar çekici değildir. Aklınızdan çıkarmayın.
Başlık, Karacaoğlan'ın sözleri üzerine Sadettin Kaynak'ın mahur bestesinden alıntı. Emel Sayın da müthiş söyler, hâlâ kulaklarımda!
Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.