Geçen gün “Fethullahçı çete Adliye’den temizlendi ama yöntemleri yaşamaya devam ediyor” diye yazmıştım. Gerçi artık dijital ortamda yazıyorum, mürekkep işin içinden çıktı ama yeni bir deyim dilimize girene kadar onu kullanayım: Yazdıklarımın mürekkebi kurumadan bu sabah benzer bir operasyonla uyandık. Operasyonun hedefi Anadolu Kültür Merkezi olarak görünüyor. Bu merkezin yönetim kurulu başkanı Osman Kavala, hakkındaki suçlamanın ne olduğunu bilmeden bir yıldır hapiste. Öyle görünüyor ki bir yıldır bir iddianameyi tamamlayamayan savcılık, bu soruşturmayı genişletiyor ki aradan bir sene daha geçsin. Sabah vakti evlerinden toplanan insanların hepsi yeri, yurdu adresi belli insanlar. Kaçma ihtimalleri yok. Savcı bir gün önceden telefon edip, “Yarın şu saatte gelin, ifadenizi alacağım” dese, yanlarına avukatlarını alıp gidecek insanlar. Gerçi bazılarının avukata da ihtiyacı yok, kendileri zaten hukuk profesörü. Bu, Fethullahçı çetenin yöntemiydi. Bir sabah vakti televizyon kameraları ve gazete muhabirleri eşliğinde evlerinden insanları toplamak, suçlu gibi teşhir etmek. Kendileri gitti ama yöntemleri hâlâ hayatta. Muhtemelen şimdi bir yerlerde savcı marifetiyle üretilmiş iddiaları ileri sürecek 'gizli tanıklar' da hazır bekletiliyor.
Bütün bunlar daha çok demokrasi, daha çok özgürlük ve adil bir hukuk düzeni vaat edip 100 gün önce seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde midir? Bunu şimdilik bilmemize olanak yok. Cumhurbaşkanı daha iki gün önce “Avrupa Birliği hedefinden şaşmadığımızı” da söylemişti. Öyle görünüyor ki Türk adaletinin böyle bir hedefi de yok. Suçlu olduklarına inanmamızı istedikleri kişileri, başta Prof. Dr. Turgut Tarhanlı olmak üzere tanıyorum. Turgut Bey ile Radikal gazetesini yayınladığım dönemde birlikte çalışma onurunu yaşamıştım. Diğer isimlerin hepsi saygın isimler. Suçla ilişkileri olamaz, bütün hedefleri Türkiye’nin demokratik ve medeni bir ülke olabilmesidir. Bugün sabahın köründe gözaltına alınmış olmaları, bu mücadelelerinde ne kadar haklı olduklarını da ortaya koyuyor. Türkiye, bir kez daha Ergenekon-Balyoz günlerine mi döndürülmek isteniyor?