DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, geçen gün sert çıktı, "azgın azınlığa" pabuç bırakmayacağını söyledi.
Ali Babacan'ın sözünü ettiği "azgın azınlık", sosyal medyada, milli bayram günlerinde muhafazakar kesimi rahatsız eden paylaşımlar yapıyormuş.
"Laikçi" diye tabir ettikleri bazı vatandaşlar, milli bayramlarda, muhafazakarları sıkıştırıyormuş.
Neden söz edildiğini anlayabilmek için kuantum fiziği okumamız gerekmiyor.
Rejim, milli bayramların resmi düzeyde coşkuyla kutlanmasından hazzetmiyor, bunu biliyoruz.
Çünkü bu bayramları, Cumhuriyetin kurucularından ve kurucu ideolojisinden soyutlayarak kutlayabilmeleri mümkün değil.
Fesli Kadir gibi açık sözlü olup, "keşke Yunan kazansaydı" da diyemedikleri için milli bayramlarda görünmez olmak istiyorlar.
Hatırlayın, bir-iki yıl öncesine kadar milli bayramlarda ya hastalanırlar ya da yurt dışında resmi gezide olurlardı.
Bin yıl önceki Malazgirt'i coşkuyla kutlarken, 100 yıl önceki Sakarya'yı önemsemiyor olmalarının nedeni bu.
O gün milli ordu Sakarya'da yenilmiş olsaydı, o zafere burun büken devletlularımız Yunan pasaportu taşıyacaktı.
"Ezan susmaz, bayrak inmez" diyorlar ama o gün o zafer olmasaydı, ezan da susardı, bayrak da inerdi.
Şimdi bu milli bayramların devlet katında yeterince coşkuyla kutlanmamasını eleştirenler "azgın azınlık" oluyor, öyle mi?
Ali Babacan da "onu demek istemedim, bunu demek istemedim" diye laf dolaştıracağına bunu açıklasa iyi olur.
Azıyorlar da ne yapıyorlar, bunu gerçekten merak ettim.
Çeyrek yüzyıla yakın bir süredir, bu ülkede Türk olduğunu söylemek, bununla gurur duyduğunu ihsas etmek bile ayıplanıyor.
Kusura bakmayın ama elimizden bir şey gelmiyor, Türk'üz!
Türk olmam, Kürtlerin yaşadıklarına duyarsız olmamı da gerektirmiyor.
Tıpkı, kimliğini Müslüman olarak tanımlayanların sorunlarına duyarsız olamayacağım gibi.
Laiklik konusunda neden bu kadar hassas olduğumuzu anlamak için de öteki Müslüman ülkelere bir bakın.
Bugün Türkiye'de birilerinin azmasından endişelenmemiz gerekiyorsa, onların kimler olacağını o ülkelere bakarak daha iyi anlayabilirsiniz.
Futbol milli takımının Hollanda'ya 6-1 yenilmesinin ardından Teknik Direktör Şenol Güneş şunu söyledi:
"Sorumlusu benim. Oyuncular görev adamıdır. Görev verdiğinizde aslanlar gibi görevini yapar. Üzgünüm. Bu işe başlarken, herkesin isteğiyle geldim ama bir senedir ekonomiyle başlayan düzen ve şeytanlığın karıştığı bir düzen oluştu. Düzen ve şeytanlık karışmış. Düzen artık şeytani olmuş. Bu sonuçları alarak şeytani düzeni bozabilirdim ama bozamadım."
Bu sözleri söyleyen adam, futbol milli takımının son 15 resmi maçında sadece 4 kez kazanabilmiş bir teknik direktör.
Son uluslararası turnuvayı da turnuva tarihinin en kötü sonuçlarından biri ile tamamladı.
Ve 6'lık hezimetten sonra böyle konuşuyor.
Sözlerini bir kez daha okuyun isterseniz:
"Sorumlusu benim. Oyuncular görev adamıdır. Görev verdiğinizde aslanlar gibi görevini yapar. Üzgünüm. Bu işe başlarken, herkesin isteğiyle geldim ama bir senedir ekonomiyle başlayan düzen ve şeytanlığın karıştığı bir düzen oluştu. Düzen ve şeytanlık karışmış. Düzen artık şeytani olmuş. Bu sonuçları alarak şeytani düzeni bozabilirdim ama bozamadım."
Ne anladınız?
Kendinizi yormayın, bir şey anlamamış olmanız son derece normal çünkü Şenol Güneş, aklınca top çeviriyor ve kafamızı karıştırarak kendi sorumluluğunu unutmamızı istiyor.
Tipik bir politikacı gibi, hayali düşmanlar yaratıyor.
Şeytanlardan, artık ne demekse "ekonomiyle başlayan düzenlerden" söz ediyor.
Anlıyoruz ki onun hiç sorumluluğu yok.
Kadroyu "şeytanlar" kurmuş, "ekonomiyle başlayan düzenler" de maça çıkarken taktiği vermiş, sonunda altılık olmuşlar!
Oysa Şenol Güneş'i rahat bıraksalar, bunların hiç biri olmayacak, Hollanda milli takımını perişan edecekti.
Bu memleketin kaderi sanırım bu.
Seçimle iş başına gelen politikacı kendi beceriksizlik ve çapsızlığının sonuçlarını "dış güçlere" bağlıyor, teknik direktör de şeytanlara!
Kimse ortaya çıkan kötü sonucun kendi çapsızlık ve yetersizliğinden kaynaklandığını kabullenmiyor.
Laf olsun, testi dolsun diye önce "sorumluluk bende" diyor ama bunun gereğini yerine getirmek konusunda da son derece isteksiz.
Türkiye'de her şey olabiliyorsunuz ama rezil olmanız mümkün değil.
Siyasette de böyle, futbolda da!