Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Selahattin Demirtaş ile ilgili kararını duyunca kendisine hakim olamadı: “Bizi bağlamaz, biz karşı hamlemizi yapar işi bitiririz.!” Bu sözü öfkeyle söylemiş olsa bile esasen temel bir niyetini de ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanı, bir kez daha açıkça ifade ediyor ki hukuk kuralları, Anayasa, kanunlar vs. her türden hangi yasal / hukuki metin olursa olsun, eğer beğenmezse onu bağlamıyor. “Karşılık vereceğiz” sözü de bunun sonucu zaten. Bu da “her kim ki Cumhurbaşkanı’nın sözünün üstüne söz söyler, her kim ki onun beğenmediği, onaylamadığı bir iş yapar, başka fikirlere kapılır ise belasını bulur” anlamına geliyor. Buradan çıkarak da altında yaşamakta olduğumuz rejimin temel karakteristiğini belirleyebiliriz: Bu rejime asla “demokrasi” ismini veremeyiz, siz ne isterseniz içinizden onu söyleyin. Yüksek sesle söylemeyin ama! Demokrasi yoksa hukuk devleti de yoktur, keyfilik vardır ve Reis’in keyfini bozanlar, karşılığını görürler! Şimdi hükümetten bağımsız yayın yapabilen medyada Cumhurbaşkanı’nın bu sözünün Anayasa’nın 90. Maddesine aykırı olduğunu, Anayasa gereği AİHM kararlarına uymanın zorunlu olduğunu filan okuyacaksınız. Emin olun işe yaramaz. Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan birinci derece mahkemelerinin olduğu bir ülkede Cumhurbaşkanı’nın bir kaş kaldırması, Anayasa’nın ilgili hükümlerinin çöpe atılmasına yeterlidir. Peki böyle bir ülkede neye güveneceğiz? Ben söyleyeyim, hiçbir şeye güvenmeyin. Yarın Reis emrederse, altınızdan otomobilinizi de alırlar, siz istediğiniz kadar “mülkiyet hakkı” diye bağırın, duyan mahkeme de olmaz. Türkiye bir “alaca karanlık” kuşağı ülkesi olma yolunda epeyce mesafe kaydetti. Rejim, kendi karakterinin gereğini yerine getiriyor!
***
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha bir hafta önce Paris’te, Türkiye’nin AB üyeliği hedefi yolunda ilerleyeceğinden söz etmişti., Bundan 100 gün önce seçilmek için seçmenlere verdiği sözler arasında “daha çok demokrasi, daha çok adalet” vardı. Ama şimdi Selahattin Demirtaş kararından sonra söyledikleri ile bunlar hiç uyuşmuyor. Bu benim için sürpriz değil. Recep Tayyip Erdoğan’ı, demokrasi – insan hakları – hukukun üstünlüğü gibi konularda öteden beri samimiyetsiz buluyordum. Bu düşüncelerimi daha önce Milliyet ve Hürriyet gazetelerindeki köşe yazılarımda da sıkça yazdım. Bazen demokrat olabiliyor, bazen söylemeye dilimizin varmayacağı uçlara savrulabiliyor. Ali Desidero şarkısındaki gibi, kızın nabzına göre şerbet vermesi gerektiğinde şerbetten tasarruf etmiyor, elini bol tutuyor. Pragmatik bir siyasi görüş diyeceğim ama asıl karakteri, demokrat olmayan karakteri. Çünkü Erdoğan’ın sahip olduğu ideoloji ile bu kavramlar bir arada olması mümkün olmayan kavramlar. Daha önce açıkça söylemişti, demokrasiyi, hedefe varmak için bir araç olarak görüyordu. Günlük olaylar karşısındaki tutumuyla da hukukun üstünlüğünü hiç kaale almadığını ortaya koymuştu. Şimdi AİHM kararlarına uymamanın hukuki ve siyasi sonuçları elbette olacak. Bu işin sonu, Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınmasına kadar da varabilir. O vakit de zaten AB üyeliği hayallerine de, AB’de vizesiz gezme ihtimaline de veda etmek gerekecek. Erdoğan, AB üyeliğini gerçekten istiyor olsaydı bu karara uymama fikrini aklına getirir miydi?
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AİHM kararıyla ilgili olarak “bizi bağlamaz, karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz” sözlerini bir kenara not edin, ileride daha bir çok meselenin açıklığa kavuşmasında işe yarayacak çünkü. Anayasa ve yasalarımıza göre böyle bir karar verildiğinde ilk derece mahkemesi, verdiği tutuklama kararını kaldırır ve sanığı serbest bırakır. AİHM kararı, mahkumiyetten sonra geldiyse yeniden yargılama yapar, sanığı beraat ettirir ve mesele kapanır. Ama Cumhurbaşkanı ne diyor: “Bizi bağlamaz.” Cumhurbaşkanı, mahkemeye intikal etmiş bir konu üzerinde “bizi bağlamaz” diyorsa, orada yargının bağımsız olduğundan söz edebilir misiniz? Demek ki mahkemelerin o kadar da bağımsız değil. Yani artık “olay yargıya intikal etti, bir yorum yapamayız, bizde yargı bağımsızdır” gibi gerekçeler de artık çöpe atılmış durumda.