Rusya'nın Ukrayna işgalinin başlamasından önce yapılan tahminler tutmadı.
İşgalin çok kısa sürede tamamlanacağı, Ukrayna gibi zayıf bir ülkenin Rusya gibi ev bir askeri güce karşı çok direnemeyeceği öngörülerinden söz ediyorum.
Bir kez daha ortaya çıktı ki bu tür meselelerde kağıt üzerindeki üstünlüklere bakarak peşin karar vermek doğru değil.
Peşin kararı verenlerden biri de Putin idi ve o da bu işin bu kadar uzayabileceğini büyük olasılıkla hesaplamamıştı.
Ve hesabındaki bu yanılgı, Rusya ve Batının Ukrayna sorununun, dünyanın büyük bir meselesi haline gelmesine yol açabilecek tehlikeleri de içinde barındırıyor.
Putin'in seçeneklerinden birincisi Ukrayna'nın ateşkes teklifini kabul edip, Donetsk ve Luhansk'daki ileri adımlarına uluslararası meşruiyet kazandıracak bir anlaşmanın peşine düşmek olabilir.
Ukrayna'nın savaşın daha da büyümesini istemeyecek "Batılı ağabeylerinin" de tercih edeceği bir seçenek bu.
Başta ABD olmak üzere AB, kendileri hiçbir sıkıntıya girmeden Putin'i durdurabilmiş olmayı kazanım olarak görecektir.
Yaptırımlar nedeniyle Rusya'nın geçireceği ekonomik sarsıntı, bunun Rus iç politikasına yansımaları ve Putin'i devirebilecek bir saray darbesine zemin hazırlaması da yan kazançları olacak.
Putin'in ikinci seçeneği ise ne yazık ki Ukrayna halkı için acının daha da büyümesine neden olacak bir seçenek.
Ukrayna ordusu da Ukrayna halkı da sessizce boyun eğip, Rus hegemonyasına girmeyi kabul edecek gibi durmuyor.
Putin'in hesaplarına katmış olduğunu varsaymamız gereken Ukrayna'daki Rus yanlılarının etki alanları da belli ki çok geniş değilmiş.
Ortaya çıktı ki Rus askeri ilerlemesinin sağlanabilmesi artık büyük sivil kayıplarına yol açabilecek orantısızlıktaki silahların devreye alınması ile mümkün görünüyor.
Avrupa'nın göbeğinde böyle bir sivil katliamına ABD ve AB ne kadar göz yumabilir?
Doğrudan değilse bile silah yardımının çerçevesini genişletmek gibi bütün güçleriyle Ukrayna direnişinin arkasına geçmek zorunda kalacaklardır ve bu da savaşın uzadıkça uzaması sonucunu yaratacak.
Putin, nükleer alarm düzeyini en üst seviyeye çıkardı.
Bu nükleer silahlarını masaya sürmek anlamına gelmese bile "ucunu göstermek" anlamına geliyor.
Ve Putin eğer kendi ülkesinde de siyasi olarak köşeye sıkıştığını, sonunun yaklaşmakta olduğunu hissederse bunu bir ileri aşamaya da geçirecek kadar narsistik kişisel özelliklere sahip.
Bu üçüncü seçenek, tüm dünya için felaket seçeneği!
İki dünya savaşının emperyalist güçlerin, kendileri için yeni yaşam alanları açma çabalarından kaynaklandığını unutmayalım.
Topyekun bir savaş tehlikesi geçmiş değil.
Burnumuzun dibinde kanlı bir savaş sürerken Ankara'da da bir başka tarihi olaya tanıklık ettik.
"Tarihi" sıfatının içinin boşaltıldığını, her aklımıza estiğinde kullanmamamız gerektiğini biliyorum.
Ancak bu altı partinin bir araya gelebilmesi, 12 Mart darbesinin ardından ilk demokratik seçimin sonunda CHP – MSP koalisyonunun kurulabilmiş olmasıyla kıyaslanabilir.
Altı muhalefet partisinin "güçlendirilmiş parlamenter sistem" önerisi kamuoyuna açıklandı, altı partinin lideri bu metni imzaladı.
Çok partili hayata 76 yıl önce geçmiş bir ülkede, böyle bir metin üzerinde anlaşılmış olmasının, kamuoyunda bir "ferahlama" duygusu yaratması aslına bakarsanız çok tuhaf bir durum.
22 yıldır da "bütün vesayet odaklarını tarihe gömdüğünü söyleyen" bir iktidar iş başında.
Ve biz hala güçler ayrılığını nasıl sağlayacağımızdan, yargıyı nasıl bağımsız kılacağımızdan, siyasi ahlaktan, siyasetin finansmanının şeffaflaştırılmasından söz ediyoruz.
Öyle bir parlamenter sistem önerisi var ki önümüzde, kamu görevlerine kabul sırasında sözlü sınav yapılmayacağı detayı bile unutulmamış.
Bunun için altı muhalefet partisini suçlayacak değiliz elbette.
Bu, ülkeyi 22 yıldır yöneten zihniyete bir tepki aslında.
Anayasa metinleri kaçınılmaz olarak, kendisinden önceki dönemlere ilişkin tepkilerden kaynaklanan düzenlemeleri de içerir, bugün bize sunulan öneriler demeti de böyle.
Elbette bu bir Anayasa metni değil.
Anayasa'nın nasıl bir çerçeve içine oturacağını açıklayan bir belge.
Ancak böyle bir harita eldeyken bunu bir Anayasa metnine çevirmek zor olmayacaktır.
Dün açıklanan metnin bir Anayasa'ya dönüşmesi için ilk şart ise Haziran 2023 seçimini, Anayasa'yı değiştirecek çoğunlukla kazanabilmek.
O da yetmez, Cumhurbaşkanlığı seçimini de kazanmak gerekiyor.
Bugünkü seçim araştırmalarının verdiği bilgiler bizleri yanıltmıyorsa böyle bir çoğunluğa erişebilmek de mümkün olmayacak.
Ancak unutmayalım ki bugün mevcut Anayasa ile de demokratik bir yönetim kurabilmek, yeni Anayasa'ya giden yolu açabilmek mümkün.
Asıl sorun, bu Anayasa ile bugünkü hükümetin yargıda yarattığı tahribatın nasıl giderilebileceği konusu.
Sanırım bu koalisyon seçimi kazanırsa, seçimden sonra başını en çok ağrıtacak konu, yargıdaki tahribatın nasıl giderileceği konusu olacak.