Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar'a Dünya Kupası finalini izlemeye gitti.
Orada kendisine mihmandar olarak Katarlı bir Bakan tahsis edilmiş. Katarlı Bakan annesine olan hayranlığını anlatırken Erdoğan da kendi annesine olan hayranlığını şöyle anlatmış:
"Ben de kendisine 'Cennet annelerin ayakları altındadır. Bak babaların ayakları altıda değil' dedim. Ben anacığıma zaman zaman 'Anacığım ayağının altını öpeyim, cennetin kokusunu almak istiyorum müsaade et' derdim. Anacağım da güler, ayağını çekerdi. Bizde anne, bizde kadın bu kadar muhteremdir."
Erdoğan, Katarlı Bakan ile konuşmasının bu bölümünü İstanbul'daki Kadın Emeği Zirvesi'nde anlattı.
Bu sözlerini şuraya bağladı:
"Ey muhalefet bunu bilin. Onun için inancımıza saldırmayın. Haddinizi bilin."
Hayır, yanlış okumadınız, aradan bir cümle filan da kesip, bağlamı bozmadım.
Katarlı Bakan ile anne sevgisini konuştuğunu anlattı ve ardından bu sözleri söyledi.
Ne alaka?
Muhalefet bugüne kadar "annelerinizi sevmeyin" diye kampanya mı yaptı? Hayır, yapmadı.
Muhalefet, "cenneti annelerin ayaklarının altında aradık bulamadık" da demedi.
Muhalefet, kız çocuklarının "akıl baliğ oldu" denilerek Medeni Kanun'a göre reşit olmadan evlendirilmesi uygulamasını eleştirdi sadece.
Zaten Erdoğan da konuşmasının başında bu konuya değinmiş, kız çocuklarının evlendirilmesi için reşit olmalarının beklenmesi gerektiğini söylemişti.
Durduk yerde "muhalefet inancımıza saldırma" ne demek?
Bir tek anlama geliyor: Kendini tutamamış!
Çünkü her ne kadar aksini söylese de zihninin gerisinde Arap geleneklerini din diye bellemiş olmasının izlerini taşıyor.
Zaten geçmişte "erken yaşta evlilik" diye küçültmeye çalıştığı sorunu, "infaz kanununu içinde çözelim" talimatını vermiş olmasının gerisinde de bu var.
Onun için kız çocuklarının evlendirilmesine karşı çıkanları "inancımıza saldırmayın" diye uyarıyor.
İş bir kere din ticaretine dökülünce de hızını alamıyor.
Bu kez başörtüsü sorunu üzerinden Kemal Kılıçdaroğlu'nu ismini vererek suçluyor:
"Bu çileleri biz yaşadık. Bay Kemal sen bunları yaşamadın zaten senin böyle bir derdin de yok."
Bu ne demek çok açık.
Kılıçdaroğlu'nun "başörtüsü derdi yok, çünkü inancı farklı."
İnançlar arasında ayrım yapmak Cumhurbaşkanı'nın haddi midir?
Her inanç, inanan insan için kutsal değil midir?
Memleketin bir bölümünün inandığı dini değerleri aşağılamak, suç olmasının ötesinde ayıplanması gereken bir davranış sayılmaz mı?
Seçim yaklaşıp, din ticaretinin dozu arttıkça daha neler duyacağız kim bilir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar'daki Dünya Kupası finaline dört uçak ile gitti.
Bunlardan birisinde kendisi seyahat ediyor; "Jumbo tahtırevan" da diyebiliriz, Boeing'in en büyük uçağı.
Kupada finali oynayan Arjantin Devlet Başkanı'nın "fazla masraf olur" diye finali evinde televizyondan izlediğini de okumuşsunuzdur.
Erdoğan'ın saltanatına bu yetmiyor tabii.
Türk Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan iki adet Jumbo nakliye uçağıyla da makam araçları vs. Katar'a yollandı.
Yine Cumhurbaşkanlığı envanterinde bulunan Airbus'un en büyük modeliyle de kendisine eşlik eden zevat Katar'a taşındı.
Dört dev uçak, 90 + 30 dakika süren v e penaltılarla biten bir maç için Türkiye'den Katar'a gitti.
Araçlar, bunların sürücüleri, güvenlik ekibi ve heyet üyelerinin harcırahları, Katar'daki masrafları da cabası.
Onun için Cumhurbaşkanı'na bir önerim var:
Katar'a sıkça gelip gittiğine göre orada bir set makam aracını büyükelçiliğimizin garajına koydursun.
Gittikçe biner, iki uçakla taşımaktan daha ucuza gelir.
Hatta böyle sık gittiği başka yerlere mesela New York'a da bir set makam aracı satın alıp koysak, ikinci kullanımda kendisini amorti eder.
Ne dersiniz, iyi bir tasarruf olmaz mı?
Tasarruf edilen parayı da fakir doyurmaya ayırabilir.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |