Samsun’daki Atatürk Anıtı’na saldıranların olaydan bir gün önce keşif yaptıkları ortaya çıktı.
Saldırganlardan Celal Rahman Fidan'ın olaydan bir gün önce araçla park alanına nasıl gireceğini, anıta nasıl çıkacağını, halat uzunluğunu hesapladığı, buna göre ip ve çelik halat temin ettiği anlaşıldı.
Hatırlarsınız, Celal Rahman Fidan ilk ifadesinde “eylemi kendi isteğim ve irademle yaptım. Bunu yaptıktan sonra başka bir eylem düşüncem yoktu. Batuhan’ın (saldırıya yardım eden kuzeni) bu eylemimden haberi yoktu” demişti.
İlk ifadelerini dikkatle okuduğunuzda önceden üzerinde çalışılmış profesyonel bir ifade olduğu da anlaşılıyordu.
Suç kayıtlarına baktığınızda kuzenlerin 13 ayrı suçtan 38 dosyaları olduğu anlaşılıyor.
Hakaret, tehdit, kasten adam yaralama, polise mukavemet, taksirle yaralama, suç uydurma, uyuşturucu ticareti gibi suçları işlemişler.
Bu profil, saldırganların daha büyük gizli bir organizasyon tarafından kullanılmış olabileceğini düşündüren bir profil.
Saldırı için gerekli malzemenin temini (ip, çelik halat) için zanlıların kendi ceplerinden para harcadıklarını düşünmek de çok mantıklı değil.
Planlı bir saldırı var.
Saldırıyı gerçekleştirenler para ile bu işe kolayca yönlendirilebilecek tipler.
Saldırıdan sonra çok uzun süre hapiste kalmayacaklarını da biliyorlar. (Soruşturma, Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Kanunu’na göre yürütülüyor. Buna göre heykele saldırdıkları için 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacaklar ancak anıt zarar görmediğinden kısa süre hapiste kaldıktan sonra salıverilecekler.)
Onun için soruşturmanın heykele saldırı suçlaması ile sınırlı kalmaması gerek.
Heykeli yıkmaya başarabilmiş olsalardı, ardından ne tür provokasyonların “tepki” görüntüsü altında sahneleneceğini de bulmak şart.
Soruşturmanın olayın arkasındaki esas saiki ve planlayıcı asıl failleri bulmaya yönelik olarak derinleştirilip, derinleştirilmeyeceğini kısa süre içinde göreceğiz.
Rejimin İçişleri Bakanı, daha önce politikacı ve gazetecilere yönelik saldırılarda soruşturmanın derinleştirilmesini engellemişti.
O saldırıların ardında kimlerin bulunduğunun ortaya çıkması kasten engellenmiş gibi bir durum vardı.
Saldırganlar sanki tesadüfen oradan geçerken tepeleri atmış da saldırmışlar gibi bir senaryoya inanmamızı beklediler.
Erdoğan, 12 Eylül öncesi provokasyonların Türkiye’ye nelere mal olduğunu hatırlayacak yaşta.
Gözünü dört açmasını öneririm.
Aynı filmi bir kez daha izlemeyelim.
***
Elektrik ve gaz faturalarındaki devlet desteğinin bir bölümünün kaldırılması bile faturaları ödenemez hale getirdi.
Birçok kişi için bu faturalar, ikinci bir ev kirası gibi.
Türkiye, çok uzun bir süredir elektrik ve gazı vatandaşlarına maliyetinin çok altında bir fiyatla veriyordu.
Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini iktisat teorisyeni zannetmesinin yol açtığı mali sarsıntının ardından bu destek kısmen kaldırıldı.
Buna neden gerek duyulduğunu tahmin edebiliriz: Hazine giderek kuruyor. Bunun bedeli de dar gelirli vatandaşın sırtına yıkılıyor.
Tam da böyle bir dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ukrayna’nın başkenti Kiev’de, Kırım’dan göç edenlere içinde camisiyle bir mahalle inşa edeceğimizi açıklamasını nasıl buldunuz, bilmiyorum.
TOKİ, hem evleri hem camiyi Erdoğan’a göre “inşallah süratle” inşa ederek, teslim edecek.
“Ayranı yok içmeye” atasözünü hatırlamamın nedeni Erdoğan’ın bizlerin kesesinden yaptığı bu bonkörlük gösterisi.
İstanbul’da yaklaşan depremde yıkılacağı kesin olan binlerce bina var. Bunların arasında hastaneler, okullar var.
Bu yüzden on binlerce vatandaşımız hayatını kaybedebilir.
Ve devletimiz bunun için kılını kıpırdatmazken, Erdoğan kendisini dev aynasında görüyor diye Kiev’de konutlar ve cami yapıp, hediye edeceğiz.
***
AKP’li Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın, 2023’ün “yüz yıllık hesaplaşma zamanı” olduğunu söyledi.
Cumhuriyet’in 100. Yılında “100 yıllık hesaplaşma” yapılacak ise, bu kiminle veya neyle yapılacak?
Bu tipler açıkça ne istediklerini söylemezler, bunu biliyoruz.
Ancak, sözlerinden derdinin laik cumhuriyet olduğu anlaşılıyor.
Yüzüncü yılda, yüz yıllık hesaplaşma yapılacak ise bu her halde Türkiye Cumhuriyeti’nden başkası değil.
O zaman çıkıp hiç kıvırtmadan, tane tane açıklamasında yarar var: Neyin hesaplaşması olacak bu?
Memleketin siyasal İslamcılarının bu türden ideolojik takıntılarını ve içi boş sallamalarını çok ciddiye almam.
Hesaplaşacağını söylediği cumhuriyetin ilkelerine sıkı sıkıya bağla olanların sayısı, bunların sayısının çok üstünde çünkü
Ama bu tip Büyükşehir Belediye Başkanı.
Anayasa’nın temel hükümleriyle meselesi var.
Kendi meşruiyetinin de kaynağı olan Anayasa ile.
Kocaeli’nde bu sözlerin anlamının ne olduğunu merak edecek bir savcı var mı acaba?
Yoksa onlar da bu tiple aynı fikirdeler mi?