Başlıktaki söz hangi bağlam içinde söylendi ve dilimize girdi, bilmiyorum.
Ancak ülkemizin dini pratiğine bakarak birçok durum için bunu "imamın dediğini de yapma, yaptığını da yapma" diye düzeltmek de mümkün tabii.
Çocuk yaştaki kızların evlendirilmesi meselesinde olduğu gibi!
Bir de utanmadan bunu "erken yaşta evlilik" diye masum göstermeye çalışıyorlar.
Konumuz, güzel Türkçemize bu deyişin nasıl olup da yerleştiği değil.
Belli ki atalarımızın bazı konularda dili yanmış.
Aslında bu bizler için de sürpriz sayılmaz.
Dillerinden dini öğütleri düşürmeyenlerin, dindar kisvesi altında neler neler yaptığını yüzyıllar içinde iyice bellemiş olmalıyız ki böyle bir halk deyişi dilimize girmiş ve yerleşmiş.
Dün AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin belediye başkanlarıyla toplantı yaptı ve şunu söyledi:
"İmar düzenlemelerinde şaibeye yer vermeyecek şekilde adil bir şekilde çalışın. İhaleleri mutlaka şeffaf bir şekilde gerçekleştirin, hatta canlı yayınlayın."
Abartmıyorum, ekmek Kur'an çarpsın ki aynen bunu söyledi!
Tabii benim de aklıma hemen başlıktaki halk deyişi geldi, ne yapayım engel olamıyorum aklıma!
Bunu kim söylüyor?
Milyarlarca dolarlık ihaleleri davet usulüyle, kapalı kapılar ardında yapmayı ülkemizin hukukuna yerleştirmiş yönetici söylüyor.
Milyarlarca dolarlık ihaleyi, kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklarla beş şirkete dağıtan yönetici söylüyor.
Milyarlarca dolarlık ihalenin hangi şartlarda yapıldığını sorduğumuzda "ticari sır, söylenmez" diyen yönetici söylüyor.
İhale koşullarını, ihale bittikten sonra ihaleyi alan lehine değiştirmekte sakınca görmeyen bir bürokrasinin başındaki zat söylüyor.
70 maddelik Kamu İhale Kanununda 191 değişiklik yapan partinin genel başkanı söylüyor.
Bakın mesela, önümüzdeki hafta Kanal İstanbul'un üzerinden geçeceği varsayılan milyarlık bir asma köprünün temeli atılacak.
Gazetelerde okuduğuma göre Saray'ı da inşa eden Rönesans isimli şirket yapacakmış köprüyü.
İhale şartnamesini gören var mı? Yok.
İhalenin hangi şartlar altında Rönesans şirketine verildiğini bilen var mı? Yok.
Sorsak söylerler mi? Bu soruyu sorduğunuzda dayak yemeden kurtulabilirseniz şükredin derim.
Şimdi söz sırası sizde: Atalarımız, bu halk deyişini icat ederlerken haklı mıymış, haksız mı?
Bizimki gibi memleketlerle "gıllıgışlı işler" arkasında siyasi destek olmadan yapılamaz.
Sezgin Baran Korkmaz olayında da böyle olmalı.
Çünkü ortada çok büyük bir para var ve bizimki gibi "şehrin ortasındaki kupon arazinin" bile siyaseti ilgilendirdiği bir ülkede bu parayı adama kolayca "yedirmezler".
Korkmaz, ABD Hazinesi dolandırılarak elde edilen büyük bir serveti Türkiye'ye sokmuş, yalılar, şirketler almış, hayırseverlik gösterilerine girişmiş vs.
Bizim kanunlarımıza göre de suç işlenerek elde edilen servet, "kara para" sayılır.
Korkmaz, bu parayı Türkiye'de değerlendirmek için bir varlık yönetim şirketi kurmuş.
Bu izni nasıl aldı acaba?
MASAK, BDDK filan gibi kuruluşlardaki, müracaat ve soruşturma dosyasında hangi siyasinin "hamili kart yakınımdır" notu düşülmüş kartviziti var?
Benim bildiğim bu kolayca alınacak bir izin değil.
Helal paranızla kurmaya kalksanız bile ciddi soruşturmalardan geçmeniz gerekir.
Sezgin Baran Korkmaz, bu varlık yönetim şirketini kurarken nasıl bir incelemeden geçti, ben doğrusunu isterseniz çok merak ediyorum.
Şirketin faaliyetleri artık soruşturulduğuna göre bu bir ticari sır sayılmadan, açıklanmalı.
BDDK bu izni vermeye yetkili olduğuna göre önce ondan bu sorunun yanıtını almalıyız.
Sonra MASAK var.
Amerika'dan oldukça yüklü miktarda bir para, adeta dünyayı dolaşarak Türkiye'ye geliyor ve bu MASAK'ın dikkatinden kaçıyor, öyle mi?
Hayır, bu mümkün değil.
MASAK da tıpkı BDDK gibi faaliyet alanı için ehil personele sahip bir kurum, eminim onların da dikkatinden kaçmamış olmalı.
Ama dedim ya, bizimki gibi ülkelerde bu işlere "iyi saatte olsunlar" karışır ve o iyi saatte olsunlar genellikle "üç harfli" olurlar.
Mutlaka ve mutlaka bir siyasi güç, bu kurumların refleks göstermesini engellemiş olmalı.
Yani sorum aslında çok basit: Sezgin Baran Korkmaz'ın siyasi ayağı kim?
Hangi siyasi kişilik, bürokrasinin çarklarının hızlı çalışmasını ve Korkmaz'ın sanatını icra etmesini kolaylaştırdı?
Şimdi diyeceksiniz ki "kardeşim biz daha FETÖ'nün siyasi ayağını bulamadık, Sezgin Baran Korkmaz'a sıra mı gelir"?
Haksızsınız diyemem.
Boğaziçi Üniversitesi'ne tayin edilen rektör Melih Bulu'yu protesto eden, protestolara destek veren öğrencilerin kredi ve bursları kesildi.
BirGün'ün haberine göre; İstanbul Valiliği Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından Valiliğe gönderilen ve öğrencilere iletilen yazıda, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün yazısına istinaden kredi ve bursların kesildiği belirtildi.
Öğrencilerin, öğrenim kredisi borçlarını Temmuz 2023'ten itibaren ödemeye başlaması istendi.
Bu köşeyi izleyen ya da beni tanıyanlar bilirler, en ağır eleştirinin bile makul bir sınırı olması gerekir diye düşünür, yazılarımda bunu gözetirim.
Ama bu yapılan karşısında söyleyecek söz bulamıyorum.
Utanın desem, utanmazlar.
Müslüman geçiniyorlar ama ahiret korkuları zaten yok, olsaydı böyle olmazlardı.
"Çok aşağılıksınız" diyemiyorum, çünkü aşağılık olmak bile bir seviyeye tekabül ediyor, bu çukurun da çukuru bir tutum.
Türkiye gibi bir ülkede, çalışıp çabalamış ve ciddi puanlar alarak önemli üniversitelere girmiş gencecik insanların gelecekleri ile oynamak bu kadar kolay mı?
Size ne diyeyim, bilemiyorum.